Peygamberimizin Hutbeleri

Peygamber (s.a.s.) Efendimiz nasıl hutbe okurdu? Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in muhtelif zamanlarda irat ettiği hutbelerden bazılarını yazımızda okuyabilirsiniz.

Hz. Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem’in hutbelerinden bazıları...

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN HUTBELERİ

Peygamberimizin İlk Hutbesi

Hz. Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem hicret esnasında Medine’ye bir saat mesafede bulunan Kuba’da konaklamış, pazartesiden perşembeye kadar burada kalarak sahâbelerle İslâm’ın ilk mescidini inşa etmişti. Cuma günü Kuba’dan hareket edip Ranuna Vadisi’ne vardılar ve Sâlim b. Avf kabilesine misâfir oldular. Bu sırada Cuma vakti girdi. Vadideki namazgâhta ilk hutbesini okudular ve ilk Cuma namazını kıldırdılar. Bu ilk Cuma namazının hutbesinde şöyle buyurdular:

“Ey insanlar!

Ölmeden önce tövbe edin; fırsat elde iken sâlih ameller işlemeye bakın! Gizli-açık bolca sadaka vermek ve Allâh’ı çok çok zikretmekle Rabbinizle aranızı düzeltin! Böyle yaparsanız, rızıklandırılır, yardım görür ve kaçırmış olduğunuz şeyleri elde edersiniz.

Biliniz ki Allah, bu yılınızın bu ayında, bu yerde size kıyâmete kadar cuma namazını farz kılmıştır. Âdil olsun-olmasın, başında bir imam varken benim sağlığımda veya benden sonra her kim hafife alarak veya inkâr ederek bu namazı bırakırsa, onun iki yakası bir araya gelmesin! Ve Allah, onun işlerini başarıya ulaştırmasın! O kimsenin başka namazı yoktur; tövbe edenler müstesnâ… Çünkü kim tövbe ederse, Allah onun tövbesini kabul eder. (İbn-i Mâce, İkâme, 78)

Ey insanlar! Sağlığınızda âhiret için hazırlık yapınız. Biliniz ki kıyâmet gününde herkes yaptığından hesaba çekilecektir. Sizden her biri çobansız bırakacağı koyunundan sorumlu tutulacak. Sonra Rabbi ona tercümansız ve aracısız olarak şöyle diyecek: “Sana Rasûlüm gelip de emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal mülk verdim, pek çok iyiliklerde bulundum. Ya sen kendin için âhiret azığı olarak ne getirdin?’ Bu soruyla karşılaşan şahıs sağına soluna bakacak ancak hiçbir şey göremeyecek. Önüne baktığında ise cehennemi görecek. Öyleyse yarım hurma ile dahi olsa cehennemden korunmaya çalışınız, onu da bulamayan güzel bir sözle kendisini kurtarmaya baksın. Zîra bir hayır için on katından yedi yüz katına kadar sevap verilir. Allâh’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.” (İbn-i Hişâm, I, 118-119, Beyhakî, Delâil, II, 524)

Allah Rasûlü bu ilk hutbesini bitirdikten sonra yeniden kalktı ve ikinci hutbesini okudu:

“Allâh’a hamd olsun. O’na hamd eder ve O’ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerimizden Allâh’a sığınırız. Allâh’ın doğru yolu gösterdiği, hidâyet ettiği kişiyi kimse saptıramaz. Saptırdığını da kimse doğru yola iletemez. Şehâdet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. O tektir, O’nun eşi ve benzeri yoktur. Sözlerin en güzeli Allâh’ın kitabıdır. Allah Celle kimin kalbini Kur’ân’la süslerse onu kâfir iken İslâm’a sokar. O kimse de Kur’ân’ı başka sözlerden üstün kılarsa kurtulur. İyi bilin ki, Allâh’ın kitabı sözlerin en güzeli ve en üstünüdür.

