Osmanlı Neden Uzun Süre Ayakta Kaldı?

Osmanlı neden uzun süre ayakta kaldı? Ne yaptıda 600 yıl gibi uzun bir ömür geçirdi? İşte Osmanlı'yı 600 yıl ayakta tutan sır...

İslâm sosyoloğu ve tarihçisi olan İbn-i Haldun, devletlerin yükseliş ve alçalışları hakkında, üzerinde durduğu coğrafî sebeplerin yanında, hemen hemen akla gelebilecek diğer bütün âmilleri de ortaya koymuştur.

  • Devletleri ve milletleri ayakta tutan etkenler nelerdir?

İbn-i Haldun, İslâmî eserler arasında klasik bir mâhiyet arz eden Mukaddime adlı eserinde bir milletin fizikî ve maddî kuvvet ve kudreti kadar onların ahlâk ve îman gibi mânevî temellerini de uzun uzun tahlil etmiştir. Neticede devletlerdeki doğumla ölüm arasındaki müddetin uzunluk veya kısalığı husûsunda ilk sırayı mânevî faktörlerin teşkîl ettiğini, daha o zamandan, hayret verici bir dirâyetle görüp tespit etmiştir.

Nitekim tarafsız bir şekilde değerlendirildiğinde, milletlerin hayat ve ölümünde mânevî şartların ne kadar ehemmiyetli bir rol oynadığını müşâhede etmek, pek de zor değildir.

  • Osmanlı'yı 600 yıl ayakta tutan sır

Biz de, burada Osmanlı Devleti’nin altı asır devamını sağlayan îman, ahlâk ve bunların eseri olan muhteşem ve mükemmel ictimâî yapının üzerinde durmak istiyoruz. Zira Osmanlı’yı cihanşümûl yapan, onun şa‘şaalı fetihlerini ve asırlarca devam eden sarsılmaz otoritesini besleyen mânevî kaynağı bir nebze tahlîl etmemizin zarûrî olduğu inancındayız. Bu sebeple üstelik bu keyfiyetin şâhidi olarak yerli insanlardan ziyâde birtakım insaf ehli yabancıları tercih etmek yolunu tutuyoruz. Zira asıl fazîlet, düşmanın bile ikrâr ve îtirâfa mecbur kaldığı fazîlettir. Ayrıca Osmanlılar’ın kendilerinden şâhidler gösterilse, belki taraftarlık ve hissîlik gibi bir ithâma mâruz kalınabileceğinden, biz bilhassa yabancıları tercih etmiş bulunmaktayız.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Genç Dergisi, Yıl: 2018 Ay: Mart Sayı: 138

İslam ve İhsan

OSMANLIYI AYAKTA TUTAN ŞEY NEYDİ?

Osmanlıyı Ayakta Tutan Şey Neydi?

OSMANLI’YI 6 ASIR YAŞATAN SIR

Osmanlı’yı 6 Asır Yaşatan Sır

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.