Peygamberimizin Tayin Ettiği İhram Yerleri

İhrama nerelerde girilir? İhrama girmek neden önemlidir? Peygamberimin tayin ettiği ihrama giriş yerleri nerelerdir? Dr. Murat Kaya anlatıyor...

Abdullah bin Ömer (r.a) şöyle buyurur:

“Bir kişi Mescid’de ayağa kalkıp:

«‒Yâ Rasûlallâh, nerede ihrâma girip telbiye getirmeye başlayalım?» diye sordu.

Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v):

«‒Medîne ahâlîsi Zü’l-Huleyfe’den, Şam ahâlîsi Cuhfe’den, Necid ahâlisi Karn’dan (îtibâren) ihrâma girip telbiye getirsin!» buyurdular.”

Abdullâh bin Ömer (r.a); “Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in:

«Yemen ahâlîsi Yelemlem’den (îtibâren) ihrâma girip telbiye getirsin!» buyurduklarını da söylüyorlar.” dedi.

Yine İbn-i Ömer (r.a):

Rasûlullâh (s.a.v) Efendimiz’in bu son cümlesini (işittim ama) anlayamadım!” derdi. (Buhârî, İlim, 52)

BU HADİSTEN NE ANLAMALIYIZ?

Ulemâ ihtilâf etmiş olmakla birlikte cumhura göre Efendimiz (s.a.v), Irak tarafından gelenler için de Zâtü’l-Irk’ı mîkât yeri tâyin etmişlerdir.

Allah Rasûlü (s.a.v) bu hadîs-i şerîfi söylediklerinde Şam ve Irak henüz fethedilmemişti. Efendimiz (s.a.v) mîkat yeri tâyin ederek oraların fethedileceğini mûcizevî bir şekilde önceden haber vermiş oldular.

İbn-i Abbâs (r.a) Hazretleri’nin rivâyetinde son cümle açıkça ifade edilmektedir. Demek ki İbn-i Ömer (r.a) bu cümleyi işitti, ama belki uzakta olduğundan, belki başka bir sebepten dolayı anlayamadı. O cümleyi de diğer sahabilerden rivâyet etti. Normalde bunu beyan etmese bir mahzuru yok, ancak o, hâdiseyi bütün tafsîlâtıyla îzâh ediyor. Bu durum, ashâb-ı kirâmın hadîs-i şerifleri rivâyet ederken ne kadar hassas ve dikkatli davrandığını göstermektedir. Yani İslâmî ilimler bize en sağlam ilmî metodlarla ulaşmıştır.

Hanefîlere göre mîkâta ulaşan kişi, Mekke’ye girmek istiyorsa; ister hac veya umre, ister savaş, isterse ticâret maksadıyla girecek olsun, mîkâtı ihramsız geçme hakkı yoktur. Zira Cenâb-ı Hak Mekke-i Mükerreme’yi harem kılmıştır. Harem’e hürmet ise oraya ihrâmlı olarak girmekle gösterilir. Mekke-i Mükerreme’ye ihramla girmek, aynı zamanda oranın şerefli bir yer olduğunu ortaya koymak içindir.

Dışardan gelip de Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in tâyin ettiği bu mîkat sınırlarını ihramsız geçen kimse, geri dönüp mîkâtta ihrâma girmelidir. Böyle yapmazsa, ihrâma girmeyi asıl yerinden sonraya ertelediği için cezâ olarak kurban kesmesi gerekir.

Mîkât sınırlarıyla Mekke-i Mükerreme arasında oturan kişi ise ihtiyaç için Mekke’ye ihramsız girebilir.

İslam ve İhsan

İHRAM NEDİR?

İhram Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.