Allâh’ın sevdiğini seviniz! Allâh’ı, bütün kalbinizle seviniz! Allâh’ın kelâmından ve onu okumaktan usanmayınız. Allâh’ın kelâmından kalbinize bir karartı gelmesin. Çünkü Allâh’ın kelâmı, Allâh’ın yarattığı her şeyin en üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını ve kullarının seçkini olan peygamberleri ve onların kıssalarını anlatır. Helâli ve haramı bildirir. Siz sadece Allâh’a ibâdet ediniz ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayınız. O’ndan hakkıyla sakınınız. Sözleriniz, Allâh’a yönelmiş güzel sözler olsun ve aranızda Allâh’ın kelâmı ile muhabbet ediniz. İyi biliniz ki, Allah, ahdini bozanlara, sözünde durmayanlara gazap eder. Allâh’ın selâmı üzerinize olsun.” (Beyhakî, Delâil, II, 524-525)

Peygamberimizin Tebük Hutbesi

Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Tebük Seferi sırasında sabahleyin bir hurma ağacına dayanarak Allâh’a hamd ü senâda bulunduktan sonra şöyle buyurdular:

“İnsanların hayırlısı, atının veya devesinin sırtında, ya da iki ayağının üzerinde (piyâde olarak) ölünceye kadar Allah yolunda cihâd eden (Allâh’ın dinini, hidâyet bekleyenlere tebliğ eden)’dir! İnsanların kötüsü de Allâh’ın Kitabı’nı okuyup ondan hiç faydalanmayan fâsık ve cüretkâr kimsedir.

İyi biliniz ki; sözlerin en doğrusu, Allâh’ın Kitâbı’dır! Yapışılacak en sağlam kulp, takvâdır! Dinlerin hayırlısı, İbrahim aleyhisselâm’ın dini (İslâm)’dır! Sünnetlerin hayırlısı, Muhammed’in sünnetleridir! Sözlerin şereflisi, zikrullahtır. Kıssaların güzeli, Kur’ân(da olanlar)dır. Amellerin hayırlısı, Allâh’ın yapılmasını istediği farzlardır. Amellerin kötüsü, bid’atlardır. En güzel yol ve gidişat, Peygamber’in yolu ve gidişatıdır. Ölümlerin şereflisi, şehitliktir.

Körlüğün en kötüsü, doğru yolu bulduktan sonra ondan sapmaktır. Az olup yeten şey, çok olup meşgul ederek Allâh’a taattan alıkoyan şeyden hayırlıdır. Özür dilemenin kötüsü, ölüm gelip çattığı andakidir. Pişmanlığın kötüsü, kıyâmet günündekidir. İnsanların hayırsızı, Cuma’ya en son gelen ve Allâh’ı kötü bir dille anandır. Yanlışları en çok olan, dili çok yalan söyleyendir.

Zenginliğin hayırlısı, gönül zenginliğidir. Azıkların hayırlısı, takvâ azığıdır. Hikmetin başı, Allah korkusudur. Hikmetsiz (söz ve) şiir, İblis’in işlerindendir. Hamr (içki), günahların her çeşidini bir araya toplayandır. (Fâsık) kadınlar, şeytanın tuzaklarıdır. (Terbiye olmamış) gençlik, delilikten bir bölümdür. Ribâ (fâiz) kazançların en kötüsüdür. Yemenin en kötüsü, yetim malı yemektir. Mesut kişi, kendinden başkasının hâlinden ibret alandır.

Her biriniz, dört arşın yere (kabre) varırsınız. Amellerin muhasebesi ise âhirete kalır. Amellerde esas olan neticeleridir. Düşüncelerin kötüsü, yalan-yanlış düşüncelerdir. Mü’mine sövmek, günahkârlıktır. Mü’mini öldürmek küfürdür. Mü’minin etini yemek (gıybetini yapmak) Allâh’ın buyruklarına karşı gelmektir.

Yalan yere Allah üzerine yemin eden kişi, yalanlanır. Af talep eden kişi, Allah tarafından affolunur. Kim öfkesini yenerse, Allah onu mükâfatlandırır. Uğradığı ziyana katlanan kişiye, Allah karşılığını verir. Allah, zorluklara katlanan kimsenin ecrini kat kat artırır. Allâh’a isyan eden kişiyi, Allah azâba dûçar eder!

Ey Allâh’ım! Beni ve ümmetimi mağfiret eyle!

Ey Allâh’ım! Beni ve ümmetimi mağfiret eyle!

Ey Allâh’ım! Beni ve ümmetimi mağfiret eyle!

