Teminat Mektubu Almak Caiz midir?

Teminat mektubu almak ve buna dayanarak bir işi üstlenmek caiz midir?

Gerek yurt içinde ve gerekse yabancı ülkelerde pek çok taahhüt işlerinin alınması banka teminat mektubuna bağlanmıştır. Banka, taahhüt yerine getirilmezse, miktarı belli olan bir bedeli, para olarak iş sahibine ödemeyi tekeffül etmekte, buna karşılık belli bir komisyon ve masraf almaktadır. Teminat mektubu yerine bunun bedeli olan parayı bloke ettirmek de mümkündür. Fakat bu bir yatırımcının tercih edeceği yol değildir. Karşı tarafın kabul edeceği kefil de gösterilebilir. Ancak büyük yatırımlarda böyle bir riski, en yakın hısım veya dost bile kefil olarak üzerine almak istememektedir.

Kısaca banka burada, miktarı belli bir meblağı, yatırımcı iş adamı adına bir çeşit kefil olarak üstlenmektedir. İslâm’da kefalet caizdir. Bunun bir bedel karşılığı olmaksızın yapılması asıldır. Çünkü kefalet, ecir kazandıran bir teberru ve tâat sayılan bir işlemdir.[1] Ancak günümüzde özellikle büyük meblağları bir teberru olarak, ahiret ecri için üstlenecek bir kefil bulma imkânı da kalmamıştır.

İslâm fıkhında kefâlet benzeri başka hizmetler de vardır. İmamlık, müezzinlik, Kur’an-ı Kerim talimi bunlar arasındadır. Nitekim ilk Hanefî müctehitleri İslâm’ı tebliğ nitelikli bu gibi tâat kabilinden olan hizmetlerin, bir bedel karşılığı olmaksızın yapılması gerektiğini söylemişlerdir. Fakat devir değişip, bunları meccânen yapan kalmayınca dinin ve toplumun zarara uğramaması için sonraki Hanefî fakihleri bu hizmetlerin devletten, vakıflardan veya kişilerden alınacak maaş veya ücret karşılığında yapılabileceğine fetva verdiler.[2] Kefâlet de bir tâat olduğuna göre, teminat mektubu için alınan komisyon ve masrafları da diğer tâatler için alınan ücrete kıyas etmek mümkündür. Müslümanların teminat mektubu gerektiren bütün işlerden el çekmesi, problemi çözmek için yeterli değildir. Kısaca, bir müslüman teminat mektubu almak zorunda kalırsa, para karşılığı kefil tutmuş olur.

Dipnotlar:

[1] Serahsî, Mebsût, XX, 120. [2] bk. Kâsânî, age, IV, 184; el-Fetâvâ’l-Hindiyye, IV, 448; Ali Haydar, age, I, 919.

Kaynak: Prof. Dr Hamdi Dödüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam yayınları

İslam ve İhsan

KEFALET NEDİR? İSLAM'DA KEFALETİN HÜKMÜ

Kefalet Nedir? İslam'da Kefaletin Hükmü

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.