Rüzgar Nedir, Nasıl Oluşur?

Rüzgar nedir, nasıl oluşur? Rüzgarın hızı nasıl hesaplanır? Rüzgar çeşitleri nelerdir? Allah’ın lutfettiği mucize: Rüzgarlar ile ilgili ayetler...

Rüzgâr, hareket halinde bulunan hava demektir. Havayı harekete sevkeden sebep ise atmosferdeki basıncın azalması veya yükselmesidir. Atmosferdeki hava tabakaları yüksek basınç alanından alçak basınç alanına doğru harekete geçer. Dünya, ekseni etrafında döner. Dünyanın çevresini saran atmosfer de dünya ile beraber döner. Rüzgârlar da bu atmosferde meydana geldiği için dünyanın dönüşüne uygun olarak meydana gelirler.[1]

RÜZGAR NEDİR?

Hava akıcıdır ve bütün gazlar gibi bir genişleme kabiliyeti vardır. Yeryüzünde yan yana bulunan iki bölgeden daha fazla ısınanı üzerindeki hava sıcaklığı arttığı için genişler, hafifleyerek yükselir. Bu yüzden aradaki basınç azalır ve burada bir alçak basınç (siklon) alanı meydana gelir. Buna karşı, daha serin olan bölgenin üzerindeki hava soğur ve sıkışır, böylece yoğunluğu artar ve basınç yükselir, yani burada bir yüksek basınç (antisiklon) alanı meydana gelir. Genişleme kuvveti artan bu hava, komşu alçak basınç bölgesine doğru akmaya başlar. İşte biz buna “rüzgâr” diyoruz. Rüzgârın hızı, alçak basınç alanı ile yüksek basınç alanı arasındaki sıcaklık derecesinin farklılığı ile orantılıdır. İki bölge arasında basınç farklılığı gidince rüzgâr da durur.

RÜZGAR HIZI NASIL HESAPLANIR?

Rüzgârın hızı, hava kütlesinin bir saniyede aldığı yolla ifâde edilir. Hızı saniyede 3 metreden az olan rüzgârlar hafif rüzgârlardır, 5-7 metre arasında olanlar orta, 9-11 metre arasındakiler kuvvetli rüzgârlardır. Eğer dünya ekseni etrafında dönmeseydi, rüzgârlar, antisiklonlarla siklonlar arasındaki en kısa yolu izleyeceklerdi. Fakat dünyanın ekseni etrafındaki bu hareketi, rüzgârların doğrultusunda dâimâ bir sapma meydana getirir.

Bu sapma, antisiklon ve siklon alanlarında ve her iki yarımkürede birbirine uymaz. Kuzey yarımkürede, antisiklon alanlarında saat ibresinin hareketine uygun şekildedir, güney yarımkürede bu hareketin aksinedir. Siklon alanlarına gelince, kuzeyde saat ibresi hareketinin aksi yönünde, güney yarımkürede ise bu harekete uygun bir şekildedir. Ekvaratoral bölgedeki rüzgârlarda sapma görülmez. Enlem arttıkça sapma da artar. Yüksek enlemlerde rüzgârlar, isobarlara âdeta paralel olarak eserler.[2]

Kuzey yarımkürede saatın yelkovanı yönünde dönen rüzgârların bazan yüksek basınç alanının dışına atıldığı da görülür. Rüzgârlar tekrar yön değiştirerek alanların oluşmasına sebep olmaktadır. Rüzgârın esmesi, değişik basınç alanlarının etkisi iledir. Basınç alanları, güneş ışınlarının yeryuvarlağının yüzeyine inen eğimin değişmesiyle değişir. Dünyanın ısı derecesinin değişmesi de bundandır. Güneş ışınları dünyanın yüzeyine dikey olarak geldiği zaman ısı artar, eğimi azaldıkça ısı azalır. Kutuplarda güneş ışınları yüzeye paralel olarak indiği için ısı azalır. Ekvatora yaklaştıkça güneş ışınlarının ısısı da artar. Isının artması sonucunda hava basıncı da azalacaktır.

İZOBAN NEDİR?