Kendim ve sizin için, Allah’tan mağfiret talep ederim!”  (Vâkıdî, III, 1016-1017; Ahmed, III, 37; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, V, 13-14)

Peygamberimizin Fetih Hutbesi

Hz. Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem Mekke’nin fethinde, ikinci gün Kâbe kapısının eşiğinde ayakta durdular, iki eliyle kapının sövelerine tutunurlarken üç kere tekbir getirdiler ve şöyle buyurdular:

Hamd Allâh’a yaraşır. Allah’tan başka ilah yoktur. Yalnız ve sadece O vardır. O’nun eşi ve ortağı yoktur. O, vaadini yerine getirdi, kuluna yardım etti. Toplanan düşmanları tek başına bozguna uğrattı. İyi biliniz ki, bütün câhiliye adetleri, bütün mal ve kan davaları şu iki ayağımın altındadır. Ancak, Beytullah perdedarlığı (hicâbe) hizmeti ile hacılara su dağıtma hizmeti (sikâye) bunun dışındadır. Eski kan davaları kaldırılmış olmakla beraber, bundan sonra bir cinayet vukû bulacak olursa bilesiniz ki, kamçı ve sopa ile yapılan ve kasta benzer sayılan hatâ cinayetine ağır diyet ödenmesi gerekir ki, bunun kırk tanesi gebe olmak üzere yüz deve diyeti vardır.

Ey Kureyş cemaati! Allah sizden câhiliye gururunu, babalarla soylarla övünüp böbürlenmeyi kaldırmıştır. Bütün insanlar Âdem’den, Âdem ise topraktan yaratılmıştır.

“Ey insanlar, biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Tanışasınız diye sizi büyük büyük topluluklara, küçük küçük kabilelere ayırdık. Şüphe yok ki, sizin Allah katında en şerefliniz, Allah’tan en çok sakınanınızdır. Allah sizin her hâlinizi çok iyi bilir, her hâlinizden haberdardır.” (Hucurât, 13)

Muhakkak ki Allah fili Mekke’ye girmekten men etmiştir. Rasûlü’nü ve mü’minleri de ona hâkim kılmıştır. Mekke şehri benden önce hiç kimseye helâl olmamış, bana da gündüzün bir saatinde helâl kılınmıştır. Benden sonra da hiçbir kimse için ebediyen helâl olmayacaktır. Mekke’nin av hayvanları ürkütülmez, dikeni koparılmaz. Yitiğini kimse (elini uzatıp) alamaz. Meğerki sahibini arayıp bulmak isteyen olsun. Her kimin bir kimsesi öldürülürse o, iki şeyden hangisi kendi hakkında daha hayırlı ise onu isteyebilir (yani iki şey arasında muhayyerdir): Ya kendisine diyet verilir yahut öldüren kimse kısâsen öldürülür.”

Abbas: “Ya Rasûlullah! İzhir otu müstesnâ (olsa). Çünkü biz mezarlarımızın ve evlerimizin inşasında onu kullanıyoruz” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah: “İzhir otu müstesnâdır.” dedi. (Buhari, Lukata, 7)

Daha sonra Hz. Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem karşısındaki mahşerî kalabalığa göz gezdirdiler ve şöyle devam ettiler:

- Ey Kureyş topluluğu! Şimdi size ne gibi bir muâmele yapacağımı sanıyorsunuz?

- Hayır ümit ediyoruz. Çünkü sen iyi bir kardeşsin ve iyi bir kardeşin oğlusun!

- Ben de kardeşim Yûsuf gibi: “Bugün size bir kınama ve ayıplama yoktur. Allah sizi mağfiret etsin. O merhametlilerin en merhametlisidir.” (Yûsuf, 92) derim. Gidiniz hepiniz serbestsiniz! (Asım Köksal, İslam Tarihi, VIII, 289)

Peygamberimizin Vedâ Hutbesi

Hz. Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem vefatından önceki son haccında şöyle buyurdular:

“Bismillahirrahmânirrahim.

Hamd, Allâh’a mahsustur. O’na hamd eder, O’ndan yardım ister, O’ndan bağışlanma diler ve O’na tevbe ederiz. Nefislerimizin şerrinden, amellerimizin kötülüklerinden Allâh’a sığınırız. Allah kime hidâyet ederse, artık onu kimse saptıramaz. Sapıklığa düşürdüğünü de kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki; Allah’tan başka ilâh yoktur. Tektir, ortağı yoktur. Yine şehâdet ederim ki, Muhammed O’nun Kulu ve Rasûlü’dür.

