Umâre Bin Hazm (r.a.) Kimdir?

Umâre Bin Hazm radıyallahu anh İslâm’ın Medine’de yayılması için candan gayret gösterip çalışan ve putlara karşı mücadele başlatan bir iman eri! Mekke’nin fethi ve Tebük Seferi’nde Neccâroğulları’ndan Benî Mâlik’in bayraktarlığını yapan bir kahraman! İkinci Akabe biatında bulunan ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizi hayatları pahasına korumaya söz veren yetmiş beş kişilik müslüman grup arasında yer alan bir bahtiyar sahabi!

Umâre Bin Hazm, Medine’de doğup büyüdü. O günün iki büyük kabilesinden biri olan Hazrec kabilesinin Neccâroğulları boyuna mensuptur. Babası, kabilenin önde gelenlerinden, hatırı sayılır, hürmet edilir bir insandı. Annesi, Benî Sâide’den Hâlide bint Ebû Üneys’tir.

Umâre Bin Hazm radıyallahu anh, Birinci Akabe biatı’na katılan müslümanların Medine’ye döndükten sonra şehirde yaptıkları İslâmî tebliğ ve dâvet sayesinde İslâm’la şereflendi. Ertesi yıl yapılan İkinci Akabe biatı’na katıldı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’i Medine’ye dâvet eden ve onu hayatları pahasına korumaya söz veren yetmiş beş kişilik müslüman grup arasında yer aldı.

İslâmiyet’in Medine’de yayılması için çok çalıştı. Umâre Bin Hazm radıyallahu anh, Ebû Eyyûb el-Ensârî radıyallahu anh’in komşusu idi. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Ebû Eyyûb radıyallahu anh’ın evine yerleşince bu yakınlığı vesile bildi. İki Cihan Güneşi Efendimiz’in huzuruna sık sık gidip hizmet ederek yakınında bulunma bahtiyarlığını elde etti. (İbn Sa’d, III, 486)

Sevgili peygamberimizi sık sık evine davet ederdi. Birlikte huzurla yemek yerlerdi. Efendimiz’e hediyeler sunardı. Gönlündeki sevgiyi hizmetiyle ve hediyeleriyle göstermeye çalışır, hatta zaman zaman Efendimiz’le şaka bile yapardı.

Umâre Bin Hazm radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’i korumayı kendisine görev edinmişti. Yahudilerden ve müşriklerden gelebilecek tehlikelere karşı bir şey sezerse kapısında nöbet tutardı. İki Cihan Güneşi Efendimiz onu muhacirlerden Muhriz ibni Nadle ile kardeş ilân etti.

O, Bedir, Uhud ve Hendek başta olmak üzere bütün gazvelere katıldı. Savaş meydanlarında büyük yararlılıklar, kahramanlıklar gösterdi.

ŞAKA YAPMANIN ÖLÇÜSÜ

Şakalarıyla meşhurdu. Savaş için hendek kazılırken henüz genç bir delikanlı olan Zeyd ibni Sâbit radıyallahu anh’e yaptığı şakaya Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz de şahit oldu. Olay şöyle vukû bulmuştu:

Küçük-büyük bütün müslümanlar hendek kazma işinde çalışıyordu. On beş yaşlarında bir çocuk olan Zeyd ibni Sâbit radıyallahu anh, toprak kazıp taşımaktan yorgun düştüğü için bir ara uyuyakalmıştı. Ashab-ı kiram da ona merhamet edip hendeğin kenarında uyur bir hâlde bırakarak biraz ilerlemişlerdi. Yanına varan Umâre radıyallahu anh şaka olsun diye Zeyd’in silâhlarını alıp bir kenara sakladı.

Zeyd uyanınca silâhları yanında göremedi. Heyecanla etrafı aramaya başladı. Çevresinde bulamayınca telâşlandı ve korktu. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bu olayı işitince Zeyd’i yanına çağırttı. Mütebessim bir yüzle ona şöyle takıldı:

“–Ey uykucu! Sen uykuya daldın, silâhların da kaybolup gitti!” buyurdu.

Peşinden ashab-ı kirama yönelerek:

“–Bu çocuğun silâhlarının nerede olduğunu bilen var mı?” diye sordu.

Umâre derhal ayağa kalktı ve:

“–Yâ Rasûlallâh, ben biliyorum, silâhlar bende” dedi.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Umâre’ye:

“–Ey Umâre!... Silâhlarını ona teslîm et!” buyurdu.