Normal olarak en yüksek ısı dereceleri (alçak basınç) genellikle ekvator bölgesindedir. Alçak ısı derecesi (yüksek basınç) soğuk ve husûsiyetle kışı sert geçen kara parçalarında ve kutupların çevresindedir. Rüzgârlar izoban adı verilen eşit basit çizgilerin etrafında hareket ederek yüksek basınç bölgelerinden alçak basınç bölgelerine doğru hızla ilerlerler. Burada genel kurallara tabi olurlar.

Kuzey yarımkürede rüzgârlar eşit basınç alanları hattı boyunca ilerleyerek alçak basınç alanlarına doğru saparlar. Böylece yüksek basınç alanları sağda, alçak basınç alanları solda kalır. Aynı durum güney yarımkürede farklı cereyan eder. Bu yüzden rüzgârların genel bir dolanım hattı çizdikleri bilinmektedir. Buna göre ekvator çizgisi çevresinde alçak basınç alanı yer alır. Alçak basınç alanının güneşin durumuna göre kuzey ve güneye doğru hareket ettiği görülür. Bu alanlar, 15 ile 30 kuzey ve güney enlemleri arasında kalır. Bu iki yüksek basınç alanındaki rüzgârlar çevresindeki alçak basınç alanlarına doğru hareket ederler. Ancak alçak basınç alanlarına doğru hareket ederken ekvator çizgisi yakınında batıya doğru yönelirler ve kuzey yarımküredeki kuzeydoğu rüzgârlarını meydana getirirler. Güney yarımkürede ise güneydoğu rüzgârlarını meydana getirirler.

Kutuplara doğru hareket eden rüzgârlar, doğu yönüne doğru saparak kuzey yarımkürede güneybatı rüzgârlarını oluştururlar. Güney yarımkürede ise kuzey-batı rüzgârlarını oluştururlar. Bu rüzgârların hızı şiddetlidir. Kutup bölgeleri ise doğu rüzgârlarının, batı rüzgârlarının bulunduğu alana doğru bir yüksek basınç bataryası durumundadır. Okyanusların üzerinde şiddetli esen doğu rüzgârları okyanuslara ulaşan güneş ışınlarının ve enerjisinin dağılımında mühim bir rol oynarlar. Okyanuslarda esen doğu rüzgârları bazan gemileri tehdit eden şiddetli fırtınalara sebep olurlar.

Batı rüzgârları da sabit değildir. Yönleri ve hızları mahalli havaya göre değişir. Bazan güney, bazan güneybatı, bazan da batı rüzgârları haline gelir. Atlas okyanusunda batı rüzgârları denizin ısınan sularını batı Avrupa kıyılarına götürür ve 80 derece kuzey enlemine kadar ulaştırır. Bu rüzgârlar yağmur yüklüdürler. Havanın soğuması bu rüzgârların taşıdığı su buharlarının yoğunlaşıp bulut ve yağmur haline gelmesine sebep olmaktadır.

Batı rüzgârları güneşin durumuna bağlı olarak kuzey ve güneye doğru yön değiştirirler. Kışın orta Akdeniz bölgesinde ve Mısırda bir hayli yağış meydana getirirler. Hint Okyanusunda ve Umman denizinde ise yaz aylarında ve mevsimlik rüzgârlar meydana gelir. 30 derece kuzey ve güney hatlarının çevresinde rüzgârların ısı derecesi yükselir. 60 derece kuzey ve güney enlemleri çevresinde ise batı rüzgârları güneyden esen doğu rüzgârlarıyla birleşerek bol yağmurların ve musonların oluşmasına sebep olur. Kutup bölgelerinde hava soğuk olduğu için bulut meydana gelmez. Görülüyor ki rüzgârların dağılımı ve hareketi yeryüzünde yağmurun yağmasına ve bitkilerin oluşmasına büyük çapta etki etmektedir.[3]

Rüzgârları müjdeci olarak göndermesi, Allah’ın varlığının ve kudretinin belgelerindendir. Bu hususta şöyle buyrulur:

“Rüzgârları müjdeciler olarak göndermesi, size rahmetini tattırması, buyruğu ile gemilerin yürümesi, lütfundan rızık istemeniz, O’nun varlığının belgelerindendir.” (Rûm, 30/46) İnsana hayat veren suyun oluşmasında bulutların ve bulutları sevkeden ve yoğunlaştıran rüzgârların mühim rolleri vardır. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur:

