Ramazan-ı Şerifle Islah ve İhya

Ramazan-ı şerif, hem bir şifâhâne, hem bir diriliş ve gelişme ve hem de yeni yeni açılımların ve terakkilerin mevsimidir. Arınma, affedilme ve nice nice faziletlerle bezenme ayıdır. Bu anlamda Ramazan-ı şerif ayı hem ıslah, hem ihyâ ve hem de inşâ ayı olarak değerlendirilebilmelidir.

İnsan, özünde taşıdığı özellikleri itibariyle yükselmeye de alçalmaya da namzet bir varlıktır. Yükseliş ve olgunluk yürüyüşü, bir tepeye tırmanmak gibi zorluk ve meşakkatlere katlanmayı gerektirirken, bozulma ve düşme kolaylıkla gerçekleşebilmektedir. Yani fesat kolay islah zordur.

İNSANIN İÇİNDEKİ VİRÜS

Evet, insan da bozulur. Fıtrat ayarları zedelenir. Maddi bünyenin hastalanması gibi manevî dünyası da hastalanır. Meselâ:

Yüreğine bir virüs girer insanın; inanç dünyası âdeta alabora olur. Hak ve hakikat gölgelenir, şüpheler ve vesveseler içini hücre hücre karartmaya ve huzursuz etmeye başlar. Dünyaya, ukbaya, insana, eşyaya ve hâdiselere bakışı değişir.

Duyguları zedelenir. Sevdiğini sevemez olur. Merhamet suyu çekilir, kalp çorak bir araziye döner. Hayra, güzelliğe ve kemâle olan ilgi zaafa uğrarken, günah ve masiyet çekiciliğini artırır da artırır. Affedicilik yerini intikama bırakır.

İlişkileri yaralanır. Ülfet ve ünsiyet azalır, kavgalar ve gürültüler artar. Anne-baba, eş-dost, evlâd ü iyâl arasındaki insicam bozulur, küskünlükler, kırgınlıklar alır başını gider. Dünya boğucu, bıktırıcı ve bezdirici bir zindan olur.

GÖNÜL FELCİ

İbadet hayatında bozulma emareleri görülür. Namazlar zevk ve şevkle ifa edilirken, tembel tembel zoraki yerine getirilen mükellefiyetler haline dönüşür. Zikr ü tesbih azalır. Seherlerin tadı unutulmaya yüz tutar.

Gönlü durağanlaşır, hantallaşır. Ürperti azalır. Hassasiyetler yavaş yavaş kaybolmaya yüz tutar. Rabbiyle baş başa geçirdiği anlar azalır.

Heyecan düşmesi yaşar. İç esintileri eksildikçe, havası azalan balon misali yere yığılmaya başlar. Eli-kolu kalkmaz olur. Âdeta ruh kötürümüne, gönül felcine yakalanır.

Hizmetten yorulur. Bahaneleri artar, mazeretleri çoğalır. Hizmet ortamlarında görünmemeye başlar. İyilik ve hayırlarla arasında mesafeler uzar da uzar.

GAFLET HALLERİNİN ARTMASI

Nefs ve şeytanın nufüz edeceği delikler çoğalır yüreğine doğru. Allah ile olan bağı zayıflar. Gaflet hallerinde artma olur. İman, İslâm ve ihsân şuuru, gündeminden ara ara düşmeye başlar.

İşte bu ve buna benzer hâllerin emareleri görünmeye başlamışsa, bir “ıslâh-ı hâl” girişimine yani ciddi bir durum değerlendirmesi yapıp bozulanları düzeltme, tamir etme ve belki yenileme hamlesine ihtiyaç var demektir.

Mütercim Âsım Efendi “Islâh” kelimesine şu manayı verir: “Bir nesneyi iyi ve sâlih kılmak yani işe yarar hale getirmek, düzeltmek, sıhhatli bir kıvama eriştirmektir. Bir şeyi başlangıçta yaparken sağlam ve güzel yapmak ve bozulan bir şeyi daha sonra onarmak suretiyle düzgün hale getirmek de bir ıslahtır. “Islâh-ı hâl” ise bozulan hâlini yeniden sıhhatli hale getirmenin bir ifadesidir. Kur’ân-ı Kerim’de bu durum, tövbeden sonra yapılması gereken ikinci adım olarak zikredilir.

