Sidre-i Münteha Ne Demek?

Sidre-i münteha kelimesinin anlamı nedir? Sidre-i münteha kelimesine örnek cümleler...

Sidre-i müntehâ: Mi­râc yol­cu­lu­ğun­da Pey­gam­ber Efen­di­miz’e re­fâ­kat eden Ceb­râ­il -aley­his­se­lâm-’ın «Ben bun­dan son­ra bir adım da­ha atar­sam ya­na­rım» de­di­ği ve Pey­gam­be­r (s.a.v) Efendimiz’in, da­ha öte­si­ne Ceb­râ­il’siz ola­rak geç­ti­ği ma­kâm anlamına gelir.

SİDRE-İ MÜNTEHA KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

Muhakkak ki insan, Rasûlullah (s.a.v) karşısında, mânevî ürperişlerini ve bediî duygularını hissettiği, rûhunu dış dünyaya âit bütün çizgilerden
boşalttığı vakit, O’nunla aynîleşme yolundadır, rüşdünü ikmâl etmiştir. O’nu tam mânâsı ile kimse târif edemedi. Yaratılışını tanıyamadı.
Cebrâil (a.s) dahî sidre-i müntehâ’da:

“–Ben son hududumdayım, Sen devam et!” dedi.

*****

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Mîrac gecesi, Cebrâîl -aleyhisselâm- dâhil, hiçbir mahlûkun hudûdunu aşamadığı Sidre-i Müntehâ’nın ötesine geçirildi. Cenâb-ı Hak ile arasında, kullarca telâkkîsi muhâl ve mahrem olan bir vuslat meydana geldi.

Bunlar, Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm- ile Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in muhâtab oldukları iki büyük tecellînin bizim idrâk seviyemize indirilmiş bir ifâdesinden ibârettir.

*****

eşref-i mahlûkât olan Hazret-i Peygamber (s.a.v), Mîrâc’da, meleklerin en büyüğü olan Cebrâîl u’ın bile geçemediği hudûdun, yani Sidre-i Müntehâ’nın ötesine geçirilmiştir.

Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri insanın varlık âlemine gelişini ve bu varlık âleminden yine Hakk’a dönüşünü ne güzel ifade eder:

Ezelden aşk ile biz yâne geldik!
Hakîkat şem’ine pervâne geldik!

Tenezzül eyleyip vahdet ilinden,
Bu kesret âlemin seyrâne geldik!

İslam ve İhsan

AYET VE HADİSLERLE MİRAÇ GECESİ YAŞANANLAR

Ayet ve Hadislerle Miraç Gecesi Yaşananlar

CEBRAİL ALEYHİSSELAM KİMDİR?

Cebrail Aleyhisselam Kimdir?

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR?

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.