Allâh’ın kulları! Size O’ndan korkmanızı ve sakınmanızı tavsiye ederim. Sizi Allâh’a itaat etmeye teşvik ederim. Konuşmama hayır olanı isteyerek başlıyorum.

Ey İnsanlar!

Sözümü dinleyin, size açıklıyorum. Bilemiyorum, belki de bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

Ey İnsanlar!

Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay, bu şehriniz Mekke nasıl kutsal bir şehir ise Rabbinize kavuşuncaya kadar canlarınız ve mallarınız da mukaddes ve birbirinize haramdır.

Ey İnsanlar!

Kimin yanında bir emânet varsa, onu sahibine versin. Borç mutlaka sahibine verilecektir. Kiralanan şey de sahibine iâde edilecektir. Borç ödenmelidir, kefil tazminatla mükelleftir. Câhiliye fâizi kaldırılmıştır. İlk kaldırdığım fâiz de Abdülmuttalib’in oğlu amcam Abbas’ın fâizidir. Fakat sizin anaparayı alma hakkınız vardır. Böylece ne zulmetmiş ne de zulmedilmiş olursunuz. Allâh’ın emriyle bundan böyle fâizcilik yasaktır. Câhiliye’den kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. Câhiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası, Abdülmüttalib’in torunu Hâris’in oğlu Rebîa’nın kan davasıdır.

Ey İnsanlar!

Bugün şeytan, bu topraklarınızda kendisine tapınılmasından ümidini kesmiştir. Fakat basit gördüğünüz işlerinizde ona uymanız onu sevindirir.

Ey İnsanlar!

“Haram ayları ertelemek, sadece kâfirlikte ileri gitmektir. Çünkü onunla, kâfir olanlar saptırılır. Allâh’ın haram kıldığının sayısını bozmak ve O’nun haram kıldığını helâl kılmak için haram ayını bir yıl helâl sayarlar, bir yıl da haram sayarlar.  Böylece onların kötü işleri kendilerine güzel gösterilmiştir. Allah kâfirler topluluğunu hidâyete erdirmez.” (Tevbe, 37)

Devamlı dönmekte olan zaman, Allâh’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü duruma dönmüştür. Bir yıl, on iki aydır. Bunların dördü mukaddes (haram) aylardır ki üçü arka arkaya gelen Zilkâde, Zilhicce ve Muharrem, dördüncüsü de Cemâziyelâhir ile Şaban’ın arasındaki Recep’tir.

Ey İnsanlar!

Kadınlara iyi davranmanızı tavsiye ederim. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki haklarınız, âile nâmusu ve şerefinizi kimseye çiğnetmemeleri, râzı olmadığınız kimseleri evinize almamalarıdır. Kadınların sizin üzerinizdeki hakları ise, onların yiyecek ve giyeceklerini güzel bir şekilde temin etmenizdir.

Ey İnsanlar!

Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Gönül hoşluğu ile kendisi vermedikçe, kardeşinin malına el uzatmak helâl değildir. Sakın benden sonra küfre dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız. Size iki emânet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. Bu emânetler; Allâh’ın kitabı Kur’ân ve O’nun Peygamberinin sünnetidir.

Ey İnsanlar!

Rabbiniz birdir, babanız birdir. Hepiniz Âdem’densiniz, Âdem de topraktan yaratılmıştır. Allah katında üstünlük, ancak takvâ iledir. Allah her şeyi bilen ve her şeyden haberdâr olandır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap olana, kırmızı olanın siyah olana, siyah olanın da kırmızı olana takvâdan başka üstünlüğü yoktur.

Ey İnsanlar!

Allah her hak sahibine mîrastan hakkını vermiştir. Malın üçte birinden fazlasını başkalarına bağışlamak câiz değildir. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa, ona âittir. Zina eden için ise mahrumiyet vardır. Hesabı da Allâh’a kalmıştır. Babasından başkasına soy (nesep) iddiasına kalkışan soysuz yahut efendisinden başkasına intisaba yeltenen nankör, Allâh’ın gazabına, meleklerin lânetine ve bütün Müslümanların lanetine uğrasın. Böylesi insanların ne tevbeleri ne de şâhitlikleri kabul edilir. Size benim hakkımda sorulduğunda ne cevap vereceksiniz?