“Şüphesiz ki Rabbin; cahillik sebebiyle kötülük yapan, sonra bunun ardından tövbe eden ve durumunu düzeltenlerden (ıslâh-ı hâl edenlerden) yanadır. Bütün bunlardan sonra Rabbin, elbette bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nahl Sûresi, 119)

İNSANIN MANEVİ HASTALIKLARI

Evet, insan madden olduğu gibi mânen de hep sıhhatli kalmaz; kimi zaman hastalanır, yaralanır, bakıma muhtaç hâle gelir. Hep ileriye doğru gitmez; zaman zaman duraklamaları olur. Ancak bu haller donuklaşmaya sebep olmamalıdır. Hastalık müzmin hâle dönüşmeden tedbir ve tedavide acele edilmelidir. Şu âyet-i kerime işte tam böyle bir uyarıdır:

“İman edenlerin Allah’ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilip de, üzerinden uzun zaman geçen, böylece kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar. Onlardan birçoğu fasık kimselerdir.” (Hadid Sûresi, 16)

Bu âyetin iniş sebebi olarak tefsirlerde bir kaç rivayet nakledilir. İbn Mes’ûd –radıyallahu anh-, müslüman olduğumuzun dördüncü yılında bu âyetle ikaz edildik derken, İbn Abbas –radıyallahu anhümâ- da: Allah müminlerin kalplerinde bir tembellik ve uyuşukluk görerek, Kur’an’ın indirilişinin on üçüncü sene başında böyle bir uyarıda bulundu der. Başka bir rivayete göre ise müminler, Medine-i Münevvere’de, Mekke-i Mükerremeye nispetle daha rahat ve nimet içinde olduklarından, eski hallerine göre dînî titizliklerinde gerileme görülmesi üzerine bu âyet nâzil olmuştur.

RAMAZAN AYINDA ISLAH, İHYA VE İNŞA

Bu âyet-i kerimeden anlaşılan odur ki ıslâh-ı hâl, her bir mümin için önemli bir zarurettir. Allah Resûlü –sallallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin “Benim de kalbime (zaman zaman) bulutumsu bir karaltı çöker de bu sebeple her gün yüz kere istiğfâr ederim”1 buyurması, biz ümmeti için yol gösterici ciddi bir uyarı niteliğindedir.

Islâh-ı hâl için günlük hassasiyetler gerekli olduğu gibi yıllık bir gözden geçirme (chek up) de lüzumludur. Bunun için Ramazan-ı şerif ayı hem ıslah, hem ihyâ ve hem de inşâ ayı olarak değerlendirilebilmelidir. Mü’minler için şifâ, rahmet ve hidâyet rehberi olan Kur’an-ı Kerim’in bu ayda indirilmiş olması, manidardır. Bu yönüyle Ramazan-ı şerif, hem bir şifâhâne, hem bir diriliş ve gelişme ve hem de yeni yeni açılımların ve terakkilerin mevsimidir. Arınma, affedilme ve nice nice faziletlerle bezenme ayıdır. Öyleyse ıslâh-ı hâl için Rabbimizin lütfettiği bir fırsat demidir.

Islâh-ı hâlin birinci adımı, samimiyetle Hak ve hakikate dönüş anlamında tövbedir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Yüce Rabbimiz ıslâhın zeminine tövbeyi yerleştirmiştir. Bu tövbenin “Tevbe-i nasûh” olmasına dikkat edilmelidir. “Nasûh” kelimesi burada anahtar bir kelimedir. Zira bu kelime, samimiyet ve halisiyyet anlamına geldiği gibi terzinin, sökülmüş ve yırtılmış bir elbiseyi/kumaşı dikip tamir etmesi anlamına da gelir. Öyleyse ıslâh-ı hâl için yapılan tövbe, hem içten ve samimi ve hem de yanlışları, eksikleri onarıcı mahiyette bir tövbe olmalıdır. Bu bir anlamda elbise yapılacak kumaşın tamir edilmesi ve eksiklerinin giderilmesi operasyonudur.

