Yalnızlık Kader mi Yoksa Tercih mi?

Yalnızlık kader mi yoksa tercih midir? Kalabalıklar arasında yalnız kalan modern insan, gerçek dostlukla yeniden hayat bulabilir mi?

Yalnızlık birkaç türlü olabilir. Birincisi insanın dini bir amaçla insanlardan uzak durması ve Rabbi ile baş başa kalmasıdır. Bu yalnızlığa halvet denir; halvet insanı geliştirir, kemale erdirir. Ne var ki bu yazımız dostsuz kalmak manasına gelen ve insana acı veren izalosyonu/ negatif manadaki yalnızlığı ele alacaktır.

YALNIZLIK KADER Mİ YOKSA TERCİH Mİ?

Sufi büyükleri ve özellikle de Nakşiler kısa süreli itikaf, halvet uygulamaları dışında salikin mümkün oldukça salih ve sadık kişiler ile vakit geçirmesini tavsiye ederler. Zira büyük ruhlar başkalarına manevi enerji verir. Ne var ki günümüzün bireyselleşen dünyasında bu tür dostluklar gitgide azalmaktadır. İnternet, sosyal medya ve görsel teknolojinin cazibesi insanları kendine köle etmektedir. Bu yalancı dostlar bedenimize, gözümüze ve kulağımıza ses ve görüntü ile haz verir, ama ruhumuz kendisine ayna olacak bir can arar. Canlar ancak can ile huzur bulur. Nitekim babamız Hz. Adem aleyhisselam yalnızlık çekmesin diye kendisine Hz. Havva validemiz eş kılınmıştır.

Yalnızlığın Çaresi

Bu konuda ilginç olan; şehirlerimizin nüfusları milyonları yüzbinleri aşmış iken insanların yalnızlık duygusundan şikayet etmeleridir. Türk Dil Kurumu, bir milyon kişinin katıldığı halk oylamasında “2024 Yılının Kavramı” olarak “kalabalık yalnızlık” kelimelerinin seçildiğini açıklamıştır. Bu acı gerçek, yalnızlığın ülkemiz insanını tehdit eden ciddi bir mesele olduğunu göstermektedir. Peki çare nerede? Çare tabii ki yüce dinimizin gösterdiği yoldan gitmekte. Zira her tür maddi ve manevi hastalığın çaresi yüce dinimiz İslam’dadır.

Öncelikle İslam gençlere evlenmeyi, aile kurmayı ve çoğalmayı emretmektedir. Sonra akrabalık duyguları ve bağları başka hiç bir dinde İslam kadar önemsenmemiştir. Sıla-i rahim adı verilen akrabalar arası ziyaretleşme, birbirlerini arayıp sorma dinimizde bir ibadet olarak kabul edilmiştir. Zira yakın akrabasına, özellikle de anne-babasına nankörlük edenin Hakka karşı vefalı olması mümkün değildir. Ayrıca Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: “Rızkının bol, ömrünün bereketli olmasını arzu eden, akrabalık bağını devam ettirsin.” (Buhârî, Edep, 12)

Gerçekten de akrabalık ilişkilerini sağlıklı götüren, ahlakı düzgün Müslümanlar ile güzel dostluklar kuran insanlar uzun ömürlü olmaktadır. Yakın zamanda ve geçmişte vefat eden Allah dostlarının hayatlarını okuduğumuzda hepsinin toplum ile müridan ile iç içe yaşadıklarını ve pek çoğunun seksenli, doksanlı yaşlara kadar son derece dinamik bir hayat sürdürdüklerini görmekteyiz. Zira etrafımızdaki salih insanlar bizi kötü düşüncelerden ve işlerden alıkoyarlar. Beyninizi ve kalbinizi pozitif manada meşgul ederek şeytana ve kötü düşüncelere mahal bırakmazlar. Hayat enerjimizi israf etmemize izin vermezler. Mevlana salih insanların beraberliğini; akılların, kötülerin beraberliğini ise azgın nefislerin birlikteliği olarak görür ve bizlere şu tavsiyede bulunur:

“Bir akıl, başka bir akılla birleşti mi; kötü işe, kötü söze mani olur. Fakat nefis, başka bir nefisle dost olursa akıl muattal olur, bir işe yaramaz. Yalnızlıktan ümitsizliğe düşünce güneş gibi bir sevgilinin, bir mürşidin gölgesi altına gir. Yürü, tez bir Hak dostu ara. Böyle yaptın mı, Allah, senin dostun olur.” (M. II, 20-23)

Bazı sufiler yalnız yaşamanın uzlette olmanın iyi olduğunu zannedip bu hayat tarzını saliklere tavsiye etmişlerdir. Mevlana bu tür bir yaklaşımı doğru bulmaz ve bizleri şöyle uyarır:

