Yahudilik Nedir? Yahudilik Tarihi Kısaca

Yahudilik nedir? Yahudilik tarihi kısaca...

İlahî kaynaklı dinlerden bugün yalnız Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm varlıklarını devam ettirmektedir. Ancak asliyetini muhafaza eden yegane din İslâm’dır. Diğer dinler tahrif olmuş ve asliyeti kaybetmiştir. Günümüzde aslını koruyan tek Hak din İslam'dır. Bunun yanında diğer dinler hakkında kısaca bilinmesi gerekenler...

YAHUDİLİK VE KISA TARİHÇESİ

Dinin Adı

Yahudilik

Çıktığı Yer

Filistin

Tarihi

M. Ö. 13. YY.

Dinin Muhatap Kitlesi

Irka nispetle milli bir din

Hususi yolu

Tanrı Yahve ve Musa (as)’ın  kanunlarına itaat

Tanrı adı

Yahve

Kitabı

Eski Ahit ve Talmut

Mensuplarının Sayısı

18 milyon

Dünya Nüfusuna göre yüzdesi

%0.03

Yayıldığı Yerler

İsrail, Amerika, Avrupa, Rusya vb.

Yahudilik, yaşayan ilahi kaynaklı dinlerin en eskilerinden biri olup mensubu en az olanıdır. Bu dine Hz. Musa’ya nispetle “Musevilik;” mensuplarına da yahudi, musevi veya israil oğulları denir. Kendi içinde din mi, ırk mı yoksa millet mi olduğu pek belli değildir. Yahudilikte ırk ve din iç-içe girmiştir, bunları birbirinden ayırmak oldukça güçtür. Yahudiliğin, genelde aynı soya ve dini cemaate sahip ırk ve inanç birliği olduğu söylenebilir.[1]

Yahudiliğin en önemli özelliklerinden biri, yahudilerin Allah ile ahidleşmeleridir. Onlara göre Tanrı Yehova, Tur-i Sina’da bu kavmi kendine muhatap kılmış, onlarla ahidleşmiş, yani onlardan emirlerine uyacaklarına dair söz almış ve Hz. Musa’ya Tevrat’ı (Tora) indirmiştir. Fakat İsrail Oğulları verdikleri bu sözü yerine getirmedikleri için bir çok sıkıntılar ve musibetlerle karşı karşıya kalmışlardır. Bu durum gerek Tevrat’ta gerekse Kur’an’da belirtilmektedir.[2]

YAHUDİLİĞİN KISA TARİHÇESİ

Yahudilerin soyu, Hz. Yakup  ve onun babası Hz. İshak yoluyla Hz.  İbrahim’e (a.s.) dayanır.

Yahudiler, Yakub’un (a.s.) 12 oğlundan biri olan Yusuf (a.s.) döneminde Mısır’a yerleştiler. Fakat zamanla Mısır’da esir muamelesi görmeye başladılar ve bir çok sıkıntıya maruz kaldılar. Fravun ve Mısır’ın yerli halkı olan Kıptiler, Yahudileri hor gördü ve onlara köle muamelesi yaptılar.

Yüce Allah bu dönemde Musa’yı (a.s.), yahudilere peygamber olarak gönderdi ve kardeşi Harun’u da kendisine yardımcı yaptı. Musa (a.s.) yahudileri Fravun’un esaret ve zulmünden kurtardı, Kızıldenizi geçerek Sina yarımadasına ulaştırdı. Musa’yı (a.s.) takip eden Fravun ve ordusu Kızıldenizde mucizevî bir şekilde boğuldu.

Allah Teala Tur-i Sina’da Musa’ya (a.s.) Tevrat’ı vahyetti. Yahudiler Sina çölünde Hz. Musa ile 40 yıl beraber bulundular. Hz. Musa vefat ettikten sonra Yeşu (muhtemelen Yuşa peygamber) komutasında arz-ı mev’ud[3] (vadedilen topraklar) denilen Filistin topraklarına gelip yerleştiler.