Sonra bir hayat ölçüsü olarak ashabına:

“-Şaka olarak da olsa müslümanları korkutmanın veya onların herhangi bir eşyasını alıp saklamanın doğru olmadığını” belirtti. (Vâkıdî, II, 448; Hâkim, III, 476)

FİTNECİLERE GÖZ AÇTIRMAYAN SAHÂBİ

Umâre radıyallahu anh, Mekke’nin fethi günü ve Tebük Seferi’nde Neccâroğulları’ndan Benî Mâlik’in bayraktarlığını yaptı. Sefer esnasında fitne çıkaran münafıklara hiç göz açtırmadı. Kendi birliğinde bulunanların hepsini çıkarıp dışarı attı.

Tebük Seferi’ne katılan münafıklar, her fırsatta fitne, fesad ve nifaklarına devam ediyorlardı.

Onlardan birisi, Yahudi asıllı münafık Zeyd ibni Lüsayt idi. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in devesinin kaybolmasını fırsat bildi ve nifak çıkartmaya başladı. Onun gökten haber verdiğini, fakat devesinin yerini bilmediğini söyledi. Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in peygamberliği hakkında şüphe uyandırmaya çalıştı. İşte bu ihanet karşısında Umâre, haksızlığa dayanamadı ve Zeyd ibni Lüsayt’ı kendi birliğinden çıkarıp attı. Artık kendisiyle yolculuk yapmayacağını bildirdi. (İbn Hişâm, IV, 166-167)

Umâre Bin Hazm radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’den üç hadis nakletmiştir. Şöyle ki:

Umâre Bin Hazm radıyallahu anh’dan rivayetle, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem beni bir kabrin üzerinde otururken gördü ve bana şöyle dedi:

“Kabrin üzerinden çekil, sahibine eziyet etme” buyurdu. (Hâkim, III, 682)

Umâre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle dediğini rivayet eder:

“-Dört şey vardır ki, kim onları yaparsa müslümanlardan sayılır.

Kim de onlardan bir tanesini terkederse; o üçü kâmil mânâda ona fayda vermez.”

Râvi diyor ki: Umare’ye sordum. Onlar nelerdir? O da şöyle cevap verdi: Namaz, zekat, Ramazan orucu ve hac’dır. (Üsdü’l-ğâbe, IV, 129)

Üçüncü rivayeti de şöyle bir olay içinde nakledilmektedir:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, ilim ve Kur’ân hizmetlerini devamlı teşvik etmiştir. Kur’ân’ı iyi bilenlere her yerde kıymet vermiş, onlara dâimâ öncelik tanımıştır. Tebük Seferi’ne çıkarken Neccâroğulları’nın sancağını Umâre Bin Hazm radıyallahu anh’a vermişti. Daha sonra Zeyd ibni Sâbit radıyallahu anh’i görünce, sancağı Umâre’den alıp ona verdi. Umâre -radıyallâhu anh-:

“–Yâ Rasûlallah! Bana kızdınız mı?” diye sorunca Peygamber Efendimiz:

“–Hayır! Vallâhi kızmadım!

Fakat, siz de Kur’ân’ı tercih ediniz!

Zeyd, Kur’ân’ı senden daha çok ezberlemiştir.

Burnu kesik zenci köle bile olsa, Kur’ân’ı daha çok ezberlemiş olan kimse başkalarına tercih edilir!” buyurdu.

Evs ve Hazrec kabîlelerine de, sancaklarını Kur’ân’ı daha çok ezberlemiş olan kimselere taşıtmalarını emretti. Bunun üzerine Avfoğulları’nın sancağını Ebû Zeyd, Benî Selime’nin sancağını da Muâz radıyallâhu anh taşıdı. (Vâkıdî, Meğazi III, 1003)

Umâre Bin Hazm radıyallahu anh, Zeyd ibni Sâbit radıyallahu anh’in annesi Nevvâr binti Mâlik ibni Sırma ile evlenmiş, bu evlilikten Mâlik isminde bir oğlu olmuştur.

Vedâ haccında bulunan Umâre Bin Hazm radıyallahu anh, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in vefatından sonra Hazreti Ebûbekir Sıddık radıyallahu anh’e ilk biat edenler arasında yer aldı.

Peygamberlik iddiasında bulunanlara karşı yürütülen mücâdelelerde Müseylimetü’l-kezzâb’ı ortadan kaldırmakla görevlendirilen Hâlid ibni Velîd radıyallahu anh kumandasındaki orduya katıldı. 633 yılında Müseylime’nin öldürülmesiyle sonuçlanan Yemâme’deki Akrabâ savaşında şehit düştü. (İsâbe, IV, 476)

Allah ondan razı olsun.  Cenab-ı Hak cümlemize Umâre Bin Hazm radıyallahu anh’in peygamber sevgisinden hisseler nasib eyleyip şefaatlerine nail eylesin. Âmin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 372, Şubat 2017

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.