Peygamber Efendimiz’in Hoşlanmadığı Davranışlar

Peygamber (s.a.s.) Efendimiz neyi sevmezdi ve nelerden hoşlanmazdı? Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in hoşlanmadığı davranışlar hangileridir?

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hoşlanmadığı davranışlardan bazıları şunlardır:

PEYGAMBERİMİZİN HOŞLANMADIĞI DAVRANIŞLAR

Kara Kadının Oğlu Denince

Ma’rûr bin Süveyd şöyle der:

Ben, Ebû Zer (r.a)’ı üzerinde değerli bir elbise ile gördüm. Aynı elbiseden kölesinin üzerinde de vardı. Kendisine bunun sebebini sordum; Ebû Zer, Rasûlullah (s.a.v) zamanında bir adama sövdüğünü ve onu annesinden dolayı ayıpladığını anlattı. Bunun üzerine Nebî (s.a.v) ona şöyle buyurmuş:

“Sen, kendisinde câhiliye huyu bulunan bir kimsesin. Onlar sizin hizmetçileriniz ve aynı zamanda kardeşlerinizdir. Allah onları sizin himayenize vermiştir. Kimin himayesinde bir kardeşi varsa, kendi yediğinden ona yedirsin, giydiğinden de giydirsin. Onlara üstesinden gelemeyecekleri şeyleri yüklemeyiniz. Şayet yükleyecek olursanız kendilerine yardım ediniz.” (Buhârî, Îmân 22, Itk 15; Müslim, Eymân 40. Ayrıca bk. Buhârî, Edeb 44; Ebû Dâvûd, Edeb 124; Tirmizî, Birr 29; İbni Mâce, Edeb 10)

Ebû Zer (r.a)’in annesi yüzünden ayıpladığı kişinin Bilâl-i Habeşî olduğu söylenir. Hz. Bilâl, zencî bir anadan doğmuştu. Ebû Zer ona bir kızgınlık ânında “Ey kara karının oğlu!” demişti. Hâlbuki İslâm, bir insanı ırkından ve renginden dolayı kınayıp ayıplamayı kesinlikle yasaklamıştır. Bu sebeple Efendimiz Ebû Zer’e kızdı.

Kur’ân Gelince

Hz. Ömer, elinde bir kısım Tevrât parçaları ile Allah Rasûlü (s.a.v)’e gelip şöyle dedi:

“–Ey Allah’ın Rasûlü! Zurayk oğullarından bir arkadaşımdan alıp getirdiğim bir kısım Tevrat.”

Hemen Allah Rasûlü (s.a.v)’in yüzünün rengi değişti. Bunun üzerine ezân rüyasında kendisine gösterilen Abdullah bin Zeyd, Hz. Ömer’e:

“–Allah senin aklını başından mı aldı? Allah Rasûlü (s.a.v)’in rengine bak, nasıl kızardı?” dedi. Bunun üzerine Ömer kendini şöyle demekten alamadı:

“–Rab olarak Allah’ı, din olarak İslâm’ı, peygamber olarak Muhammed’i, önder olarak Kur’ân’ı kabul edip hoşnut olduk.”

Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.v) çok memnun oldu ve üzüntüsü gitti ve şöyle buyurdu:

“–Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, eğer Mûsa aranızda olup da beni terk edip ona uysaydınız, apaçık bir sapıklığa düşerdiniz. Ümmetler içinde siz benim nasibimsiniz, peygamberler içinde ben de sizin nasibinizim.” (Heysemî, Mecma’, I, 174)

İbadette Aşırılık

Enes bin Mâlik (r.a) anlatıyor:

Sahâbeden üç kişilik bir grup Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in nâfile ibadetlerini sormak üzere Peygamber hanımlarının evlerine geldiler. Kendilerine Efendimiz’in ibadetleri bildirilince, onlar bunu azımsar gibi oldular ve:

“–Allah’ın Rasûlü nerede biz neredeyiz? Onun geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmıştır” dediler. İçlerinden biri:

“–Ben dâimâ bütün geceleri namaz kılarak geçireceğim” dedi. Bir diğeri:

