Suriye'nin Yardım Birlikleri Beyaz Miğferliler

Suriye’deki yıkım tüm şiddetiyle devam ederken ve bizler artık kimin ne yaptığını ayıramaz duruma gelirken bir grup gönüllünün, mağdurların kimliğine bakmadan onlara yardıma koştuğu, onların ihtiyaçlarını gözettiği yönünde haberler gördük haber bültenlerinin bir kenarında...

Her geçen gün daha da harlanan bir alev topu gibi yaşadığımız coğrafya… Bizler de böyle bir alev topunun orta yerinde, yaşanan her felaketi kısa sürede unutmaya programlı hâle geliyoruz, belki de buna mecbur kalıyoruz.  Halep’te yaşanan insanlık dramıysa –tüm bu unutma döngüsüne rağmen- o kadar kolay bir şekilde unutamayacağımız acılar bıraktı ardında. Aslında hâlâ bile kanayan yara durmuş değil ancak ateşkes sonrasında geldiğimiz nokta, Halep’in tepesine bombaların yağdığı ve şehre şedit bir askeri harekâtın gerçekleştiği dönemde ortaya çıkan ve “sözün bittiği yer” denebilecek manzaraya kıyasla daha katlanılabilir mahiyette.

“NE OLDU? BU NOKTAYA NASIL GELİNDİ? NE YAPMALIYDIK, NE YAPMALIYIZ?”

Bu sorular (Her ne kadar dipsiz bir kuyunun içine düşmüş gibi hissederken bu tip sorular bir şey ifade etmiyor gibi dursa da) tonlarca tartışmaya, köşe yazısına, analize hâlihazırda konu oluyorlar. Bunların üstüne daha ne eklenebilir, bilmiyorum. Zaten artık yeni bir şeyler söylemek yerine söylenenlerden, görülenlerden bazılarını “unutmamayı”, hem de hiç unutmamayı daha gerekli görüyorum.  İnsanlık onuru için, yaşamlarının izzeti için ayağa kalkmış olan bir halka reva görülenleri, tutulmayan sözleri, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde 2014’te verdiği kararı yutuşunu, kimyasal silah kullanımını kırmızı çizgi addedenlerin bu çizgiyi unutuşunu… Artık yegane hedefim, tüm bunları; kadim şehir Halep’in nasıl da dünyanın en tehlikeli yeri haline geldiğini, getirildiğini ve herkesin, hepimizin gözü önünde yapılan katliamları unutmamak olabilir diye düşünüyorum.

İşte sözün bittiği ve bizim gibi sıradan insanların siyasi ikilemlerde boğulduğu böyle bir kaosta unutulmaması gereken şeyler arasında bazı hikâyeler yer alıyor. Bu hikâyelerden bir tanesi de Halep’e bomba yağmadan önce de sosyal medyadan takip ettiğim, Halep’teki katliam sırasında tekrar merakla izlediğim bir grup gönüllünün hikâyesi: Beyaz Miğferler.

DÜNYANIN EN TEHLİKELİ YERİNDE SAHAYA ÇIKTILAR

Suriye’deki yıkım tüm şiddetiyle devam ederken ve bizler artık kimin ne yaptığını ayıramaz duruma gelirken bir grup gönüllünün, mağdurların kimliğine bakmadan onlara yardıma koştuğu, onların ihtiyaçlarını gözettiği yönünde haberler gördük haber bültenlerinin bir kenarında. Halep katliamı sırasında emin olduğumuz tek bir hakikat vardı ki o da binlerce sivilin bombardıman altında olduğuydu ve haber bültenlerinin bir kenarında gördüğümüz hikâye de o bir grup gönüllünün bombardıman altındaki sivillere yardım etmek için canlarını ortaya attıklarını anlatan epik bir hikâyeydi. Bu bir avuç insan kendilerine “The White Helmets” yani Beyaz Miğferler adını vermişlerdi. İlkeleri “insanlık, dayanışma ve tarafsızlıktı.”

Tarafsızlıktan kasıt, mağdur olana yardım etme hususunda sergilenen bir tarafsızlıktı elbette…

Halep katliamı sırasında, öncesinde, sonrasında göz dolduran faaliyetlere imza atan Beyaz Miğferler, haklarındaki birçok spekülasyona rağmen en azından somut olarak gördüğümüz faaliyetleriyle, anlatılmaya değer bir hikâye bıraktı bizlere diye düşünüyorum. Haklarındaki spekülasyonlara da yazının sonunda değineceğiz ancak kamu hizmeti namına hiçbir şeyin yapılamadığı viran şehirlerde silahsız bir gönüllü grubu olarak muhtaçların yardımına koşan ve yeri gelince kendi canlarını bu uğurda veren Beyaz Miğferlerin neler yaptıklarını anlatmanın öncelikli olduğuna inanıyorum.

