Ramazan’ı Nasıl İhya Ederim?

Ramazân-ı Şerif’ten nasıl bol nasip alınır? Ramazan ayını nasıl ihya etmeliyiz? Ramazan’dan nasip alma ve Ramazân’ı ihya etme yolları...

Rahmet, mağfiret ve cenneti kazanma mevsimi olarak takdim edilen Ramazân-ı Şerif’ten bol nasip alma adına nasıl bir niyet, hâl ve gayrete soyunmak gerektiği üzerinde düşünmek ve himmet kemerini kuşanmak iman, akıl ve basiretin bir gereğidir. Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin “Allah Teâlâ her şeyin ihsan kalitesi ve şuuru içinde yapılmasını farz kılmıştır”[1] beyanları, her mü’min için bir ideal olmalıdır.

RAMAZAN’DAN NASIL NASİP ALINIR?

İhsan kıvamı şu dört şeyi gerektirir:

  1. Bir şeyi en iyi şekilde bilmek,
  2. En sağlam ve sıhhatli bir şekilde yapmak,
  3. Öz benliğimize ve başkalarına faydası dokunacak bir surette gerçekleştirmek ve
  4. Allah’ın huzurunda yapıyormuşçasına kalbî bir uyanıklık içinde icra etmek.

Bu çerçevede Ramazan-ı şerifin ihsan üzere yapılması;

  1. Ramazan-ı şerifin hukukunu, ahkâmını ve âdâbını öncelikle iyi öğrenmeyi,
  2. Bu bilgi zemininde oruç, namaz, Kur’an tilaveti ve infak gibi bu ayda icra edilen ibadetleri huşû ile îfâ etmeyi,
  3. Kişiliğimize değer katacak takvâ duygumuzu, tefekkürümüzü ve kurbiyetimizi artırmayı ve başkalarına da iyilik, güzellik ve ikramlar sunabilmeyi ve nihayet
  4. Daimî olarak zikir ve huzur halini sağlamaya yönelik kalbî uyanıklığı gerektirir.

Bu ilâhî sofradan bol nasip almak için Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem: “İmanla ve ihtisabla kim Ramazan-ı şerif orucunu tutarsa geçmiş tüm günahları bağışlanır.”[2] buyurarak “iman ve ihtisab” diye iki şarttan bahseder:

“İmân”, Ramazan-ı şeriften böyle bir sonuç alınabileceğine tam olarak inanmayı ve bu konuda hiçbir şüpheye düşmemeyi ifade ettiği gibi “ihtisâb” da samimiyeti, içtenliği ve dünyevî hiçbir mülahazaya kapılmadan tuttuğu orucun ecrini ve mükafatını yalnız Allah’tan beklemeyi ifade eder. Bu şartlar sağlandıktan sonra fert ve cemaat olarak Ramazan bereketinden nasibimizi nasıl artıracağımıza odaklanabiliriz.

Ferdî istifademizi gözümüz, kulağımız, dilimiz, elimiz, ayağımız ve gönlümüz olarak planlamak istersek şunları söylemek mümkündür:

Gözümüzü haramlara ve lüzumsuz bakışlara kapatıp Hakk’ın “âlem-i manzûr” diye ifade edilen kevnî âyetlerine yani yere, göğe ve içindeki ilâhî sanat ve hâdiselere ibret nazarıyla bakmaya yönlendirebiliriz. “Bakıp görmüyor musunuz?” hitab-ı ilâhîsine “bakıyoruz ve görüp anlamaya ve ibret alıp okumaya çalışıyoruz” diyebilecek bir sâlih amel ortaya koyabiliriz. Yine Ramazan-ı şerife en yüce değeri katan Kur’ân-ı Kerim âyetlerini tilavet etmek suretiyle gözümüzü nurlandırabiliriz. Oruçla gelen açlığın tefekkür melekesini keskinleştirmesinden istifade ile özbenliğimizin gıdalanmasına vesile oluruz.

Kulağımızı gıybet, yalan ve dedikodu gibi haramlara ve boş sözlere kapatarak hikmet dolu Kur’an sesiyle rızıklanmasına, feyizli sohbetler ve hikmetli sözlerle gönül toprağının sulanmasına vesile olabiliriz. “İnsan kulaktan sulanır” sözü kişiliğin gelişip dal budak salmasında dinlemenin ehemmiyetine dikkat çeker. Lokman Hakim’in şu sözü de bu suyun vasfına dikkat çeker: “Evladım! Ölü toprağın yağmurla dirilmesi gibi ölü kalpler de hikmet suyuyla dirilir.”

