Peygamberimize En Yakın Olanların Özellikleri

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: “İnsanlardan bana en yakın olanlar, kim ve nerede olurlarsa olsunlar, Allâh’a karşı takvâ sahibi olan müttakîlerdir.” buyurmuşlardır. (Ahmed, V, 235; Heysemî, IX, 22)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile âhirette buluşabilmek, Oʼnun şefaat-i uzmâsına nâil olabilmek, Havz-ı Kevserʼinden içebilmek, Livâüʼl-Hamd adlı sancağı altında toplanmak, Oʼnun güzel şâhitliğine nâil olmak istiyorsak, bugün Oʼnunla gücümüz nisbetinde;

  • Hâl ve amel beraberliği,
  • Hissiyat ve fikriyat beraberliği,
  • Gâye ve istikâmet beraberliği içinde olmaya gayret göstermeliyiz.

Nitekim sahâbe-i kirâm da, Allah Rasûlüʼne bu şekilde tâbî olarak gökteki yıldızlar gibi güzîde şahsiyetler hâline geldiler.

Unutmayalım ki;

–Bugün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i ne kadar yakından tanıyabilirsek, yarın Mahşer’de O da bizleri o kadar tanır.

–Gönüllerimiz ne kadar O’nu görecek kıvamda olursa, O da bize o nisbette şefkatle nazar kılar.

–O’nun gönüllere hayat veren çağrısını ne kadar can kulağıyla duyar ve O’nun nurlu yoluna ne kadar uyarsak, O da bizi o kadar himâyesine alır, ikramlarıyla âbâd eder.

Peygamberlerin bile işledikleri zellelerin ve tebliğ vazifelerindeki kusurlarının derdine düşüp kendisinden medet isteyeceği Mahşer gününde Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin şefkat kanatları altında huzur bulmak istiyorsak; bugün hâlimizle, kālimizle, ahlâkımızla Oʼna benzemeye, böylece Oʼna mânen yakın olmaya gayret etmeliyiz.

KALPLER ARASINDA HAKİKİ BİR MUHABBET

Unutmayalım ki kalpler arasında hakîkî bir muhabbet bağı varsa, zaman ve mekân bakımından uzaklığın bir ziyânı yoktur. Fakat bunun aksine, gönüller birbirinden uzaksa, zâhiren yakın olmanın da bir faydası yoktur. Nitekim bu hâli ifade sadedinde;

“Yemen’deki yanımda, yanımdaki Yemen’de!” tâbiri meşhur olmuştur.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de bir gün Yemen tarafına doğru dönmüş ve Veysel Karanî Hazretleri’ne izâfeten;

“Ben Yemen’den gelen nefes-i Rahmânî’yi duyuyorum.” buyurmuşlardır. (Taberânî, Kebîr, VII, 52/6358)

Yine hırka-yı saâdetlerini Yemen’deki Veysel Karanî Hazretleri’ne göndererek;

“Bunu giysin ve ümmetime duâ etsin.” buyurmuşlardır. (Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 223-225)

Bizler de Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in 14 asır sonra gelmiş olan uzak diyarlardaki ümmeti olsak da, hâlimiz ve ahlâkımız bakımından O’nunla ne kadar berabersek, O’na o kadar yakınız demektir.

PEYGAMBERİMİZE EN YAKIN OLANLAR

Nitekim Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“İnsanlardan bana en yakın olanlar, kim ve nerede olurlarsa olsunlar, Allâh’a karşı takvâ sahibi olan müttakîlerdir.” buyurmuşlardır. (Ahmed, V, 235; Heysemî, IX, 22)

Bu itibarla hayatta hiçbir şey, bize Efendimiz’i unutturmamalı. İnsan, hakîkî mânâda sevdiği birini unutabilir mi? Bilâkis, her fırsatta onu yâd eder. Vefâlı bir insan, ufak bir iyiliğini gördüğü kimsenin dahî muhabbetini ömrü boyunca kalbinde taşır. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ise, bize hiçbir fânînin yapamayacağı kadar büyük bir iyilikte bulunmuştur. Zira O, bizim ebedî saâdet rehberimiz, en büyük gönül servetimizdir.

Dolayısıyla O’na, hiç bitmeyecek bir şükran borcumuz olduğunu, aslâ hatırımızdan çıkarmayalım. Salevât-ı şerîfeye devam ederek O’nunla kalbî râbıtamızı her dâim canlı tutalım. Zira Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Kim bana salât ü selâm getirmeyi unutursa Cennet’in yolunu şaşırır.” buyuruyor. (İbn-i Mâce, İkāmet, 25)

Yine Efendimizʼin sünnetlerine ittibâ ederek, Oʼnunla fiilî irtibâtımızı da sağlam tutalım. Bu hususta da şu nebevî îkâzı unutmayalım:

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir defasında;

“–Ümmetimin hepsi Cennetʼe gireceklerdir. Ancak imtinâ edenler (istemeyenler) müstesnâ!” buyurmuşlardı.

Bunun üzerine ashâb-ı kirâm hayretle:

“–Cennetʼe girmeyi kim istemez ki?” dediler. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdular:

“–Bana itaat eden Cennetʼe girer. Kim de bana âsî olursa, o Cennetʼe girmeyi istememiş demektir.” (Buhârî, İʻtisam, 2)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2023 – Ekim, Sayı: 452

İslam ve İhsan

ALLAH'A YAKIN OLAN KULLAR

Allah'a Yakın Olan Kullar

ALLAH’A YAKIN OLANLAR KİMLERDİR?

Allah’a Yakın Olanlar Kimlerdir?

PEYGAMBERİMİZE YAKIN OLAN SAHÂBELER

Peygamberimize Yakın Olan Sahâbeler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.