Oradakiler cevap verdi: Senin tebliğ ettiğine, görevini eda ettiğine ve nasihatte bulunduğuna şâhitlik ederiz. 

Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem mübârek şehâdet parmağını göğe doğru kaldırıp, cemaat üzerine çevirip indirdikten sonra; “Şâhid ol Yâ Rab! Şâhid ol Yâ Rab! Şâhid ol Yâ Rab!” dedi. Sonra da buyurdular ki:

Bu vasiyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsinler. Olabilir ki, kendisine tebliğ edilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlamış olabilir. Allâh’ın selâmı, rahmet ve bereketi üzerinize olsun.”

Peygamberimizin Vefatından Önceki Son Hutbeleri

Hz. Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem vefatından önceki son hutbelerinde şöyle buyurdular:

“Ey insanlar! Size Ensar halkına iyi davranmanızı vasiyet ediyorum. Çünkü onlar, sizden önce îman yurdunu hazırladılar. Onlara iyi muamele ediniz. Onlar sizi kendi mahsullerine ortak etmediler mi? Evlerini sizinle paylaşıp, sizi vaktiyle evlerinde ağırlamadılar mı? Kendileri ihtiyaç içinde oldukları hâlde, her hususta sizi nefislerine tercih etmediler mi? O hâlde sizden biriniz iş başına geçerse iyilik veya kötülük edebilecek kadar nüfuz sahibi olursa, Ensar’ın iyilik edenlerine ikram etsin, fenalık yapanların kusurlarından da vazgeçsin.

Ey insanlar! Belki aranızda benden hak iddiasında bulunanlar çıkabilir. Kimin sırtına vurduysam, işte sırtım gelsin vursun! Kime hakâret etmiş ya da onurunu incitmişsem, işte şerefim, gelsin intikamını alsın. Kimin malını almışsam, işte malım, alsın ve benden bir itiraz gelecek diye aslâ çekinmesin, zîra bu benim sünnetime sığmaz. Gerçekten benim yanımda sizin en değerli olanınız, hakkını istemeyi bilen ya da hakkını helâl edendir. Böylece Rabbimin huzuruna yüzüm ak olarak çıkabileceğim.

O zaman cemaatten biri ayağa kalkıp, kendisine bir miktar (Taberi’ye göre üç dirhem) borcu olduğunu söylemiş ve bu para kendisine derhâl ödenmiştir. Peygamber Efendimiz akabinde hutbelerine şöyle devam ettiler:

“Ey insanlar! Eğer içinizden birinizin başkasına borcu varsa onu versin, aşağılanma korkusu onu bundan alıkoymasın, zîra bu dünyadaki utanma ahirettekine göre daha hafif kalır.

Ey insanlar! Duydum ki siz, Peygamberinizin ölmesinden korkuyormuşsunuz. Allâh’ın benden önce gönderdiği Peygamberlerden ebedî yaşayan biri var mı ki ben sizin içinizde ebedî kalayım? Biliniz ki elbette ben Rabbime kavuşacağım, siz de bana kavuşacaksınız. Buluşacağımız yer, Kevser havuzunun kenarıdır. Benimle havuz kenarında buluşmak isteyenler ellerini, dillerini günahlardan çeksinler. Size, ilk Muhacirlere iyi davranmanızı vasiyet ederim. Bütün Muhacirler de birbirlerine karşı hayırlı olsunlar. Her iş Allâh’ın izni ve irâdesiyle cereyan eder. Siz, olacak şeylerin sırasını değiştiremezsiniz. Allah sizden birinizin acelesiyle acele davranmaz. Allâh’ın iznine, irâdesine üstün gelmeye çalışanlar, en sonunda mağlup olurlar. Allâh’ı aldatmak isteyen de mutlaka aldanır.” (Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, (Mütercim: Kamil Miras), 4. Baskı, D.İ.B. Yayınları, Ankara 1978, XI, 15,16)

Kaynak: Mehmet Lütfi Arslan, Marifet Meclisleri, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR?

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.