Peygamberimiz Ayakta Bevl Etmiş midir?

Dr. Murat Kaya, "Peygamberimiz ayakta bevl etmiş midir?" sorusunu cavaplıyor...

Huzeyfe bin Yemân (r.a) şöyle buyurur:

Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’le birlikte yürüyorduk. Bir kavmin duvar arkasındaki süprüntülüğüne vardılar ve herhangi birinizin ayakta duruşu gibi ayakta durarak tuvalet yapmaya başladılar. Ben kendisinden uzaklaşmak istedim. Bana işaret ettiler. Yanlarına vardım ve işlerini bitirinceye kadar (kendilerini gizlemek için) arkalarında durdum.” (Buhârî, Vudû’, 61)

BU HADİSTEN NE ANLAMALIYIZ?

Efendimiz (s.a.v) küçük abdest bozarlarken ön taraflarına duvarı almış, arka taraflarına da yakın sahâbîsi Huzeyfe (r.a)’ı siper edinerek insanların gözünden gizlenmişlerdi.

Bu hadisten, kişinin zaruret hâlinde edep yerlerini göstermeden arkadaşının yanında küçük abdest bozabileceği anlaşılıyor. Büyük abdest bozarken avret yeri iki taraftan da açıldığı için bunu birinin yanında yapmak zordur. Dolayısıyla büyük abdest bozarken kimsenin görmediği bir yere gitmek gerekir.

Efendimiz (s.a.v) normalde uzak bir yere gider ve insanların nazarından gizlenirlerdi. Ama bu sefer müslümanların maslahatlarıyla meşgulken vakit uzamış, uzaklara gitmeye zaman kalmamıştı. Bu sebeple câiz olan bir davranışa yöneldiler.

Allah Rasûlü (s.a.v) burada ayakta abdest bozmuşlardır. Bunun sebebi oturarak abdest bozmaya şartların müsait olmaması ve ayakta tuvalet yapmanın da câiz olduğunu göstermektir. Kişi üzerine necâset sıçratmadığı müddetçe zaruret hâlinde ayakta da abdest bozabilir. Ancak Efendimiz (s.a.v)’in âdetleri küçük abdestlerini de umumiyetle oturarak bozmaları idi. Çünkü tuvaleti oturarak yapmak, hem avret mahallini örtmek, hem de idrardan korunmak açısından daha münasiptir.

İslam ve İhsan

AYAKTA İDRAR YAPMANIN HÜKMÜ NEDİR?

Ayakta İdrar Yapmanın Hükmü Nedir?

AYAKTA BEVLETMENİN HÜKMÜ NEDİR?

Ayakta Bevletmenin Hükmü Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • En sağlıklı küçük abdest bozma şekli çömelerek yapılandir

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.