Yahudiler en parlak dönemlerini Hz. Davud (M. Ö. 1015-975) ve Süleyman (M. Ö. 970-930) devrinde yaşadılar. Davud (a.s.) zamanında Kudus alınıp merkez yapıldı. Süleyman (a.s.) zamanında ise Kudus’te  Mescid-i Aksa adındaki mukaddes mabedin ilk şekli inşa edildi ve ülke en geniş sınırlarına ulaştı. Onun vefatından sonra ülke, Yehuda ve İsrail krallığı diye ikiye ayrıldı. İsrail krallığı M. Ö. 721, Yehuda krallığı ise M. Ö. 586’da yıkıldı, kutsal mabed tahrip edildi, yahudilerin büyük bir kısmı sürgün edildi.

Yahudiler, bu sürgünden sonra tekrar Kudüs’e dönerek mabedi yeniden inşa ettiler. Ancak M. S. 70 yılında Yahudiler, Roma devletine karşı ayaklandılar. Bunun üzerine imparator Titus tarafından ikinci kez sürgüne gönderildiler. Kutsal mabed de tekrar yıkıldı ve bundan sonra yeniden inşa edilmedi. Bunun neticesi olarak mabede bağlı olarak yerine getirilmesi şart olan bir takım ibadetler (mesela kurban gibi) ifa edilemez hale geldi. Eski mabedin yerini artık küçük sinagoglar almaya başladı.

İkinci sürgünden sonra yahudiler, yüzyıllarca devam eden sürgün hayatı (Diaspora) yaşamaya başladı ve dünyanın muhtelif bölgelerine dağıldılar. Dağıldıkları yerlerde başka milletlerin idaresi altında yaşadılar; bulundukları yerlerde, İsrail’in kuruluşuna kadar, yaklaşık 2 bin yıl devletsiz yaşadılar.

İngiltere, Fransa ve İspanya kendi ülkelerindeki yahudileri kovdular. Kovulan yahudilere Osmanlı Devleti sahip çıktı. Dünyanın her tarafından kovulan, her toplumdan tecrid edilen ve horlanan yahudiler, en rahat dönemlerini müslüman beldelerde, özellikle de Osmanlıların himayesinde geçirdiler.[4]

Bir zamanlar yahudileri kendi topraklarından kovan kimi ülkeler, nihayet eski Osmanlı toprağı ve Filistinli müslümanların vatanı olan bu bölgeyi, yahudilere verip orada bir yahudi devletinin kurulmasını sağladılar ve 1948’de İsrail devleti kuruldu.[5] Bugün yahudilerin büyük çoğunluğu burada yaşamaktadır.

Dipnotlar:

[1] Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinler Tarihi, s. 210.

[2] G. Tümer-A. Küçük, Dinler Tarihi, s. 204, 205.

[3] Arz-ı mev’ud: Yahudi düşüncesinde Tanrı Yahve’nin yahudilere vermeyi vadettiği topraklardır. Eski Ahit’te Kenan diyarının, İbrahim ve onun soyundan gelenlere vadedildiği belirtilir (Tekvin, 12/7 vd.)

[4] Bk. Mircea Eliade,  Dinler Tarihi Sözlüğü (Çev. Ali Erbaş), İstanbul, 1997, s. 295-296. Bugün bile Türkiye’de yaşayan yahudiler, İspanyadan kovulup Osmanlılar tarafından himaye altına alınmalarının yıldönümlerini kutlamaktadırlar.

[5] Ömer Faruk Harman, İslâm’da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, “Yahudilik” md.

Kaynak: Dr. Erdoğan Baş, Salih İnci, Ana Hatlarıyla Yahudilik  Hıristiyanlık ve İslâm, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

YAHUDİLİK VE SİYONİZM TARİHİ

Yahudilik ve Siyonizm Tarihi

YAHUDİLER İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Yahudiler İle İlgili Ayet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.