Ravi ve Ravide Aranan Şartlar

Raviler kimlerdir? Ravilerin özellikleri nelerdir?

Hadis nakleden kimselere “râvî” denir. Hadisin sağlamlığı her şeyden önce onu nakleden kimselerin güvenilir olmalarına bağlıdır.  Bu açıdan râvînin din ve dünya işlerinde dürüst, kötülüklerden uzak İslam dininin emirlerine bağlı, yasaklarından kaçınan bir kimse olması gerekir.

Râvîyi güvenilir kılan belli başlı sıfatlar şunlardır:

1. Adalet

Adalet, râvîyi takvaya yönelten, onu hata ve davranışlardan uzak tutan bir niteliktir. Adalet bir bakıma iyi bir kul olmanın ve kâmil mânada dindarlığın gereğidir. Zira dinimiz güzel ahlâklı olmayı ve iyiliği yaygınlaştırmayı emretmiştir. Buradaki adalet kavramı zulmün zıt anlamlısı değil; bütün günahlardan sakınmak ve samimi bir müslüman olmak anlamındadır. Hadis rivayetinde adalet, râvînin sahip olması gereken en önemli sıfatlardandır.

Bir râvîde adalet sıfatının oluşması için şu şartların gerçeklemesi lazımdır.

  1. Râvînin müslüman olması.
  2. Râvînin kendisini günaha sürükleyecek her türlü söz ve fiilden uzak durması.
  3. Râvînin iyilik sahibi olması.

2. Zabt

Zabt, râvînin hafızasının güçlü olması anlamına gelir. Başka bir deyişle râvînin ezberlediği bir hadisi, başkasına rivayet edinceye kadar hiç değiştirmeden hafızasında tutmasıdır. Bu özellik râvîde adâletten sonra bulunması gereken ikinci önemli şarttır.

3. Akıllı ve Bulûğa Ermiş Olmak

Hadis râvîsinin akıl sahibi olması ve ne rivayet ettiğini bilmesi gerekir. Akıldan kastedilen hadis râvîsinin iyiyi kötüden ayırt etme (temyiz) kabiliyetine sahip olmasıdır. Hadis rivayetinde belirli bir yaş sınırı konulmamış, fakat ergenlik çağına ulaşmış veya temyiz kudreti olan her yaştaki çocuğun rivayeti kabul edilmiştir.

İşte bu üç şartı kendisinde taşıyan bir râvî, hadisi kabul edilen, güvenilir (sîka) kimselerden sayılır.

İslam ve İhsan

İMAM BUHARİ KİMDİR?

İmam Buhari Kimdir?

HADİSÇİLER SADECE SENEDLE Mİ MEŞGUL OLDU?

Hadisçiler Sadece Senedle mi Meşgul Oldu?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.