Peygamber Efendimiz Ailesine Nasıl Yardımcı Olurdu?

Peygamber Efendimiz (s.a.v) ailesine nasıl yardımcı olurdu? Prof. Dr. Ömer Çelik anlatıyor...

“Allah Resûlü de bir beşerdi. Elbisesini diker, koyunlarını sağar, kendi işlerini yapardı.” (İbn-i Hanbel, VI, 256)

Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- hayat sâhibi her canlıya hizmet etmekten dolayı ecir alınacağını haber vermiş (Bûhârî, Şirb, 9) ve kendisi de Allah’ın mahlûkâtına elinden gelen her türlü hizmeti yapmıştır. Durum böyle olunca onun âilesine karşı nasıl şefkat ve yardım hisleriyle dolu olduğunu anlamak zor değildir. Çünkü o, kadınlara Allah’ın emâneti gözüyle bakmış, bu emânetlere son derece titiz ve nâzik davranmıştır. Hanımları onun etrafında pervâne olmalarına rağmen yine de kendi işini bizzat yapmaya çalışmış; elbiselerini temizlemiş, koyunlarını sağmış, yırtığını yamayıp söküğünü dikmiş, ayakkabılarını tamir etmiş, evini süpürmüş, devesini bağlayıp yemini vermiş, çarşıdan aldığı eşyayı bizzat taşıyarak kimseye yük olmak istememiştir.

Hz. Âişe’ye muhtelif zamanlarda, Resûlullah -aleyhisselâm-’ın evindeki hayatı nasıldı, diye sorduklarında şu cevapları vermiştir:

– O, evinde sizler gibi ayakkabısını tamir eder, elbisesini dikip yamardı. (İbn- i Hanbel, VI, 106)

– Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- de bir beşerdi. Elbisesini diker, koyunlarını sağar, kendi işlerini yapardı. (İbn-i Hanbel, VI, 256)

– Âilesinin hizmetinde bulunurdu. Namaz vakti gelince de namaza giderdi. (Buhârî, Ezân, 44, Nefekât, 8; Tirmizî, Kıyâmet, 45)

Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in hanımlarına yardımcı olmasını ve onları memnun etmesini anlatan pek çok rivayet mevcuttur. Bunlardan bazıları şöyledir:

 Fahr-i Kâinât -sallallahu aleyhi ve sellem- Hayber dönüşünde hanımı Safiyye vâlidemiz için bineğinin terkisine bir örtü sererek onun rahatını temin etmiştir. Sonra devesinin yanında çömelip dizini dayayarak Safiyye -radıyallahu anhâ-’nın kolayca deveye binmesine yardımcı olmuştur. (Bûhârî, Cihad, 102; Müslim, Nikâh, 464)

Yine bir hac seferi esnâsında Safiyye vâlidemizin devesi diz üstü çökerek onu düşürünce ağlamaya başlamıştı. Resûl-i Ekrem Efendimiz onu sakinleştirerek kendi eliyle gözyaşlarını sildi. (Muhibbuddîn et-Taberî, es-Semtü’s-semîn, s. 143)

Âişe -radıyallahu anhâ- Peygamber Efendimiz’in mutfak işlerinde kendisine yardımcı olduğu bir hâdiseyi şöyle anlatır:

– Ben Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- ile birlikte evde oturuyordum. Babam Ebû Bekir bize bir koyun paçası hediye etti. Onu Allah Resûlü ile beraber karanlıkta parçaladık.

Dinleyenlerden birisi:

– Sizin lâmbanız yok muydu, diye sordu.