“–Ben de hayatım boyunca gündüzleri oruç tutacağım ve oruçsuz gün geçirmeyeceğim” dedi. Üçüncü sahâbî de:

“–Ben de dâimâ kadınlardan uzak kalacağım ve asla evlenmeyeceğim” diye söz verdi. Bir müddet sonra Peygamberimiz geldi ve onlara şöyle buyurdu:

“–Şöyle şöyle diyen sizler misiniz? Sizi uyarıyorum! Allah’a yemin ederim ki, ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve O’na karşı en fazla takvâ sahibi olanınızım. Fakat ben bazen oruç tutuyor, bazen tutmuyorum. Gece hem namaz kılıyor, hem de uyuyorum. Kadınlarla da evleniyorum. Benim sünnetimden yüz çeviren kimse benden değildir.” (Buhârî, Nikâh 1; Müslim, Nikâh 5. Ayrıca bk. Nesâî, Nikâh 4)

Diğer rivayette Âişe (r.a) şöyle anlatır:

Allah Rasûlü (s.a.v) onlara, güçlerinin yeteceği bir amel emrettiği zaman (daha fazlasını isteyerek) şöyle derlerdi:

“–Biz senin gibi değiliz, çünkü Allah senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını bağışlamıştır.”

Hz. Peygamber (s.a.v) mübarek yüzünde belli olacak derece öfkelendi. Sonra şöyle buyurdu:

“Allah’tan en çok korkanınız ve O’nu en iyi bileniniz benim.” (Buhârî, Îmân, 13)

Mescid’de Tükürük

Enes (r.a)’den rivayet edildiğine göre, Peygamber (s.a.v) Mescid’in kıble duvarında bir tükürük gördü. Öylesine öfkelendi ki yüzü kıpkırmızı oldu. Bunun üzerine Ensar’dan bir kadın kalkıp o tükrüğü kazıdı ve yerini güzel kokuyla kokuladı.

Allah Rasûlü (s.a.v):

“Bu ne kadar güzel oldu!” buyurdu. (Nesâî, Mesâcîd, 35/726; İbn-i Mâce, no. 762)

Cezada Adalet

Benî Mahzûm kabilesinden hırsızlık yapan bir kadının durumu Kureyşlileri çok üzmüştü. Onlar, “Bu konuyu Rasûlullah (s.a.v) ile kim konuşabilir” diye kendi aralarında müzakere ettiler. Bâzıları, “Buna Peygamberimiz’in çok sevdiği Üsâme bin Zeyd’den başka kimse cesâret edemez” dediler. Üsâme, onların istekleri doğrultusunda Rasûlullah ile konuştu. Bunun üzerine Efendimiz ona:

“–Allah’ın koyduğu cezâlardan birinin tatbik edilmemesi için aracılık mı yapıyorsun?” diye sordu. Sonra ayağa kalktı ve halka şöyle hitap etti:

“Sizden önceki milletler şu sebeple yok olup gittiler: Aralarından soylu, mevki ve makam sâhibi biri hırsızlık yapınca onu bırakıverirler, zayıf ve kimsesiz biri hırsızlık yapınca da onu hemen cezâlandırırlardı. Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı, elbette onun da elini keserdim.” (Buhârî, Enbiyâ, 54; Müslim, Hudûd, 8, 9; Ebû Dâvud (no. 4373-4)

Başka bir rivayet: Üsâme Peygamber (s.a.v) ile konuşunca Efendimiz’in yüzünün rengi birden attı ve şöyle buyurdu:

“–Allah’ın hadlerinden (cezalarından) bir had husûsunda mı şefaat ediyorsun?”

