Türkiye'de Okuyan Suriyeli Öğrenciler

Suriye'de yaklaşık 5 yıldır süren savaşın küçük mağdurları, sığındıkları Türkiye'de aldıkları eğitimle ülkelerinin geleceğini şekillendirmeye hazırlanıyor. 80 bini kamplarda olmak üzere 300 bini aşkın Suriyeli öğrencinin eğitim gördüğü Türkiye'de, kendi dillerinde ülkelerinin müfredatına uygun şekilde, klimalı ve tam donanımlı sınıflarda eğitim alan çocuklara her türlü imkan sağlanıyor. Malatya'daki Beydağı Konaklama Tesisi'nde misafir edilen ve konteyner kente kurulan okulda 3 bin 400 öğrenci eğitim görüyor.

Suriye'de yaklaşık 5 yıldır süren savaşın küçük mağdurları, sığındıkları Türkiye'de aldıkları eğitimle ülkelerinin geleceğini şekillendirmeye hazırlanıyor.

Türkiye'nin kucak açtığı Suriyelilere konteyner ve çadır kentlerde her türlü imkan sağlanırken, savaşın çocuklarına ise ayrı bir önem gösteriliyor. 300 bini aşkın Suriyeli öğrencinin eğitimleri Türkiye'de, kendi dillerinde ve ülkelerinin müfredatına uygun olarak veriliyor.

Eğitimlerinden geri kalmamaları için her türlü imkanın seferber edildiği çocuklar da iyi bir meslek sahibi olup ülkelerinin yaralarını sarma hayalleri kuruyor.

Kamplarda klimalı ve tam donanımlı sınıflarda eğitim gören Suriyeli çocuklardan derslerinde başarılı olanlarla üstün zekalı olduğu değerlendirilen öğrenciler özel eğitime tabi tutuluyor.

Malatya'daki Beydağı Konaklama Tesisi'nde misafir edilen ve konteyner kente kurulan okulda 3 bin 400 öğrenci eğitim görüyor.

SURİYELİ

İLERİDE DOKTOR OLUP ŞİFA DAĞITMAK İSTİYORUM

Yaklaşık 3 yıl önce Suriye'nin Hama kentindeki bombardımandan kaçarak, ailesiyle Türkiye'ye sığınan ve çok sayıda yakınını da savaşta kaybeden 11 yaşındaki Emine Barak da bu çocuklardan yalnızca biri.

Beydağı Geçici Eğitim Merkezi'nde eğitim gören 4. sınıf öğrencisi Barak, Türkiye'nin kendilerine sunduğu imkanları en iyi şekilde değerlendirerek, doktor olma hayalleri kuruyor.

Suriye'de pek çok olaya şahit olduğunu ve yakınlarını kaybettiğini anlatan Barak, "Çok zor günler geçirdik. Şu an durumun daha da kötü olduğunu duyuyorum ancak biz Türkiye'de çok rahatız. Her türlü imkana sahibiz" dedi.

Barak, savaştan önce ülkesinin çok güzel olduğunu anlatarak, şöyle devam etti:

"Şimdi Suriye'deki tüm evler yıkılmış, harabe olmuş. Orada hiç akrabam kalmadı, dayımı, teyzemi öldürdüler. Çok üzülüyorum. Türkiye'de hayatımızı sürdürüyoruz. Burada Türkçe öğrendim. Türkçe konuşmak çok güzel. Burayı çok seviyorum. Yarım kalan eğitimimi burada sürdürüyorum. Türkiye'de çok güzel hayatımız. Savaş bitince ülkemize döneceğiz. Eğitimimi tamamlayıp ileride doktor olmak ve hastalara şifa dağıtmak istiyorum."

SURİYELİ_OGRENCİ

KİMİ ÖĞRETMEN KİMİ VETERİNER OLMAK İSTİYOR

Suriyeli Hüda Cuma ise yaklaşık 2 yıl önce Suriye'nin Hama kentinden kaçarak ailesiyle Türkiye'ye geldiğini anlattı.

Eğitimini tamamlayarak üniversiteye gitmek istediğini anlatan Cuma, savaş bittikten sonra ülkesine dönüp, veteriner hekim olarak çalışmak istediğini söyledi.

Aysun Barak ise Suriye'de kötü günler yaşadığını, ancak Türkiye'de kendilerine sunulan imkanlardan çok mutlu olduklarını kaydetti. Okulunu, öğretmenini ve arkadaşlarını çok sevdiğini anlatan Barak, öğretmen olup çocuklara katkı sağlamak istediğini kaydetti.

GELECEKTE SURİYE'NİN YÖNETİCİLERİ OLACAKLAR

Malatya merkeze bağlı Fatih köyünde kurulan Beydağı Konaklama Tesisi'nin yöneticisi ve İl Afet ve Acil Durum (AFAD) Müdürü Hamza Demiralp, okulda Suriye müfredatına göre Arapça eğitim verildiğini ve öğrencilere haftada 5 saat Türkçe eğitim verildiğini söyledi.

Demiralp, okulda 24 Türk, 180 de Suriyeli öğretmen bulunduğunu aktararak, "Öğrencilere her türlü eğitim araç ve gereçleri tarafımızca karşılanmaktadır. Zaman zaman UNICEF tarafından da eğitim yardımı yapılıyor. Bu çocuklar gelecekte Suriye'nin yöneticileri olacak. Eğitimlerinden geri kalmamaları adına her türlü imkanı seferber ediyoruz. Bu öğrenciler gelecekte Türkiye'nin birer elçisi olacak" diye konuştu.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.