Osmanlı Devleti’ne Başkentlik Yapan Şehirler Hangileridir? | Osmanlı Başkentleri

Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti neresidir? Osmanlı’ya hangi şehir kaç yıl başkentlik yaptı? Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapan şehirler.

Osmanlı Devleti, Osman Bey tarafından 1299 yılında kuruldu. 623 yıllık tarihi boyunca 3 kıtada milyonlarca km2’ye, onlarca ülkeye ve yüzlerce millete hükmeden Osmanlı Devleti çağın şartları gereği birçok şehri yönetim merkezi (başkent) olarak kullandı.

OSMANLI BAŞKENTLERİ

Osmanlı Devleti’ne sırasıyla başkentlik yapan şehirler;

  • 1289 - ? Karacahisar
  • 1299 - ? Bilecik (Söğüt)
  • 1300 - ? Yenişehir
  • 1326 - ? Bursa
  • 1331 - ? İznik
  • 1361 - 1453 Edirne
  • 1453 - 1923 İstanbul

Kayılar (Kayı Boyu) 1230’lu yıllarda söğüt ve çevresine yerleşti. Anadolu Selçuklu Sultanı, Bizanslılara karşı düzenlenen bir seferde büyük yararlıklar gösteren Kayı Beyi Ertuğrul Bey’e Söğüt’ü mülk, Domaniç’i de yaylak olarak verdi. Ertuğrul Gazi’nin 1281 yılında vefat etmesi ile oğlu Osman Bey, 1284 yılında Söğüt uç beyliğini kurdu.

Selçuklu Sultanı 3. Alâeddin Keykubat 1289 yılında Osman Bey’e bir sancak, tuğ, âlem ve gümüş takımlı bir at göndererek Söğüt ve Eskişehir’i de içine alan bu sancağı Osman Bey’e verdi. Aynı yıl Karacahisar kalesini fethedip Rum kilisesini camiye çeviren Osman Bey, ilk kez kendi adına hutbe okuttu.

Osman Bey, 1299 yılında Bizans kenti olan Bilecik’i fethederek başkent yaptı. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu ilan etti. 1300 yılında Yenişehir alınarak idarenin merkezi yapıldı.

Orhan Bey döneminde sırasıyla; 1326 yılında Bursa, 1331 yılında İznik fethedilerek başkent yapıldı.

Sultan Murat döneminde 1361 yılında Edirne alınarak başkent yapıldı.

Fatih Sultan Mehmet (2. Mehmet) 1453 yılında İstanbul’u alarak burayı devletin başkenti yaptı.

İslam ve İhsan

OSMANLI DEVLETİ KISACA

Osmanlı Devleti Kısaca

OSMANLI DEVRİNDEKİ 'İLK'LER

Osmanlı Devrindeki 'ilk'ler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.