Beyaz Miğferler, Suriye’deki sivillerin yardımına hemen her alanda koşmuş olsalar da asıl gayeleri, Suriye’deki kriz kadar yürek burkan bir gayeydi:  Bombardımanlar sonrası arta kalan yıkıntıların arasında kalanları kurtarmak.

Kabullenilmiş bir çaresizliğin resmi yani…

Nitekim Beyaz Miğferlerin en büyük talebi, uçuşa yasak bölge ilânı ve böylelikle sivillerin hava bombardımanlarından kurtulmaları iken durum hiç böyle olmadı. Onlar maalesef yürek burkan hedeflerine ulaşmak yani bombardımanlar sonrası ortaya çıkan enkazın altında kalanları kurtarmak için gayret etmek durumunda kaldılar; fırınların ve marketlerin dahi vurulmasına, molozların altında kalan çocuklara şahit oldular.

Beyaz Miğferler, Esad rejimi ve müttefiklerinin varil bombalarıyla kitlesel katliamlar yaptığı, bir tür cehenneme dönen kentlerde gayretlerini ortaya koyarken kimi zaman kendi bedenlerini bombaların altına attılar, sniperların hedef menziline girmekten kaçınmadılar, dünyanın en tehlikeli yerinde sahada olmanın bedelini ödediler. Nitekim –kendi belirttikleri sayılara bakıldığında- 140’tan fazla miğfer yardıma koşarken can vermiş. Bu bedelin karşılığında ise –yine kendi belirttikleri istatistiklere göre- 70 bin hayatı kurtarmış ve doğrudan yahut dolaylı olarak 7 milyon kişinin hayatına dokunmuşlar.

Peki, kimlerden oluşuyordu Beyaz Miğferler? Kendi anlatımlarına göre çoğu Suriye’nin sıradan, hayatın her kesiminden vatandaşlarından olmak üzere yardım meleği olmak isteyen herkes bir araya gelmiş. Fırıncı, terzi, mühendis, eczacı, boyacı, marangoz, öğrenci…

Kendilerine dair daha fazla detay öğrenmek için “https://www.whitehelmets.org/en”  linkine bakabilirsiniz deyip biraz da Beyaz Miğferler hareketinin bağlı olduğu The Syria Campaign (Suriye Kampanyası) inisiyatifinden bahsetmek istiyorum. Zira meselenin arka planını anlamak için bu inisiyatiften bahsetmeden geçmemek lazım.

“THE SYRİA CAMPAİGN”

Yukarıda belirttiğim gibi, Beyaz Miğferler, esasında, Suriye’deki kıyıma karşı vücut bulan daha kapsamlı bir kampanyanın-inisiyatifin parçası olarak ortaya çıkmış. Bu inisiyatifi kendi ağzından tanıyalım:

“Suriye’de başlayan barışçıl protestoların 4 yıl sonrasında politikacılar ve medya, BM’nin “çağımızın en büyük trajedisi” diye tabir ettiği problemi büyük ölçüde unuttular. Fakat biz unutmadık. Suriye Kampanyası’nı bu yüzden başlattık, tüm Suriyeliler için barış dolu ve onurlu bir geleceği beraber inşa etmek ve küresel bir dayanışma hareketi kurmak için…”

Kampanyanın internet sitesinde yer alan bu tanıtım cümlelerine ek olarak, yine Kampanya cephesinden gelen bazı açıklamalarla tanıtıma devam edebiliriz:

“Bizim misyonumuz, fikirler ve tutku ile donanmış insanlardan oluşan bir hareketi inşa etmek. Suriye’nin her yerindeki insanlarla dayanışma içerisinde, barış ve özgürlük hedefi doğrultusunda…”

“Suriyeliler, dünyadaki tüm halklar gibi, özgürlüklerini istiyorlar. Diktatörlükten ve kendi içlerinde ortaya çıkan aşırıcılıktan azade olmak istiyorlar. Beşar el Esad’ın rejimi, barışçıl eylemleri 450,000’den fazla insanın ölümüne, 12 milyondan fazla insanın yurdundan edilmesine ve IŞİD gibi şiddet yanlısı, aşırıcı grupların meydana çıkmasına yol açacak şekilde bastırmanın sorumluluğunu taşımaktadır.”