Dilimizle alacağımız nasip de almasını bilene büyük nasiptir. Dili haram sözlerden ve lüzumsuz konuşmalardan korumak suretiyle hakikat ve hayır sözlerle sınırlandırmak ve daha çok da sükûttan istifade edilmesine vesile olmak gerekmektedir. Oruçla gelen feyzi, dil yoluyla zayi etmekten sakınmak icap eder. Açlık ve sükût, ikisi bir araya gelince tefekkür pencerelerinin açılması kolaylaşacak ve manevî anlamda beslenmeye kapı açacaktır. Dil ile alınabilecek bir başka nasip de Kur’ân-ı Kerim tilâveti ve zikrullahtır. Hususiyle Ramazan-ı Şerif’te Kur’an tilâveti bu aya en çok yakışan ve istifadeye medar olan ibadettir. Buna bir de tefekkür eşlik ederse kişiliğin dirilişi için en büyük fırsat yakalanmış olacaktır.

RAMAZAN AYI NASIL İHYA EDİLİR?

Ramazan-ı şeriften istifadenin en büyük imkân ve vasıtası dua, tazarru ve niyaz halindeki gönüldür. İlâhî huzurda bulunma şuurunu hisseden gönle Rabbin ikramı elbette çok farklı olacaktır. Marifetullah, takvâ, tazim, muhabbet ve şevk-i rûhânîden doğan ciddi bir iradeyle Hakk’a inâbe eden (yönelen) gönlün rızkı, kurbiyyet hissi, engin ve derin duygular, nur-ı ilâhî ile şerh-i sadra nailiyet ve nihâyet vuslat esintileridir. Bu yönelişi gerçekleştirecek en önemli vesile, kalbî zikir ve murakabe hâlidir. İç gevezelikleri kesecek ve gönlü rahatsız edici havatırlardan arındıracak bu vesilelere ciddiyetle sarılmak işi kolaylaştıracak ve nasibi artıracaktır.

Ferdî olarak ilâhî rahmeti üzerimize çekecek bu vesilelerin yanında cemaat (topluluk) olarak da istifadeyi artıracak birtakım sebeplere sarılmak icab eder. “Allah’ın rahmetinin cemaat üzerine olacağı”nı[3] haber veren nebevî müjdeden de hareketle denilebilir ki:

Özellikle Ramazan-ı şerifte farz namazlarla birlikte teravihlerin cemaatle eda edilmesine azami gayreti göstermek, büyük bir kazancın anahtarıdır. İnfak ve sadakalarla gariplerin, kimsesizlerin ve muhtaçların yanında olmak da rahmeti çeken önemli amellerdir. Yakınlara, eş, dost ve arkadaşlara yönelik iftar programlarını da ihmal etmemeli, sofralarımızı bu şekilde rûhânî iklimlere dönüştürebilmelidir.

Ramazan-ı şeriften alınabilecek en büyük nasip ise cehennemden azat olunup cennete girmeye ve daha da ötesi cemâl-i ilâhiye vesile olabilecek bir makbuliyettir. Bu yönüyle Ramazan-ı şerifin hoşnut olması da önemlidir. Namazla ilgili şöyle bir rivayet vardır:

“Huşû içinde kılınmayan, rükû ve secdeleri tam olarak yerine getirilmeyen namaz (ahirette) simsiyah zifiri bir karanlık halinde ortaya çıkacak ve sahibine ‘Senin beni zayi ettiğin gibi Allah da seni zayi etsin!’ diyecektir. Allah'ın dilediği zaman gelince böyle kılınan namazlar, eskimiş elbise (paçavra) gibi dürülüp sahibinin suratına çarpılacaktır.” (Taberanî, el-Mu’cemu’l-evsat, VII/183)

Hulasa hukuku gözetilmeyen ve kıymeti bilinmeyen diğer bir ifadeyle rızası alınamayan Ramazan-ı şeriften de büyük bir âhiret nasibi beklemek sadece temenniden ibaret kalacaktır. Rabbimizden razı olacağı ve razı kılacağı bir Ramazan-ı şerif için tevfikını niyaz ederiz.

Dipnotlar:

[1] Müslim, Sayd, 56.

[2] Buhari, İman,28

[3] Tirmizî, Fiten, 7.

Kaynak: Adem Ergül, Altınoluk Dergisi, Sayı: 434

İslam ve İhsan

ORUÇ NEDİR? ORUCUN FAYDALARI NELERDİR?

Oruç Nedir? Orucun Faydaları Nelerdir?

RAMAZAN’DA NELER YAPILIR?

Ramazan’da Neler Yapılır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.