“Rüzgârları gönderip bulutları yürüten, onları gökte dilediği gibi yayan ve kısım kısım yığan, Allah’tır. Artık sen de aralarından yağmurun çıktığını görürsün. Allah dilediği kullarına yağmuru nasip edince, sevinirler. Oysa onlar, daha önce kendilerine yağmur indirilmesinden ümitlerini kesmişlerdi. Allah’ın rahmetinin eserlerine bir bak: yer yüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? O, ölüleri de mutlaka diriltecektir. O, her şeye kâdirdir.” (Rûm, 30/48-50) Yağmurla gelen su; insanlar, hayvanlar, bitkiler ve bütün canlılar için son derece hayâtî bir önem taşıdığı için uzun zaman yağmur yağmazsa insanlar ne yapacaklarını şaşırırlar. Mü’minler, yağmur yağdırması için Allah’a dua ederler. Dua, inananlar için çok mühimdir.[4] Yüce Yaratıcı da ummadıkları ve beklemedikleri bir zamanda yağmur göndererek onları sevindirir. Yağmur, Allah’ın bir lütfudur. Mü’min, yağmuru Allah’ın yağdırdığını asla unutmamalıdır.

RÜZGARLARIN MÜJDECİ OLMASI

Yeryüzünde hiç bir hareket, kıpırtı, canlılık yokken Allah gökten yağmur indirir, bu yağmurla ölü yer dirilir ve çeşit çeşit meyvalar, otlar, sebzeler ve bitkiler bitirir. Bu hususta şöyle buyrulur:

“Rahmetinin önünde, müjdeci olarak rüzgârları gönderen Allah’dır. Rüzgârlar, yağmur yüklü bulutları taşıdığında, onu ölü bir memlekete gönderir, su indirir ve onunla her türlü ürünü yetiştiririz; ölüleri de bunun gibi diriltip, çıkarırız; belki bundan ibret alırsınız. İyi toprak -Rabbinin izniyle- bitki verir, çorak toprak kavruk bitki çıkarır. Şükredecek millet için böylece âyetleri yerli yerince açıklarız.” (A’râf, 7/57-58)

Rüzgârları, bulutları, yağmuru, suyu vb. hep yaratan Allah’tır. Yüce Allah, bu âlemde her şeyi belli sebeplere bağlamıştır. Yağmuru da, yeryüzündeki suların buharlaşmasıyla meydana gelen bulutların rüzgârlar vasıtasıyla kurak yerlere sevk edilmesi ve yağdırılması kuralına bağlamıştır.

Rüzgârların vazifelerinden biri, bulutları derleyip toplamak, yağmura muhtaç olan yerlere götürmektir. Esasen yağmur bulutları havadan ağırdır. Böyle olduğu hâlde bunların hava boşluğunda yere düşmeden durması, hayret edilecek bir husustur. İkinci hayret edilecek bir husus da rüzgârların, kendilerinden ağır olan bu yağmur yüklü bulutları taşımasıdır. İşte rüzgârların yağmur yüklü bulutları taşıyarak bereket kaynağı olan yağmurun yağmasına sebep olması insanlar için bir müjde olmaktadır. Ama bütün rüzgârlar müjdeci değildir. Bazıları -Allah korusun- bir felâket sebebi olabilir. Nitekim şiddetli rüzgârların meydana getirdiği fırtınalarda nice maddî hasarlar meydana geliyor.

