Ramazan’ı Yıla ve Ömre Nasıl Yayarız?

İbadetlerde ve güzel amellerde tekrar ve istikrar önemlidir. Ahlâk ve karakter ancak tekrarla gerçekleştirilebilir. Bu yönüyle Ramazan-ı Şerif’i yıla ve ömre yaymak için neler yapabiliriz?

Yüce Rabbimiz: “Herkese yapıp ettiklerinden dereceler vardır” (En’âm, 132) buyurmak suretiyle tüm insanlığa âdeta şu mesajları verir:

  1. Boş durmak, âtıl ve bâtıl bir kenarda oturup kalmak değil, çalışmak, iş ve değer üretmek sizi değerli kılacak ve size seviye kazandıracaktır.
  2. Yapıp ettiklerinizin hem mahiyeti ve hem de keyfiyeti önemlidir. Diğer bir ifadeyle ne yaptığınıza ve nasıl yaptığınıza dikkat edin, zira ne yaptığınız ve nasıl yapığınızdan farklı farklı dereceler alma imkânınız olacaktır.
  3. Bir de size değer kaybettirecek, sizi aşağılara çekecek olan ameller işlemek suretiyle derekelere talip olmayın, sizi yüceltecek ve değerinize değer katacak ve sizi yüceltecek derecelere eriştiren ameller ortaya koymaya çalışın.

AMELLERİN MAKBULİYETİ

Amellerin makbûliyeti yani ilâhi huzurda kabulü yapılmasından daha mühimdir. Nice amel işleyenler vardır ki ellerine geçen sadece yorgunluktur. Amellerin makbûliyeti, kişinin takvasıyla doğru orantılıdır. Zira âyet-i kerimeden “Allah ancak muttakilerden kabul eder” (Mâide 5 / 27) buyurulmuştur. Takvâ kalpte bulunur. Takvânın zemininde sahih niyet vardır. Sahih niyet, yapılan amellerde yalnız Allah’ın rızasının hedeflenmesidir. Takvâyı tekâmül ettiren ve sahih niyete eşlik etmesi gereken bir başka husus “tazim”dir. Tazim, hürmet ve saygı ifade eden bir kavramdır ki yapılan amele ve daha da önemlisi o amelin takdim edileceği Yüce Rabbimize yüksek bir kudsiyet ve azamet hissiyatı ile dolu olmak anlamındadır. Bu duygulara “haşyet” de ilave edilmelidir ki takvâ kemâle ersin. Haşyet, içinde tazim barındıran ürpertinin / korkunun adıdır. Bu ürperti, azap korkusundan değil, marifetullahtan kaynaklanan azamet-i ilâhiyyeden yüreğin titremesidir. Şu âyet-i kerime muttaki kullardaki bu hali ifade eder:

“Verdiklerini, rablerine dönecekleri inancından dolayı kalpleri ürpererek verenler; İşte bunlar iyiliklere koşup, bu uğurda yarışırlar.” (Mü'minûn; 60-61)

Hazret-i Âişe annemiz -radıyallahu anha- der ki: Bu âyet nâzil olunca Allah Resûlüne: “Âyette kalpleri ürperenler diye bahsedilenler, zinâ, hırsızlık ve içki gibi haramları işleyenler midir? diye sormuştum. O da: “Hayır yâ Âişe! Âyette anlatılmak istenen, namaz kıldığı, oruç tuttuğu ve, sadaka verdiği halde bu ibâdetlerinin kabul olup olmama endişesiyle tir tir titreyenlerdir” buyurmuşlardır. (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’an, 23; İbn Mâce, Zühd, 20.)

Sahih niyet, tazim ve haşyet duygularının birlikteliğinden oluşan takvâ şuuruyla Rabbe arz edilen amellerin makbûliyeti kuvvetle muhtemeldir. Bu ihtimal sebebiyledir ki kul söz konusu şartlarda muvaffak olsa bile “Rabbim kabul buyur!” niyazıyla Rabbinin lütfuna yönelmeyi de asla ihmal etmemelidir.

Amellerin makbûliyeti kul için büyük bir kazançtır. Ancak makbul amellerin son nefese kadar korunmasının yani mahfûziyetinin önemi de asla göz ardı edilmemelidir. Zira kul kimi zaman öyle bir söz söyler ya da bir iş yapar ki bu sebeple işlediği amellerini iptal edebilir. Böylesi bir iflas yaşamamak adına titiz bir kulluk hayatına azmetmek, Rabbe sığınmak ve kazançları kaybetmemek için güzel amellere müdavim olmak mahfûziyet için önemli vesilelerdir.

