Vefa Nedir? Vefa Ne Anlama Gelir?

Vefa nedir, ne anlama gelir? Tarihimizin ve toplumuzun vefa anlayışı nasıldır? Vefa gibi bir değerimizin kaybolmaya yüz tutmasının sebepleri nelerdir? Kısaca dört maddede vefa...

Mehmed Âkif, kızının nikâh akdine çok sevdiği ahbâbından olan Bosnalı Ali Şevki Efendi’yi de davet etmişti. Yaşlı Hocaefendi bu davete biraz geç geldi ve gecikme sebebi olarak da, Vefâ Yokuşu’ndan çıktığını söyledi. Merhum Âkif, tebessüm ederek düşündürücü ve nükteli şu mukabelede bulundu:

“Hangi Vefâ Yokuşu’ndan bahsediyorsun Hoca Efendi? Nesl-i hâzır (şimdiki nesil) o yokuşu çoktan düzledi…”

İstanbul’da Eminönü sahilinden Süleymaniye’ye doğru çıkılan yokuşa, burada Ebu’l-Vefâ Hazretleri’nin dergâhı ve türbesi bulunduğu için Vefâ Yokuşu denilmiştir.

İnsânî hasletlerin dumûra uğradığı, vicdanların kuruduğu, insanların gitgide diğergâmlıktan hodgâmlığa yani fedâkârlıktan bencilliğe meylettiği günümüzde vefâ kelimesi, âdetâ lügatte bir kelime ve sırf İstanbul’da bir semt adı olarak kalmış bulunmaktadır.

Mehmed Âkif; bugünkü toplumumuzu görse, kim bilir bu vefâsızlık ve duygusuzluk tablosu karşısında nasıl feryat ederdi.

Lâkin vefâ kelimemize de vefâ göstermemiz ve onu medeniyet mîrâsımızın ziyana uğratılmaması gereken bir kıymeti olarak muhafaza etmemiz lâzımdır.

4 MADDEDE VEFA NEDİR?

Vefâ, sevilen veya sevilmesi gereken kimselere verilen değerin bir nişânesi ve bir dostluk borcudur.

Vefâ; başta Rabbimiz olmak üzere, üzerimizde hakkı bulunan her varlığa karşı, insânî, vicdânî ve îmânî borcumuzu ödeme gayretinde olmamızdır.

Vefâ, İslâm şahsiyetinin temel fârikalarından biridir. Peygamberlere, velîlere ve fazîlet sahibi kimselere ait bir husûsiyet olarak, beşerî hayata seviye kazandıran mânevî bir haslettir.

Vefâ duygusuna sahip olmayan kimseler; ancak kendini, zevkini ve menfaatini düşünen bencil ve nâdan kimselerdir.

Vefâ, lügavî olarak borcu ödemeyi ve bir sözü yerine getirmeyi ifade eder. Vefânın en zarûrî kısmı budur. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Ey îmân edenler! Akitleri(n gereğini) yerine getiriniz (sözlerinize vefâ gösteriniz!)…” (el-Mâide, 1)

Bir başka âyet-i kerîmede ise, birre / hayrın kemâline ulaşmanın şartlarından biri olarak vefâ gösterilir:

(Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki) … Antlaşma yaptığı zaman (ahde vefâ gösterir) sözlerini yerine getirir…” (el-Bakara, 177)

Bu ilâhî tâlimatlar, sadece beşerî mukavele ve muâhedelerle mahdut değildir. Zira insan ezelde, Cenâb-ı Hakk’a da kulluk sözü vermiştir.

Bu sebeple bir mü’minin vefâ göstermesi gereken ilk varlık, Cenâb-ı Hak’tır. Zira insanı en güzel şekilde yaratan, onu türlü nimetlerle perverde eyleyen Allah Teâlâ’dır.

Cenâb-ı Hak; âyet-i kerîmede, âdetâ insanın vefâsızlığına sitem ederek şöyle buyurur:

“Ey insan! Seni yaratıp seni düzgün ve dengeli kılan; seni, istediği bir şekilde (şekilsizlikten çıkarıp en güzel sûrette) birleştiren, ihsânı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?” (el-İnfitâr, 6-8)

Cenâb-ı Hakk’a vefâ; O’na muhabbet, mârifet ve ibâdet ile yönelmemizdir. Sâlih amellerle O’na yaklaşma gayretinde olmamızdır. O’nu unutmamamız ve dâimâ zikretmemizdir.

O’nun nimetlerini râzı olmadığı yerlerde kullanmamaktır. Bilâkis her hâlükârda O’na şükretmektir.

Hâsılı, O’na lâyık bir kul olmaya bütün gayretimizi sarf etmektir.

«Şükür, nimetin cinsinden olur.» düstûrunca; İslâm ve hidâyet nimetine vefâ, o hidâyeti başka muhtaçlara ulaştırma hizmetiyle edâ edilir.

Ashâb-ı suffe, İslâm nimetine vefâ hissiyle dünyanın dört bir yanına gitti. Semerkant’a, Çin’e, Kayravan’a ve İstanbul’a hidâyet elçileri oldular.

Cenâb-ı Hak, Habîbi’ne de vefâ göstermemizi emretmektedir. Zira, Rasûlü’ne itaat etmek, Allâh’a itaat demektir. (Bkz. en-Nisâ, 80) Rasûlullah Efendimiz’e ittibâ etmek, Cenâb-ı Hakk’a muhabbetin gereğidir ve Allah Teâlâ’nın da bizi sevmesinin ve bize mağfiret etmesinin vesilesidir. (Bkz. Âl-i İmrân, 31)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2019 Ay: Temmuz, Sayı: 173

İslam ve İhsan

VEFA NEDİR BİLİR MİSİN?

Vefa Nedir Bilir Misin?

VEFA NEDİR, KİMLERE GÖSTERİLİR?

Vefa Nedir, Kimlere Gösterilir?

SAHİBÜL VEFA NE DEMEK?

Sahibül Vefa Ne Demek?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.