Hz. Âişe:

– Eğer yanımızda lâmbaya koyacak yağımız olsaydı şüphesiz onu katık yapar yerdik, cevâbını verdi. (Bkz. Ahmed, VI, 217; İbn-i Sa’d, I, 405)

Fahr-i Kâinât Efendimiz evindeyken çocukların bakımına da yardımcı olmuştur. Kızı Hz. Fâtıma’nın evinde kaldığı bir gün, önce Hasan sonra da Hüseyin su istemişlerdi. Allah Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- derhal kalkıp önce Hasan’a sonra da Hüseyin’e su verdi. Bundan Hasan’ı daha çok sevdiği hükmüne varmak isteyen Fâtıma’ya da:

“– Hayır, ilk defa Hasan istedi” dedi. Sonra da:

“− Bağış ve ihsanlarda çocuklarınıza eşit davranın! Şayet birisini üstün tutacak olsaydım kızları üstün tutardım.” buyurdu. (İbn-i Hacer, el-Metâlibu’l-âliye, IV, 69; Heysemî, IV, 153)

Ali -radıyallahu anh- da buna benzer bir hâdiseyi şöyle anlatır:

Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bize gelmişti. Hüseyin içecek bir şey istedi. Allah Resûlü kalkarak bizim koyunun yanına vardı ve onu sağdı. O esnâda Hasan onun yanına varıp süt içmek istedi, ancak Resûlullah ondan önce Hüseyin’e verdi. Fâtıma:

– Yâ Resûlallah, sanki Hüseyin’i daha çok seviyorsunuz, deyince:

“– Hayır, o daha önce istemişti” buyurdu. (İbn-i Hanbel, I, 101)

Yine bir gün Efendimiz, torunu Ümame’yi yanına çağırmış, gözünün kenârında kir olduğunu görünce onu bizzat silmiş ve temizlemiştir. (İbn-i Sa’d, VIII, 233)

Âişe -radıyallahu anhâ- şöyle anlatıyor:

Üsâme bin Zeyd kapının eşiğine takılıp düşmüştü. Yüzünde yara açıldı ve kanamaya başladı. Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- hemen ilgilenip bana:

“– Çocuğun yüzünü temizleyiver!” dedi.

Ben biraz tiksinir gibi oldum. Bunun üzerine kendisi kalktı, kanı temizledi ve su serperek Üsâme’nin yüzünü yıkadı. Sonra da dedi ki:

“– Üsâme kız olmuş olsaydı onu zînet eşyaları ile süsler, güzel elbiseler giydirir ve câzibeli hâle getirirdim.” (İbn-i Mâce, Nikâh, 49; İbn-i Sa’d, IV, 61-62)

Âzâd ettiği kölesi Zeyd bin Hârise’nin oğlu olan Üsâme, Efendimiz’in muhabbetine mazhar olmuş ve “Hıbbü’n-Nebî: Hz. Peygamber’in çok sevdiği kimse” ünvânıyla yâdolunmuş bir sahâbîdir. Ömrü boyunca İslâm ordularının başında Allah’ın dînini yaymak için cihâd etmiştir. Allah Resûlü’nün Üsâme’ye olan sevgisi biraz da ona babalık yapmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü Zeyd -radıyallahu anh- şehid olmuştu. Fahr-i Kâinât Efendimiz şehid olan bu aziz sahâbîsinin emânetlerini kendi evlatları gibi sâhipleniyor ve muhâfaza ediyordu.

Allah Resûlü âilesine her türlü yardımda bulunmasına rağmen günümüzde bu sünnete gereği kadar titizlik gösterilmemektedir. Âilesine yardım etmeyi kılıbıklık sayan ve bunu bir haysiyet meselesi yapan kimseler bilmelidir ki bir kimsenin âilesine yardım etmesi, utanılacak bir şey değil, aksine Fahr-i Kâinât Efendimiz’in sünnetidir. Yani bir erkek hanımına ne kadar çok yardımcı olursa sünnete o kadar çok ittibâ ediyor demektir. “Kadınlar yüz vermeye gelmez, onlara acımayacaksın” şeklindeki anlayış gerçek bir Müslüman tavrı olamaz. Ancak bir erkeğin, hanımının meşru olmayan isteklerine ve hayat tarzına itiraz etmeyerek her dediğini yapması da yerilen bir tavırdır.

Kaynak: Üsve-i Hasene, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.