'Osmanlı'nın İlk Kadısı' Dursun Fakih'in Türbesine Ulaşımın Sağlandığı Yol Düzenlendi

Osmanlı Devleti'nde kuruluşun nişanesi kabul edilen ilk hutbeyi okuyan, devletin ilk kadısı olan Dursun Fakih'in Bilecik'in Söğüt ilçesinde bulunan türbesine ulaşımın sağlandığı yol, son dönemde yapılan çalışmalarla daha iyi bir seviyeye getirildi. Peki Dursun Fakıh kimdir?

Bilecik-Söğüt kara yolunun 20. kilometresinde Küre köyü yol ayrımından 2 kilometre mesafedeki 550 metre rakımlı ihtişamlı bir tepede yer alan türbeye ilçeden ulaşımı sağlayan yol, ilgili kurum ve kuruluşların çalışmalarıyla düzenlendi.

Türbenin çevre düzenlemesi için de bu yaz çalışma başlatılacağı öğrenildi. Çalışmalar tamamlandığında yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sonrası türbeye daha fazla ziyaretçinin gelmesi bekleniyor.

Salgın kısıtlamalarının olmadığı günlerde ziyaretçilerin gelip dua ettiği türbe, eski Türk mezarlarının yöresel şekillerinin bir örneği kabul ediliyor. Dursun Fakih Türbesi'nden temiz ve pussuz bir havada bakıldığında, kuş uçuşu 14,5 kilometre mesafede bulunan Bilecik'teki Şeyh Edebali Türbesi görülebiliyor.

Dursun Fakih Kimdir?

Karaman'da dünyaya gelen ve Osmanlı Devleti'nin kuruluşuna şahitlik etmiş bir Türk bilgini olan Dursun Fakih, tefsir, hadis, fıkıh ilimlerini tahsil etti.

Hocası Şeyh Edebali'nin kızıyla evlenerek damadı, Osman Gazi ile de bacanak olan Dursun Fakih, Eylül 1299'da Karacahisar fethedildikten sonra Osman Gazi adına hutbe okuyup cuma namazını kıldırdı. Böylece hem Osman Gazi'nin hür ve tam istiklal sahibi bir devlet başkanı olduğunu hem de Osmanlı Devleti'nin kurulduğunu dünyaya ilan etti.

Osmanlı'nın ilk imam hatibi ve ilk kadısı, kuruluş döneminin en önemli manevi liderlerinden olan, "Gazavatname" adlı bir eseri de bulunan, Anadolu'da milli birlik ve kültür birliğinin oluşmasına hizmet eden Dursun Fakih, 1327 yılında vefat etti.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.