“Ağyardan halvet etmek gerek, yardan değil. Kürk, kışın işe yarar, baharın değil. Akıl başka bir akılla birleşti mi nur artar, yol meydana çıkar. Fakat nefis, bir başka nefisle sevinir, gülerse karanlık çoğalır, yol gizlenir. Ey avcı, dost senin gözündür. Onu çerçöpten arı tut. Sakın dil süpürgesiyle ona toz kondurma. Mahzunluk zamanında dost, can aynasıdır. Aynanın yüzünü nefesle buğulandırma.” (M.II:25-30)

Yalnızlığın İki Nedeni?

Bugün yalnızlıktan şikayet ediyorsak bunun iki nedeni vardır. Birincisi dost aramada tembellik yapmamız, ikincisi de dostluğu aranan kişi olma yolunda yeterince gayret göstermememizdir. Mevlana tabiri ile insan iyi düşünceli, güzel kokulu bir gül olmalı, diken gibi gönüllere batmamalıdır. Biz gülsuyu olsak insanlar bizi başına gözüne sürer:

“Kardeş, sen ancak o düşünceden, o ruhtan ibaretsin. Geri kalan varlığın bakımındansa kemik ve deriden başka bir şey değilsin. Manevi varlığın gülse, gül bahçesisin; dikense külhana lâyıksın. Gül suyu isen seni başa sürer, koyuna serperler; sidik gibiysen gübreliğe atarlar.” (M,II, 277-79)

Herkes yalnızlıktan şikâyet ediyor ama pek çok insan da ihtiyaç anında dostluğun ve kardeşliğin hukuğunu yerine getirmiyor. Bu hususu bir arif şu sözleri ile ne güzel dile getiriyor: “Allah, eşyaları kullanılsın, insanları sevilsin diye yarattı. Ama insanlar eşyaları kullanacak yerde onları sevmeyi, birbirlerini de kullanmayı tercih ettiler.”

İçinde bulunduğumuz kapitalist hayat tarzı bize her şeyi tüketmeyi ve işimizi görünce de kullanıp atmayı öğretiyor, maalesef maddeye karşı olan bu tutum çoğu zaman insanlara karşı da takındığımız bir davranış modeli olabiliyor.  Küçücük bir katkı ile dostlarımızın hayatını iyileştirebileceğimiz halde dünya sevgisi ve paraya olan düşkünlüğümüz en basit fedakârlıkları bile yapmamıza engel oluyor. Dostluğun asgari şartı olan kendimiz için istediğimiz güzellikleri arkadaşlarımız için isteyemiyoruz.

Bu hususta başka bir ciddi mesele de günümüz insanının sosyal medyanın yalancı dostluğuna kanıyor olmasıdır. Uluorta her sırrını ve resmini paylaştığı, tanımadığı insanlarla iletişim kurduğu hatta binler ile arkadaş olduğunu zannettiği bu ortamlardaki yalancı dostluklar insanımızı kandırıyor. Sosyal medyada binler ile takipçisi olan bir insan ciddi bir hastalık veya problem yaşadığında etrafında tek bir samimi dost dahi göremiyor. Bu sebeple insan kendini kandırmayı bırakmalı, elindeki maddi manevi tüm imkânları kullanarak dost biriktirmeye çalışmalıdır.

Dost biriktirmek para biriktirmekten çok daha iyidir, nitekim tarih boyunca sufiler dergâhlarda bunu yapmış, imkânlar dostların yolunda cömertçe harcanmış, tekkeye gelen herkes Hızır muamelesi görmüştür. Tabii ki her yakın arkadaşımızın Hızır olması mümkün değildir ama biz onlara Hızır muamelesi yapar, sevgi, saygı ve yardımda cömert davranır isek onlardan sanki her biri Hızırmış gibi istifade ederiz. Bunun aksine gerekli saygı ve sevgiyi göstermez ise Hızır ile karşılaşsak bile bundan fayda değil zarar görürüz.

Ne mutlu dostluğu aranan ve yokluklarında özlenen Müslümanlara, ne mutlu eşyayı değil de insanı seven gönül erlerine!

Kaynak: Süleyman Derin, Altınoluk Dergisi, Sayı: 471

İslam ve İhsan

YALNIZLIK NE ZAMAN NİMET, NE ZAMAN FELAKETTİR?

Yalnızlık Ne Zaman Nimet, Ne Zaman Felakettir?

YALNIZLIK DUYGUSUNDAN NASIL KURTULABİLİRİM?

Yalnızlık Duygusundan Nasıl Kurtulabilirim?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.