Üsâme hemen şöyle dedi:

“–Ey Allah’ın Rasûlü! Benim için bağışlanma dile!” (Buhârî, Megâzî 53; Nesâî, Kat’u’s-sârik, 6, VIII, 72-74)

Erkeğin Kadın Giysisi Giymesi

Hz. Ali (r.a) şöyle anlatır:

Rasulullah (s.a.v)’e, saf ipekten dokunmuş çizgili bir elbise hediye edilmişti. Onu bana gönderdi. Ben de elbiseyi giyip yanına vardım. İpek elbi­seyi üzerimde görünce yüzünden öfkelendiğini anladım. Sonra:

“Ben onu sana giyesin diye göndermedim” buyurdu ve o el­biseyi hanımıma vermemi emretti. Ben de onu akrabam olan hanımlara paylaştırdım. (Buhârî, Hibe, 27; Nafakât 11; Libâs 30; Müslim, Libâs, 19; Ebû Dâvud, Libâs, 7/4043; Nesâî, Zînet, 84/2)

Boyanmak

Enes b. Malik (r.a) şöyle anlatır:

Bir adam üzerinde (za’ferân) sarılığı olduğu hâlde Rasûlullah (s.a.v)’in yanına girdi. Peygamber (s.a.v), yüzünde hoşlanmadığı bir şey bulunan kişiye nadiren bakardı (yani yüzüne vurmazdı). Adam çıkınca şöyle dedi:

“Şuna söyleseniz de yüzündeki o boyayı yıkasa” (Ebû Dâvud, Tereccül, 8/4182)

Ebû Saîd el-Hudrî (r.a) şöyle der:

Rasûlullah (s.a.v) örtünme çağına girmiş bir genç kızdan daha hayâlı idi. Hoşlanmadığı bir şey gördüğünde bunu yüzüne bakınca anlardık. (Buhârî, Menâkıb 23, Edeb 72, 77; Müslim, Fezâil 67)

Resimli Örtü

Hz. Âişe (r.a) şöyle der:

Evimin sofasını üzerinde resimler bulunan bir perde ile ayırdığım gün Rasûlullah (s.a.v) bir seferden dönmüştü. Resimli örtüyü görünce yüzü renkten renge girdi ve onu çekip kopardı. Sonra da bana şunları söyledi:

“–Âişe! Kıyamette insanların en şiddetli azâb görenleri, yaptıklarını Allah’ın yarattığına benzetenlerdir.” (Buhârî, Libâs 91; Müslim, Libâs 91-92)

Efendimiz’in, üzerinde koç resmi bulunan bir kalkanı vardı. Tasvirden hoşlanmadığı için bu resmi kazıttı. (İbn-i Sa’d, I, 479)

“Kim O?” Deyince

Câbir (r.a) diyor ki; “Rasûlullah (s.a.v)’e geldim ve kapısını çaldım. Rasûl-i Ekrem:

«–Kim o?» dedi.

“–Benim” diye cevap verdim. Allah Rasûlü:

«–Benim, benim!» diye tekrar etti. Gâliba bu cevaptan hoşlanmamıştı.” (Buhârî, İsti’zân, 17)

Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Ben, uzatmayı arzu ederek, namaza dururum da, bir çocuğun ağlamasını işitir, onun annesine güçlük çıkarıp üzmekten hoşlanmadığım için, namazı kısa keserim.” (Buhârî, Ezân 61, 163; Ebû Dâvûd, Salât 123; İbni Mâce, İkâme 49)

Ölen İçin Ağlamak

Ebû Bürde şöyle der:

(Babam) Ebû Mûsâ el-Eş’arî hastalandı ve başı hanımlarından birinin kucağında iken bayıldı. Bunun üzerine hanım, bir çığlık atıp yüksek sesle ağlamaya başladı. Fakat Ebû Mûsâ, kadını bundan men edecek durumda değildi. Ayılınca:

“–Rasûlullah (s.a.v)’in hoşlanmayıp uzak kaldığı şeyden ben de hoşlanmam ve uzak olurum. Rasûlullah (s.a.v) vâveylâcı, saçını yolan, üstünü başını yırtan kadınlardan uzaktı” diye hanımını ikaz etti. (Buhârî, Cenâiz 37, 38; Müslim, İmân 167)

Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Ölenin arkasından yüzünü gözünü tırmalayan, yakasını paçasını yırtan, Câhiliye insanı gibi bağıra - çağıra ağıt yakıp kendisine beddua eden, bizden, bizim yolumuzu izleyenlerden değildir.” (Buhârî, Cenâiz 36, 38, 39, Menâkıb 8; Müslim, İmân 165)

Sabah Namazına Kalkmamak

Peygamber Efendimiz’in yanında bir adamın sabaha kadar uyuduğu ve namaz kılmadığı söylendiğinde, bundan hoşlanmadı ve:

“–Bu adamın kulağına şeytan bevletmiştir” buyurdu. (Buhârî, Teheccüd, 13)

Yardımlaşma

Allah Rasûlü (s.a.v) bir kimsenin kendisini arkadaşlarından farklı görmesini sevmezdi. Bir sefer esnâsında ashâbına koyun kesip pişirmelerini emretmişti. Ashâbından biri; “Yâ Rasûlallah, onu ben keseyim.” dedi. Başka biri; “Yâ Rasûlallah, yüzmesi de benim vazifem olsun.” dedi. Bir başkası da; “Yâ Rasûlallah, pişirmesi de bana âit olsun.” dedi. Rasûl-i Ekrem Efendimiz de:

“–O hâlde odunu toplamak da bana âit olsun.” buyurdu. Sahâbîler; “Yâ Rasûlallah! Biz onu da yaparız, senin çalışmana gerek yok.” dedilerse de Peygamberimiz:

“–Sizin benim işimi de yapabileceğinizi biliyorum. Fakat ben, size göre imtiyazlı bir durumda bulunmaktan hoşlanmam. Çünkü Allah Teâlâ kulunun, arkadaşları arasında imtiyazlı durumda olmasını sevmez.” buyurdu. (Kastallânî, I, 385)

Cemeatteki Dağınıklık

Câbir bin Semüre (r.a) şöyle demiştir:

Rasûlullah (s.a.v) bir gün mescide girdi. Cemaat ayrı ayrı halkalar hâlinde oturuyordu. Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.v):

“–Sizi niçin böyle dağınık halde görüyorum” buyurdu.

Hz. Peygamber bu sözü söylerken birliği seviyor ayrı­lıktan nefret ediyor intibaını vermek istiyor gibiydi. (Ebû Dâvûd, Edeb, 14/4823-24)

Hayvanı Dağlamak

Nebî (s.a.v), yüzüne damga vurulmuş bir merkebin yanından geçti. Bunun üzerine:

“Bu hayvanın yüzünü dağlayana Allah lânet etsin!” buyurdu. (Müslim, Libâs 107; Ebû Dâvûd, Libâs 52)

Ehli Kitaba Haksızlık

İrbâz bin Sâriye (r.a) anlatıyor:

Rasûlullah (s.a.v) ile Hayber Kalesi’ne indik. Beraberinde ashabından başka kimseler de vardı. Hayber’in lideri cebbâr, mütekebbir birisi idi. Allah Rasûlü’ne gelerek:

“–Ey Muhammed! Sizin eşeklerimizi kesmeye, meyvelerimizi yemeye, kadınlarımızı dövmeye hakkınız var mı?” dedi. Rasûlullah Efendimiz gadaplanarak:

“–Ey İbn-i Avf, atına bin ve şöyle nidâ et: «Haberiniz olsun, cennet sâdece mü’minlere helâldir, namaz kılmak üzere toplanın!»”

Cemaat toplandı. Rasûlullah (s.a.v) onlara namaz kıldırdı. Sonra da kalkıp şunları söyledi:

“–Sizden biri, (rahat) koltuğuna kurulup Allah’ın, Kur’ân’dakilerin hâricinde haramlarının bulunmadığını mı zannediyor? Haberiniz olsun, vallahi ben nasihatte bulundum, (Kur’ân’da olmayan bazı şeyler) emrettim, birçok şeyleri de yasakladım. Bunlar, Kur’ân’ın bir misli kadar, belki de daha fazladır. Allah Teâla hazretleri, Ehl-i Kitab’ın evlerine izinsiz girmenizi helal kılmamıştır. Kadınlarını dövmenizi, borçları (olan cizyeyi) verdikten sonra meyvelerini yemenizi de helal kılmamıştır.” (Ebû Dâvûd, Harâc 31-33/3050)