RÜZGARLARIN AŞILAYICI OLMASI

Yüce Allah, bu dünyada bütün canlıların üremesini istemiş, bunun için çift çift yaratmıştır. Üremenin olması için ayrı cinslerin birleşmesi gerekir. Bu, insanlar ve hayvanlar için böyle olduğu gibi bitkiler için de böyledir. İnsanlar ve hayvanlarda hareket yeteneği olduğu için bir araya gelip birleşmeleri mümkündür. Ancak bitkiler için bu mümkün değildir. Yüce Allah, bitkilerin üremesini, dişi tohumlarının erkek tohumlarıyla tozlanmasına bağlamıştır. Bu tozlaştırma vazifesini de çoğunlukla rüzgârlara, bazı böcek ve sineklere yüklemiştir. Rüzgârların vazifesi, sadece bulutları sevk etmekten ibaret değildir. Rüzgârlar bir taraftan aşılama, öbür taraftan kirlenen havanın temizlenmesi işini yaparlar. Kış aylarında yanan sobaların veya fabrikaların bacalardan çıkardığı dumanla havanın ne kadar kirlendiğini çoğumuz biliyoruz. İnsan hayatı için son derece tehlikeli olan kirli havanın temizlenmesi vazifesi, rüzgâra aittir. İnsan, kirli havanın temizlenmeden kaldığını düşünmek bile istemez.

Rüzgârların aşılayıcılık vazifesi Kur’ân’da şöyle belirtilir:

“Biz, rüzgârları, aşılayıcı olarak gönderdik; gökten su indirdik de sizi onunla suladık. Yoksa siz onu toplayamazdınız.” (Hicr, 15/22) Rüzgârın aşılayıcı olarak gönderilmesinin -Allah bilir- iki anlamı vardır: birincisi, yağmurun yağmasında rüzgârın rol oynaması; ikincisi, bitkiler üzerinden uçan rüzgârın onların erkek tohumlarını dişi tohumlarının üzerine kondurması suretiyle onları aşılamasıdır.

Bu âyette, ayrıca gökten inen suların yer katmanlarında stok edildiği ve insanlığın ihtiyacına hazır hale getirildiği ifâde edilmektedir.[5] Rüzgârların, bitkilerin erkek tohumlarını dişi tohumlarının üzerine kondurmak suretiyle aşıladığı bilinmektedir. Bu aşılama olmasa, bitkiler meyva vermezler. Bitkilerde rüzgârların yapabileceği aşılama yakın zamanlara kadar bilinmiyordu. Ancak bitkilerin çiçeklerinde erkek ve dişi çiftinin bulunduğu botanik uzmanları tarafından keşfedildikten sonra rüzgârların aşılamasının gerçek anlamı anlaşılmış oldu.

Rüzgârların vazifelerinden bir diğeri de denizde seyreden yelkenli gemilerin seyrine yardımcı olmaktır. Gemiler rüzgârlar sayesinde, yelkenlerini açarak, denizde kolayca yol alabilirler.

Dipnotlar:

[1] Fendi, g.e., s. 89. [2] Fendi, a.g.e., s. 98-99. [3] Fendi, a.g.e., s. 89-92. [4] Yüce Allah; “Bana dua edin, size icâbet edeyim (istediğinizi vereyim).” buyurur. (Mü’min, 40/60) Allah, inanan kulunun isteğini reddetmez. Ancak kulun Allah’tan bir şey istemeye yüzü olmalı ve istemesini bilmelidir. [5] Yer altındaki tatlı su stoklarının ne kadar çok olduğu asırlardır bazı kayalar arasından akmaya devam eden sulardan anlaşılıyor. Muğla İli, Köyceğiz İlçesi, Beyobası Beldesinin 3 km kadar yakınlarından kayalar arasından çıkmakta olan Yuvarlak Çayının suları Allah’ın bir hârikasıdır. 200-300 m’lik bir deredeki kayalardan koskoca bir çay oluşuyor. Yaz aylarında, içinde biraz durulunca ayakları sızlatacak kadar soğuk olan bu su, asırlardır kayalardan fışkırmaya devam ediyor. Bu kayaların altında koskoca bir deniz olsaydı bu sular akar akar ve biterdi. Ne bitiyor, ne tükeniyor, ne eksiliyor ve ne de kesiliyor. Bu, Allah’ın kudretini apaçık gösteren bir hârikadan başka bir şey değildir. Bu, belki ülkemizdeki ve dünyadaki binlerce, milyonlarca örneğinden sadece biridir.

Kaynak: Prof. Dr. Mehmet Bulut, Delilleriyle İslam Akaidi, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

YAĞIŞ NEDİR, NASIL OLUŞUR?

Yağış Nedir, Nasıl Oluşur?

COĞRAFYA NEDİR, NEYİ İNCELER?

Coğrafya Nedir, Neyi İnceler?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.