“Şu an Suriye’de olan şey herhangi birimize olabilir. Hepimiz özgürleşene kadar hiçbirimiz özgür değil.”

Tüm bu açıklamalar, Suriye Kampanyası’nın meramını yeterince anlatıyor diye düşünüyorum.

Peki, derdini böylece ortaya koyan Suriye Kampanyası hangi yollarla mücadele veriyor?  İki şekilde, diyorlar:

1-      Sahadaki çatışmanın karışıklığını basitleştirerek anlatabilen ve Suriye’ye dair kamuya dönük anlatıyı yönlendirebilecek materyaller üretmek,

2-      Suriyelilerin sesini duyuracak ve sahadaki gerçekliği ortaya koyacak büyük çaplı kampanyalar yürütmek.

Suriye Kampanyası’nın ortaya çıkış tarihine bakınca yukarıda sayılan hedefler daha fazla anlam ifade ediyor. Çünkü bu inisiyatif, Suriye’deki protestoların üçüncü yıldönümünde yani 2014’te, Suriye’deki kriz medyanın ve siyasilerin gündemlerinden düşmekte iken Suriye gerçeğini gündemde tutmak dürtüsüyle ortaya çıktı. En büyük hedef, uluslararası toplumun dikkatini Suriye üzerinde tutmaktı.

Suriye Kampanyası’nda yer alan isimler, “Biz kampanyaya başladığımızdan beri çok şey değişti” diyorlar ve Esad’a karşı dururken aşırıcı gruplara da arka çıkmadıklarını ortaya koymak için ekliyorlar: “IŞİD’in ortaya çıkışı, Avrupa sınırlarına dayanan mülteci krizi, Suriye’yi bombalayan ülke sayısının artması… Sadece Suriyelilerin taleplerinin dinlenmesi ve demokratik, barış içerisinde bir gelecek isteyen bu halkla beraber durulması, bu ülkeye istikrar getirecek ve aşırıcılığı bu topraklardan defedecekti…”

Suriye Kampanyası’nın merkezi İngiltere’de ve yöneticileri arasında Arap olmayan isimler mevcut. Zaten birazdan bahsedeceğimiz komplo teorileri ve spekülasyonlara ilham veren hususlardan biri de bu. Ancak Suriye Kampanyası ısrarla savaşan taraflardan ve devletlerden bağımsız olduğunu, insan haklarına tecavüz eden hiçbir tarafla yan yana durmadıklarını vurguluyor ve bilhassa hiçbir devletten finansman kabul etmediklerini belirtiyor. Hatta sahada hayatları kurtarmak için ihtiyaç duydukları otonomiye böylece ulaştıklarını söylüyorlar.

Haklarındaki şüpheleri ve spekülasyonları yabana atmadan ama anlatmaya değer bir hikayeyi anlatmak için bunları bir kenara bırakmak -ve Allah-u alem demek- suretiyle, Beyaz Miğferler’in vücut bulmasını sağlayan Suriye Kampanyası’ndan kısaca bahsettim.

Çünkü, Suriye için sahada gayret gösteren bu hareketten insanları haberdar etmek istedim.

Daha fazlasını öğrenmek isteyenleri yine internet mecralarına yönlendirebilirim:

Burada Suriye’den çarpıcı haberlerin ve hikâyelerin anlatıldığı bir günlükleri var: https://diary.thesyriacampaign.org/

Bu da Suriye Kampanyası’nın Twitter hesabı: https://twitter.com/TheSyriaCmpgn7

KOMPLO TEORİLERİ

Suriye Kampanyası ve buna bağlı olarak Beyaz Miğferlere dair birçok söylentinin var olduğunu ve bunlara en sonda değineceğimi yukarıda birkaç kez belirtmiştim. Zira bu hususaki tartışmalar az denemeyecek miktarda olduğu için böyle bir yazıda bunları da es geçmemek iyi olur diye düşündüm.