Kur’ân’ı Tartışmak

Abdullah bin Amr bin Âs (r.a) şöyle anlatır:

Bir kavim Allah Rasûlü (s.a.v)’in kapısının önünde Kur’ân hakkında tartışıyorlardı. Rasûlullah (s.a.v), yüzünün rengi değişmiş bir halde çıkıp şöyle buyurdu:

“Ey kavmim! İşte bu yüzden milletler helak olmuşlardır. Kur’ân (âyetleri) birbirini tasdik eder, siz onun bazı (âyetlerini) bazı âyetleri ile yalanlamayın!” (Heysemî, Mecma’, I, 171)

İnfakta Cömertlik

Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’den bir şey istendiğinde, şâyet yanında yoksa, borçlanır ve ihtiyaç sâhibini memnûn ederek gönderirdi. Birgün böyle biri Peygamberimiz’e gelerek bir şeyler istedi. Allah Rasûlü; “Yanımda sana vereceğim bir şey yok, git benim nâmıma satın al, mal geldiğinde öderim.” dedi. Efendimiz’in sıkıntıya girmesine gönlü râzı olmayan Hz. Ömer:

“–Yâ Rasûlallah! Yanında varsa verirsin, yoksa Allah seni gücünün yetmeyeceği şeyle mükellef kılmamıştır” dedi.

Allah Rasûlü (s.a.v)’in Hz. Ömer’in bu sözlerinden hoşnut olmadığı yüzünden belli oldu. Bunun üzerine Ensâr’dan biri:

“–Anam babam sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! Ver! Arşın sâhibi azaltır diye korkma!” dedi. Bu sahâbînin sözleri Efendimiz’in çok hoşuna gitti, tebessüm etti ve:

“–Ben de bununla emrolundum” buyurdu. (Heysemî, X, 242)

Fakir Müslümanları Görünce

Cerir bin Abdullah (r.a) şöyle anlatır:

“Bir gün erken vakitlerde Rasûlullah (s.a.v)’in huzûrunda idik. O esnâda Mudar kabilesinden, kaplan derisine benzeyen alaca çizgili elbise ve abalarını delerek başlarından geçirmiş, neredeyse çıplak vaziyette olan, kılıçlarını kuşanmış bir topluluk çıkageldi. Onları bu derece fakir görünce Allah Rasûlü’nün yüzünün rengi değişti. Hemen evine girdi. Sonra da çıkıp Bilâl’e ezân okumasını emretti, o da okudu. Sonra Bilâl kâmet getirdi ve Efendimiz namaz kıldırdı. Akabinde bir hutbe îrâd ederek şu âyet-i kerîmeyi okudu:

«Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan zevcesini var eden ve ikisinden pek çok kadın ve erkek meydana getiren Rabbiniz’e hürmetsizlikten sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir.» (en-Nisâ, 1)

Sonra da şu âyeti okudu:

«Ey îmân edenler! Allah’tan korkun, herkes yarın için ne hazırladığına baksın!..» (el-Haşr, 18)

Daha sonra:

«–Her bir fert altınından, gümüşünden, elbisesinden, bir ölçek bile olsa buğdayından, hurmasından sadaka versin. Hatta yarım hurma bile olsa sadaka versin!» buyurdu.

Bunun üzerine Ensâr’dan bir adam, ağırlığından dolayı neredeyse kaldırmaktan âciz kaldığı, hatta kaldıramadığı bir torba getirdi. Ahâlî birbiri peşine sökün edip sıraya girmişti. Sonunda yiyecek ve giyecekten iki yığın oluştuğunu gördüm. Baktım ki Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in yüzü gülüyor, sanki altın gibi parlıyordu…” (Müslim, Zekât, 69)

Kaynak: Murat Kaya, Altınoluk Dergisi, Sayı: 254

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN SEVMEDİĞİ ŞEYLER

Peygamber Efendimiz’in Sevmediği Şeyler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.