Kulluğumuz adına büyük fırsatlar ve imkânlar sunan bir Ramazan iklimi yaşadık elhamdülillah. Müminler olarak her birimiz bu iklimden farklı derecelerde de olsa istifade etmişizdir. Oruçlar, namazlar, Kur’an-ı kerim tilavetleri, infaklar gibi nice güzelliklerle bir şekilde buluşmuş olduk. Takvâya erme bakımından şartlarına ve edeplerine riayet edilerek ifa edilen bu ibadetler neticesinde herkes, nasibi ölçüsünde bu ayda bir ilerleme kaydetmiştir. Rabbimiz yapılan ibâdet ve taatlerimizi kabul buyursun. Bu aydaki kazanımların kaybedilmemesi ve daha da önemlisi hayat haline gelmesi ve sonra da şahsiyetimize ahlâk olarak yerleşmesi esas gayemiz olmak durumundadır.

RAMAZAN-I ŞERİF’İ YILA VE ÖMRE YAYMAK İÇİN NELER YAPABİLİRİZ?

İbadetlerde ve güzel amellerde tekrar ve istikrar önemlidir. Ahlâk ve karakter ancak tekrarla gerçekleştirilebilir. Bu yönüyle Ramazan-ı Şerif’i yıla ve ömre yaymak için öncelikle sağlam bir niyete, azme ve nihayet teşebbüse ihtiyaç vardır. Şöyle bir planlama bizde niyete dönüşebilir:

  1. Kur’an-ı Kerim’le ülfeti devamlı hale getirmek. Bunun için günlük az da olsa Kur’an tilavetinden nasipdar olmak. Kur’an tefsiri okumak ya da liyakatli bir âlimden dinlemek.
  2. Namazlarımızı daha dikkatli eda etmek. Hiç olmazsa birkaç vakit namazını cemaatle eda etmeye azmetmek. Hususiyle yatsı ve sabah namazlarının cemaatle eda edilmesi son derece mühimdir.
  3. Oruç ibadetinden nasibimizi yıl içine yaymak. Şevval ayında altı gün oruç, pazartesi-perşembe oruçları, hicri ayın 13, 14 ve 15. günlerinde oruç tutmak gibi. Bu oruçların hepsini tutmak zor olacaksa hiç olmazda oruçsuz bir ayın geçip gitmesine fırsat vermeyecek bir planlama yapmak bir çare olabilir.
  4. İnfak şuurunu tabii bir meleke haline getirmeye azimli olmak. Veren el olmayı önemsemek. İnfakı tüm uzuvlara yaymak. El, dil, göz, kulak, yüz ve gönül, infak çeşmeleri haline getirilebilir.
  5. Lüzumsuz söz ve işlerden yüz çevirmek. Hayatın kalitesini düşüren ve ömrü zayi eden boş söz ve işlerden kurtulmak, ömre bereket verecek ve şahsiyet kalitemizi yükseltecektir.
  6. Az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı ve lüzumsuz beraberliklerden uzlet etmeyi alışkanlık haline getirmeye çalışmak da bizlere Ramazan-ı şerifin en kıymetli hediyelerinden biri olacaktır.
  7. Gece ibadetinden nasip almayı da yıl içinde sürdürebilmelidir ki böyle bir muvaffakiyet daha diri ve şuurlu bir hayat için ne büyük bir ikram-ı ilahiye vesile olacaktır.

Elbette herkes gönül dünyasına doğan ilhamlar, duygular ve iradeler çerçevesinde çok daha farklı güzelliklere niyetlenebilir. Ancak unutulmamalıdır ki amelle bütünleşmeyen niyetler zamanla sönmeye mahkûmdur. Amellerin devamı, ahlâk ve karakter inşa eder. Ömürler ramazan ikliminde yaşanırsa son nefes müjdelerle dolu bir vuslat bayramı ile taçlanacaktır. Rabbimiz muinimiz (yardımcımız) olsun.

Kaynak: Adem Ergül, Altınoluk Dergisi, Sayı: 435

İslam ve İhsan

RAMAZAN NE DEMEK?

Ramazan Ne Demek?

ORUÇ NEDİR? ORUCUN FAYDALARI NELERDİR?

Oruç Nedir? Orucun Faydaları Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.