Sahabelerin Gece İbadetlerine Verdiği Önem

Hazret-i Âişe vâlidemize Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in en çok sevdiği kişiyi sorduklarında iki ismi bildiriyor ve ardından sebebini açıklıyor. Ramazan ayının sonlarına yaklaştığımız şu günlerde Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin sevigisi için bizler de bu sebebe sarılabiliriz.

PEYGAMBER (S.A.V.) EFENDİMİZ'İN EN SEVDİĞİ KİŞİ VE SEBEBİ

Hazret-i Âişe vâlidemize:

“–Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insanlardan en çok kimi sever?” diye sordular.

“–Fâtıma’yı!” dedi.

“–Ya erkeklerden?” denildi.

“–Onun kocasını!” dedi ve sonra çok mühim bir noktaya dikkat çekerek şöyle devam etti:

“–Bildiğim kadarıyla o, çok oruç tutan ve çok gece namazı kılan bir kişidir.” (Tirmizî, Menâkıb, 60/3874)

FARZLARLA BERABER GECE İBÂDETİNİN ÖNEMİ

Seherlerde İstiğfâr Ederlerdi

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“O müttakîler, geceleri pek az uyurlar, seher vakitlerinde de istiğfâra devam ederler.” (ez-Zâriyât, 17-18)

Asr-ı Saâdet toplumu, gece kalkıp namaz kılmayı, seherlerde evrâd ü ezkârlarını îfâ etmeyi ve Kur’ân okumayı, sıcak yataklarına tercih ediyorlardı. O mes’ûd toplumda seher ve fecir vakitleri, “İstiğfar ve dua vakti” olarak biliniyor ve ona göre îtinâ gösteriliyordu.[1] Hattâ gece karanlığında evlerinin yakınından geçenler, arı uğultusu gibi zikir ve Kur’ân sadâları işitiyorlardı.

KUR'ÂN TİLÂVETİNİN ÖNEMİ

Kâdî Beydâvî -rahmetullâhi aleyh- bu durumu şöyle ifâde etmektedir:

“Ümmet için beş vakit namaz farz olup da gece namazı sünnet hâline gelince, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ashâbın ahvâlini müşâhede sadedinde gece vakti hücre-i saâdetlerinden dışarı çıkıp ashâbın evleri arasında dolaşmış ve o evleri Kur’ân kıraati, zikir ve tesbih sesleriyle arı kovanları gibi uğuldar bir hâlde bulmuştu.” (Envâru’t-Tenzîl, IV, 111)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Ben, yumuşak kalpli Eş’ârî kabîlesinin gece (evlerine) girerken okudukları Kur’ân seslerini çok iyi tanırım. (Sefer esnâsında) gündüz nerede konakladıklarını görmesem bile, gece onlardan yükselen Kur’ân sesinden yerlerini hemen tanırım…” (Buhârî, Meğâzî, 38)

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- şöyle der:

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- odamda teheccüd namazına kalktı. Mescidde namaz kılan Abbâd bin Abdullâh’ın sesini duydu:

“–Ey Âişe, bu Abbâd’ın sesi mi?” buyurdu. Ben de:

“–Evet!” dedim. Bunun üzerine:

“–Allâh’ım, Abbâd’a merhamet eyle!” diye dua etti. (Buhârî, Şehâdât, 11)

GECE İBÂDETİ İÇİN YATSI NAMAZINI ERKEN KILDIRDI

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sekiz veya dokuz gece, yatsı namazını gecenin üçte birine kadar te’hir etmişti. Bunun üzerine Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh-:

“–Yâ Rasûlâllah! Yatsıyı biraz erken kıldırsanız gece ibadetine kalkmamız daha kolay olur!” dedi.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bundan sonra yatsıyı erken kıldırdı. (Ahmed, V, 47)

HAZRET-İ ÖMER EFENDİMİZ'İN GECE DUÂSI

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- gece teheccüd namazı için kalktığında şöyle dua ederdi:

“Yâ Rabbî, bulunduğum yeri görüyorsun, ihtiyacımı biliyorsun! Allâh’ım beni huzûrundan ihtiyacı görülmüş, her türlü korku ve tehlikelerden kurtulmuş, Sen’in emirlerine derhâl icâbet eden, duası kabul edilen, hatalarını affettiğin ve kendisine rahmet ettiğin bir kulun olarak döndür.”

Namazını bitirince de:

“Allâh’ım, dünya üzerinde bâkî kalan bir şey göremiyorum. Orada müstakîm (dosdoğru) bir hâl de yok. Allâh’ım, beni dünyada ilimle konuşan, hikmetle susan kullarından eyle! Allâh’ım, bana fazla dünyalık verme ki azmayayım, malımı iyice azaltarak zor durumda bırakma ki (ibadet ve vazifelerimi) unutmayayım. Şüphesiz, az olup da kifâyet miktarı olan mal, çok olup da (ibadet, zikir ve mes’ûliyetlerden) gâfil bırakan maldan daha hayırlıdır.” (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 82)

ALLAH DOSTARININ GECE İBÂDETİNE VE ORUCA VEDİĞİ ÖNEM

Hayatı boyunca teheccüde çok ehemmiyet veren Âmir bin Rebîa, gece namazı kılarken vefat etmişti. İnsanlar kurtuluşu imkânsız bir fitneye dûçâr olduklarında, Âmir’e rüyâsında:

“–Kalk, Allah’tan, sâlih kullarını koruduğu fitneden seni de korumasını iste!” denildi.

O da hemen kalktı ve namaz kıldı. Namazı müteâkip hastalandı ve kendisi hiç dışarı çıkmadan evinden cenâzesi çıktı. (Heysemî, IX, 301; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VI, 362/32044)

Tâbiînden Âmir bin Abdikays, ölümü yaklaşınca ağlamaya başladı.

“–Niçin ağlıyorsun?” diye sordular. O da şu cevâbı verdi:

“–Ne ölüm korkusuyla, ne de dünyaya duyduğum hırs sebebiyle ağlıyorum. Lâkin sıcak günlerde oruç tutmaktan ve geceleri ibadet için kalkmaktan (teheccüdden) mahrum kalacağım diye ağlıyorum.” (Zehebî, Siyer, IV, 19)

Gönül insanlarının, ibadetlerin son derece faziletli olduğu, istiğfar ve duaların kabul edildiği, günahların silindiği ve bedenin sıhhat bulduğu seher vakitleri için şöyle dedikleri nakledilmektedir:

“Geceleri ihyâ etmek, Allah Teâlâ’nın:

«Ey mülkün gerçek sahibi olan Allâh’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin…» (Âl-i İmrân, 26) âyetinde işaret buyurduğu hakîkî mülk ve saltanattır.” (Hâdimî, Mecmûatü’r-Resâil (Risâletü’l-Vasıyye ve’n-Nasîha), s. 194)

[1] Heysemî, VII, 47; Mubârekfûrî, Tuhfetü’l-Ahvezî, II, 473-474; İbn-i Hacer, Telhîsu’l-Habîr, IV, 206.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdet Toplumu

 

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.