Tufeyl Bin Amr (r.a.) Kimdir?

 Tufeyl bin Amr -radıyallahu anh- Yemen taraflarında oturan Devs kabilesi eşrafındandır. Sadece kabilesinin değil, diğer Arapların da ileri gelenlerinden olup, cömertliği ile meşhur bir sahabîdir. Tenceresi ocaktan hiç inmez, kapısı da gelenlere devamlı açık dururdu. Açları doyurur, kendisine sığınanı korurdu. Ticaretle uğraşırdı. Ayrıca iyi bir şair ve zekî bir edebiyatçıydı.

Tufeyl bin Amr'ın Müslüman oluşunun ibretli bir macerası vardır. İslâm'la şereflenişinde ve İslâm'ı tebliğde gösterdiği gayrette bizleri kendimize getirecek güzellikler doludur. Bu macerayı bizzat kendisi şöyle anlatır:

"Bir gün Mekke'ye geldim. Mekke eşrafı beni karşılayıp misafir ettiler. Ziyafetler verdiler. Bu arada Kureyş ileri gelenleri başlarındaki sıkıntıdan söz ederek bana; "Tufeyl şehrimize hoş geldin. Fakat derdimiz büyük, içimizden bir adam çıktı. Peygamber olduğunu söyleyerek babayı oğuldan, kardeşi kardeşten, karıyı kocadan ayırmaya başladı. Sihirli sözleri var. Aman bu adama yaklaşma! Bizim başımıza gelenin senin kavminin de başına gelmesinden korkuyoruz. Onunla asla konuşma ve ondan bir şey dinleme. Aksi halde seni de büyüleyebilir." dediler.

Bu tuhaf sözler karşısında ona yaklaşmamaya ve konuşmamaya, hatta ondan bir şey dinlememeye karar verdim. Ertesi gün Kabe'yi ziyarete giderken orada onun sözlerini duymamak için de kulaklarıma pamuk tıkadım. Kabe'ye vardığımda Muhammed'in (s.a) Kur'an okuduğunu gördüm. Görünüşü beni etkiledi. Okuyuşu da adeta büyüledi ve kendi kendime: 'Yahu ben iyiyi kötüden ayırmaktan aciz bir adam mıyım da böyle kulak tıkıyorum? Niçin bu adamın söylediklerini dinlemiyorum? Sözün iyisini kötüsünden ayıracak bir kudrete sahibim. Onun söylediği güzelse takdir ederim, değilse aldırış etmem" diye düşündüm. Sonra kulağımdaki pamukları çıkarıp attım. Bundan sonra şair Tufeyl bin Amr'ın gönlünde şimşekler çakmaya başlar. Şimdiye kadar böylesine güzel bir söz duymadığını düşünen Tufeyl bin Amr, ruhunu o güzel sözlere açar. Kur'an-ı Kerim'e hayran kalır. Sonra da iki cihan güneşi Efendimiz'in peşine takılır, evine varır. Mekkelilerin kendisini nasıl korkuttuklarını, neler söylediklerini ve kendisinin neler yaptığım bir bir anlatır. Müslüman olmak istediğini söyler. Kelime-i Şehadeti getirir ve ebedî kurtuluşa erer.

NUR SAÇAN SAHABİ

Tufeyl bin Amr (r.a.) bir müddet Mekke'de kalır. İslam'ı öğrenir, Kur'an'dan inen ayetleri ezberler. Kabilesini, annesini, babasını, hatırlar. Kendisi kurtulmuştur ama, onlar hala küfrün karanlığında bocalamaktadır. Bu saadeti onlarla birlikte tatmak ister ve Resulullah sallallahu aleyhi vesellem- Efendimize:

-Ya Resulallah! Yarın kabileme dönüp onları İslam'a davet etmek istiyorum. Kavmim arasında sözüm dinlenir. Umarım Rabbim onlara da hidayet nasib eder. Yalnız sizden bir istirhamım var. Allah'a dua et de, bana işimi kolaylaştıracak bir alamet versin, der. Resul-i Ekrem (s.a.) Efendimiz de: "Ey Allahım! Onun için bir ayet, alamet ihsan et" diye dua buyururlar.

Tufeyl (r.a.) kabilesinin yolunu tutar. Köyüne yaklaştığında hava kararmıştır. Birden alnının ortasında bir nur peydah olur. Bu onun İslâm'ı kolayca yaymak için istediği alamettir. Allah'a şükreder. Fakat bunun halkı tarafından hastalık zannedileceğinden korkar. Bu endişe ile: "Allahım! bu nur başka bir yerde görünsün" diye yalvarır. Işık yer değiştirip kırbacının ucuna gelir. Eve varınca ilk önce ihtiyar babasıyla karşılaşır. Ona der ki:

-"Benden uzak dur baba! Ben artık senden değilim. Sen de benden değilsin." Babası onun bu sert tavrına hayret edip şaşırır.