KİŞİSEL ISLAH PROJESİ

Bu ilk adımdan sonra kişiliğimizin murakabe ve muhasebesi yapılır. Hücre hücre kişilik emarımız çekilir, eksiler tespit ve teşhis edilerek bir kişisel ıslah projesi yapılır. Sonra da bir ay müddetle yenilenme alanları bir bir hayata geçirilir:

İman sarayında açılan gedikler varsa, tevhid şuuru, kelime-i tevhidle yani “Lâ ilâhe illallah” sözünün muhtevası ile yeniden bileylenir. Zira Allah Resülü –sallallahu aleyhi ve sellem- “İmanınızı “Lâ ilâhe illallah” sözüyle yenileyin”2 buyurmuşlardır. Bu ulvî sözün, diğer bir ifadeyle “Kelime-i tayyibe”nin yüreğimizde kökleşmesine ve göklere doğru dal budak salmasına say ü gayret edilir.

İbâdetlerimiz gözden geçirilir. Namazın huşû ile ifâsına, cemaatle edâ edilmesine, tazim ve vecd içinde büyük bir muhabbetle ikâme edilip edilmediğine dikkat edilir. Diğer ibadetlerde de benzer bir dikkat ve hassasiyet gösterilir.

Allah ile olan bağımız, ilgimiz ve zikrimiz gündeme alınır. Gafletle geçen ânların azalıp yok olması için uyanıklık hâlimizin adım adım artarak zikr-i daimîye nasıl ulaşabileceğinin derdine düşülür. Bu yolda Rabbimizin yardım ve inayeti niyaz edilir.

Katılaşan ve belki duyarsızlaşan gönül iklimimizin yeniden titreyip kendine gelmesi için, haşyetullah ve muhabbetullahtan nasibimizin artması adına çeşitli vesilelere tevessül edilir. Mahzun ve mükedder gönüller mesrur edilerek, gönlü titreten Kur’ân-ı Kerim ve evrâd ü ezkârla yeniden dirilişin ve heyecanın yolları aranır.

Bozulan ilişkiler tamir edilir. Akraba, komşu, arkadaş, eş-dost ve tüm varlıkla ülfet, muhabet ve sulh ikliminin oluşmasına ve gelişmesine emek verilir. Selamlaşmalar, hediyeleşmeler, ziyaretleşmeler, sevinçlerin ve hüzünlerin paylaşılması gibi daha nice vesilelerle ünsiyet ve kaynaşmalar temin edilir.

Ahlâkî faziletlerle bir bir buluşma niyetleri ve azimleri oluşur. Tevazu, hilm, affedicilik, ayıp örtücülük, geçimlilik, nezâket ve edep gibi hallerin şahsiyetimizde tecellisi için, bir taraftan kendi özbenliğimizle mücâhede ederken, diğer taraftan da bu ulvî nimetleriyle bizlere ikramda bulunması için Yüce Rabbe tazarru ve niyaz edilir.

DUALAR VE SALİH AMELLER

Hakk’a vuslat yolunda şevk ve heyecan düşmesi yaşıyorsak, bunun sebeplerini izâle etmek ve yeniden bir iştiyak kuşanmak için salih ve sadıklarla buluşulur, ilâhî rahmet ve vâridâtı üzerimize celbedecek dualar ve salih ameller gibi vesilelerle Yüce Mevlâdan istimdad ve istiğâsede bulunulur.

Bu ve bunun gibi daha nice alanlarda ıslâh-ı hâl planları bu ayda hayata geçirilebilir. Bu ıslah hareketini, yeni yeni güzelliklere açılma, daha güzel hallere terakki etme hamleleri de elbette izleyebilir, hatta izlemelidir de. Bu yeni adımları ihyâ ve inşâ hamleleri olarak da adlandırabiliriz. Ramazan-ı şerif bu yönüyle de nice nice fırsatlar sunan mübarek bir mevsimdir. Zira içinde bulundurduğu “kadir gecesi” gibi bin aydan daha hayırlı geceleriyle, hayal ötesi ufuklara sıçramanın da bir basamağı olabileceği âşikârdır.

Hülâsa Ramazan-ı şerif, herkesin niyeti, istidadı, nasibi ve kabının büyüklüğü ölçüsünde istifade edebileceği Rabbânî bir hazine ve Rahmânî bir sofradır. Rabbimiz nasibimizi bol eylesin! (Âmin)

Dipnotlar: 1) Müslim, Zikir, 41; Ebû Dâvud, Vitr, 29. 2)  Ahmed b. Hanbel, II, 359; Hâkim, IV, 285/7657.

Kaynak: Adem Ergül, Altınoluk Dergisi, Sayı: 387

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.