Ayakta Bevletmenin Hükmü Nedir?

Ayakta idrar yapmanın (bevletmenin) hükmü nedir? Ayakta bevletmek günah mıdır? Kabir azabına sebep olur mu? Cevabını Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Hamdi Yıldırım veriyor...

Oturarak bevl etmek farz değildir. Ancak hem sıhhat bakımından hem de necasetin sıçramaması açısından oturarak bevl etmek daha uygundur.

İdrardan gereği gibi korunmak için şu tedbirler alınmalıdır:

1. İdrar sıçramasını önlemek için bir çukurun tam ortasına ya da tuvalet deliğinin tam ortasına yapılmalıdır. (En iyisi oturarak idrar yapmaktır)

"Sizden biriniz idrar yapmak istediği zaman, idrarı için müsait bir yer bulsun." (1).

Bu sebeble banyoda yıkanırken idrar yapmak mekruh görülmüştür Redd-ül Muhtar’ da şu kayıt vardır:

''Kendi abdest aldığı yere bevl etmesi mekruhtur.''(2)

Ebu Davud' tan nakledilen bir hadis şöyledir.

''Sakın biriniz hamamda yıkandığı yere bevletmesin (idrar yapmasın), çünkü umumiyetle vesvese bundan doğar.''

Bu hüküm idrara akacak yol olmadığı ve zemin sert olduğu zamanki durumdur. Banyo yapan kimse, idrardan üzerine bir şey sıçradığını zanneder ve bundan vesvese alır. Rüzgara karşı idrar yapmak da böyledir.

Bu arada şunu da hatırlatalım: Klozet denilen alafranga tuvaletlere ayakta olmamak şartı ile idrar yapmanın bir mahsuru olmaması gerekir, fakat bu tuvaletlere oturarak, bağırsakların tam boşalaması sağlanamadığından, hele umumi yerlerdeki klozetler veneryen hastalıkları (cinsel yoldan bulaşan, zührevi hastalıklar) bulaştırma bakımından mahzurludur.

2. Ayakta idrar yapmamalıdır. Özürsüz olarak ayakta idrar yapmak mekruhtur. Bu hususta Peygamberimiz (a.s.m) şöyle buyurur:

Hz.Aişe (r.anha): ''Kendisine Kur’ân nâzil olmaya başlandığından beri, Resulullah (a.s.m) ayakta bevl etmemistir.'' (3).

Yine İmam Ahmed’ in,Tirmizi’ nin (Cilt:1, Sayfa: 226), Nesâi’ nin (307 nolu hadis-i şerif) ve ibn-i Mace’ nin tahric ettiği hadiste Aişe (r.anha) demiştir ki:

"Size Nebiyy-i Azam’ (a.s.m)'ın ayakta bevl ettiğini kim haber verirse inanmayın, mutlaka oturarak abdest bozardı." (4).

Abdullah İbn-i Mesud (r.a) şöyle rivayet etmiştir: "Şüphesiz ki ayakta abdest bozmanda cefadandır.'' (5)

Hz.Cabir’ den (r.a): “Rasûlullah (a.s.m) ayakta idrar yapmayı yasakladı.'' (6)

Bazı âlimler de ayakta yapmayı caiz görmüştür ve ayakta idrar yapmaya ruhsat vermişlerdir. Dayandıkları isnat şu hadistir:

Hz. Huzeyfe’den (r.a) ''Bir gün Peygamber (a.s.m) bir kavmin çöplüğüne vardı ve oraya bevletti." (7).

Ayakta idrar yapmayı mekruh gören ulemâ, bu hadis-i şerif karşısında şu tevili yapmışlardır:

1. Kadı İyaz’ın beyanına göre uzun zaman oturan Efendimiz’ i (a.s.m) bevli sıkıştırmış ve uzağa gidememiş, hemen ayakta bevlini yapmıştır.

2. Resulullah (a.s.m) dizindeki veya belindeki bir hastalıktan dolayı idrarını ayakta yapmıstır.

3. Çöplükte (oturmak için) müsait bir yer bulamamıştır.

4. Bir ihtimal de, ayakta idrar yapmanın caiz olduğunu göstermek için yapmıştır.

Bu hadis-i şeriflerden çıkarılan sonuçlara göre, ayakta idrar yapmak mekruhtur. Bu mekruhiyet kerahet-i tahrimiyye olmayıp kerahat-i tenzihiyyedir.

Çömelerek idrar yapmanın tıbbi yararı şöyledir:

Çömelince karın kasları kasılır, dizler karına tazyik yaparlar; dolayısıyla mesane baskı altında kalır. İşeme sonucunda mesane tam boşaldığından mesanede artık idrar kalmaz. Mesane tam boşalır. Bu ise idrar yolları ve mesane taşlarının oluşmasını önlediği gibi, prostat hastalığı olanlarda şikayetlerin azalmasında da etkili olur. Çömelerek idrar yaparken hafif sol tarafa meyil edilmelidir.

Dipnotlar:

1-Müsned; İmam Ahmed Ebu Davud Sünen 3 nolu hadis-i şerif

2- Redd-ül Muhtar Sh.593

3-Sünen-i Ebu Davud 1/93

4-Sünen-i Tirmizi Cild 1 Sh. 112

5-İbn-i Mace, Hadis No:300

6-Sünen-i Tirmizi C:1 Sh. 19/20

7-Tirmizi C:1, Sh. 19.

İslam ve İhsan

AYAKTA SU İÇMENİN ZARARLARI

Ayakta Su İçmenin Zararları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.