- Niçin oğlum? der. O da:"Ben Müslüman oldum. Muhammed'in (s.a.) dinine girdim." deyince babası:"-Yavrum! Senin dinin benim de dinimdir. Sen hangi dinden isen ben de o dini isterim." der. Tufeyl yine sert bir şekilde:"Öyleyse git, yıkan, temiz bir elbise giyerek gel de bana öğretilenleri sana öğreteyim der. Gidip yıkanıp gelen babası kelime-i şehadet getirerek Müslüman olur. Annesi ve karısıyla da aynı şekilde konuşur. Onlar da yıkanıp gelir ve Müslüman olurlar.

Tufeyl aynı eda ve tavırla ertesi gün Devs halkını toplar. Onlara İslâm'ı anlatır. Fakat çevresine kimseyi toplayamaz. Günlerce, haftalarca uğraşır, İslam'a kimseyi kazanamaz. Halkına karşı nefret dolu olarak tekrar Mekke'ye döner. Sevgili Peygamberimizin yanına gider. Devsiilerin İslamiyet'i kabul etmediklerini, Allah'a ve Resulüne karşı geldiklerini, zina ile faizle uğraşıp durduklarını anlatır. Sonra da:"Onlara beddua et ya Resulullah!" diyerek sözünü bitirir.

Rahmet Peygamberi Efendimiz Kabe'ye dönerek, ellerini kaldırır; "Allahım! Devs halkını doğru yola ilet! Onları İslam'a getir." diye dua ederler. Sonra Tufeyl'e (r.a.) dönerek:

"Şimdi kavmine dön! Onları İslam'a davet et ! Ama kendilerine yumuşak davran." buyururlar.

Tufeyl (r.a.) kabilesine dönünce daha bir şefkatle, merhametle halkına yaklaşmaya başlar. Aradan aylar, yıllar geçer Tufeyl (r.a.) yılmadan, kızmadan, halkına İslâm'ı anlatır. Bu arada Allah Resulü (s.a.) Medine'ye hicret etmiş, Bedir, Uhud, Hendek savaşları yapılmıştır. Resul-i Ekrem'in (s.a.) Hayber Fethi ile meşgul olduğu sıralarda Tufeyl (r.a.) de Devs'ten seksen aile ile birlikte Medine'ye hicret ederler. Yanında kabilesinden ve meşhur sahabîlerden Ebu Hureyre (r.a.) de vardır. Hayber'in fethine beraberce katılırlar.

ZÜLKEFFEYN PUTUNU YIKAN SAHABİ

Tufeyl (r.a.) Mekke Fethinde Fahr-i Kainat (s.a.) Efendimizin maiyyetlerinde bulunur. Sevgili Peygamberimizden Devslilerin tapındıkları zülkeffeyn adındaki putu yakmaya göndermesi için ricada bulunur. Resul-i Ekrem Efendimizin izin vermesi üzerine kendi halkından bir grupla beraber putu yakmaya gider. Herkes Tufeyl'in çarpılacağını gözlerken Tufeyl onların gözleri önünde: "Ey Zülkeffeyn! Ben sana tapanlardan değilim. Bizim doğumumuz seninkinden daha öncedir. Ben senin içine ateş doldurdum." diye şiir söyleyerek putu yakar. Böylece Devs kabilesindeki şirk kalıntılarını ortadan kaldırmış olur. Putlarının acizliğini ve kendisine yapılan zararı dahi önleyemediğini gören halkının tümü Müslüman olur. Bugünkü insanlığın da Tufeyl bin Amr ed-Devsi (r.a.) gibi vefakar, fedakar, cömert ve kahraman yiğitlere ne kadar ihtiyacı var.

Resulullah'ın (s.a.) vefatına kadar yanından hiç ayrılmayan Tufeyl bin Amr ed-Devsi (r.a.) Hz. Ebubekir (r.a.) zamanında yalancı Peygamberlerden Tuleyha üzerine gönderilir. Onun işini bitirince Müseyleme üzerine gönderilir. Oğlu Amr ile birlikte savaşırken 633 m. senesinde şehit olur.

Rabbimizden şefaatini niyâz ederiz.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 1993 - Kasım, Sayı: 093, Sayfa: 026

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.