Esasında söylentiler ve spekülasyonlar çok çeşitli. Böyle olması da bunlara olan itibarı –en azından benim nezdimde- düşürüyor. Kimileri, Beyaz Miğferler’in arkasındaki ağın Soros’a ulaştığını söylerken kimileri, bu grubu El Nusra’ya yapılan yardımlara paravan olmakla itham ediyor. Daha ortada söylem tutturan eleştiriler, İngiltere merkezli çalışan Suriye Kampanyası’nın Batılı güçlerin Suriye üzerindeki emellerini gizliden gizliye yansıtan bir PR aracı olduğunu iddia ediyor. Bu konudaki çeşitli yazıları aşağıdaki linklerde bulabilirsiniz:

https://www.sott.net/article/302997-Soros-funded-White-Helmets-NGO-caught-faking-civilian-casualties-of-Russian-airstrikes-in-Syria

http://www.alternet.org/world/inside-shadowy-pr-firm-thats-driving-western-opinion-towards-regime-change-syria

http://theconversation.com/who-are-syrias-white-helmets-and-why-are-they-so-controversial-66580

Her ne kadar Suriye Kampanyası’nın ve Beyaz Miğferler’in aleyhindeki spekülasyonlar kimi zaman dayanaksız komplo teorilerine kaçar gibi olsa da benim de aklımı kurcalayan noktalar olmadı desem yalan olur. Bu noktaların en önemlisi, Kampanya’ya bağışta bulunan bağışçılar arasında dikkat çeken odaklar, mesela, USAID (ABD’nin resmi yardım kuruluşu) düzenli yardımda bulunmuş. Peru’dan Pakistan’a kadar çok geniş yelpazedeki ülkelerden bu gruba on binlerce dolar bağış yapılmış. İkinci bir husus, Beyaz Miğferler, Batılı odaklarca ciddi şekilde öne çıkarıldı. Kimi Hollywood starları grubu sahiplendi, İngilizce deyimiyle promote etti; Netflix’te Beyaz Miğferleri anlatan bir belgesel hızla yayımlandı ve Beyaz Miğferlerin Nobel adaylığı geniş çaplı destek gördü. Tüm bunlar elbette hiçbir şeyi kanıtlamaz ancak bunları kenara not etmekte fayda var. Öte yandan, Beyaz Miğferlerin itibarsızlaştırılmasının işine geleceği –başta Esad rejimi olmak üzere- birçok odağın olduğunu da bir karşı argüman olarak not etmek ve fazla zandan kaçınmak lazım.

Nihayetinde, yaşadığım bazı tereddütlere rağmen fikirlerine güvendiğim bir Suriyeli aktivist arkadaşıma, grubun sahada gerçekten söylediği gibi faaliyet gösterip göstermediklerini sorduktan sonra olumlu yanıt alınca, bize yansıdığı kadarıyla, emekleri ve gayretleri es geçilemeyecek bu inisiyatif hakkında yazmak istedim. Zira Beyaz Miğferlerin yaptıkları işler hiç de azımsanacak işler değildi…

 

Kaynak: dünyabülteni.net

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Gördüğümüz üzere geçen haftalarda Suriye de kimyasal silahla saldırı düzenlendi olayı her ne kadar AB ile ABD Suriye'ye yıksa da tam olarak Suriye'nin kimyasal silahları olduğunu kanıtlayamadı ki olsa da kullanamaz; Mantık olarak ele aldığımız zaman Suriye'nin kimyasal silahla saldırı yapmış olma ihtimali yok denecek kadar az Neden mi?; Öncelikli olarak en baştan beri Suriye ye destek veren Rusya'nın savaş suçuna dahil olduğu algısı oluşacağı için Rusya'nın buna tamamıyla karşı çıkacağı aşikardır( Ayrıca bu algı yaratıldı"Rusya zalim ama APTAL DEĞİL") Ve ayrıca AB ile ABD'nin fiili bir saldırı için ellerinde muazzam bir koz oluşmuş olacak yani Rusya'nın en baştan beri orada bulunması tamamıyla boşa gitmiş olacak Soruyorum sizlere (her kim yorumumu okursa) saldırı Suriye'nin yada Rusya'nın işine geldi mi? Elbetteki hayır. Şimdi gelelim asıl konumuza BEYAZ MİGFERLİLER'e; Saldırıyı Suriye yapmadığına göre kim yapmış olabilir elbette oraya ilk varan tedavi için çocukları ellerine alan Sorostan ciddi maddi yardım alan ingiltere ve El nusra ile ilişkileri bulunan her ne kadar medyada belirtilmese de ( ki zamanla kanıtlandı video vs. ile ) halka zulmeden Beyaz Migferliler yukarda belirtilmiş zaten batı neden bu kadar övüyor bir sorun kendinize(Unutmayın bizler gösterileni görürüz gerçeği değil amacım yardım edenleri kınamak değil ama zulm edenle zulm edilen arasındaki farrkı anlamalıyız)...

    • https://youtu.be/VUTLyc2Z77U bu videoyu da ayrıca izlemenizi isterim.

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.