Oruç Vakti Ne Zaman Başlar Ne Zaman Biter?

İmsak vakti ne zaman? Orucun vakti ne zaman başlar, ne zaman biter?

Orucun vakti, ikinci fecirden güneşin batmasına kadar olan süredir. Bazı fakihlere göre, başlangıç için ikinci fecrin ilk doğuş anı esas alınır. Çünkü ihtiyatlı davranmak bunu gerektirir. Diğer bazılarına göre ise ışığın biraz uzayıp dağılmaya başladığı zaman mûteberdir. Oruç tutacaklar için bu daha uygundur.

ORUCUN BAŞLAMA VE BİTİŞ VAKTİNE NE DENİR?

Kısaca birinci görüşe göre ikinci fecrin ilk doğuşundan, ikinci görüşe göre fecrin doğmasıyla ışığın dağılmaya başlamasından itibaren oruca başlamak gerekir. Buna “imsâk vakti” denir. Günümüzde, şehir ve beldelere göre imsak vakitleri, saat ve dakika olarak, önceden yapılan gözlem ve hesaplamalarla takvimlere yazıldığı için, oruç tutacaklar böyle bir gözlem yapmak külfetinden kurtulmuşlardır.

İmsak vaktini saat olarak bilmeyen kimse, doğu ufkunu izleyerek, kendi gözlemiyle ikinci fecri tesbit etmeye çalışır, fecrin doğuşunda kuşkuya düşerse yiyip içmeyi bırakması daha faziletlidir. Ancak bu durumda yiyip içmeye devam etse yine orucu tam sayılır. Fecirden sonra yiyip içtiği daha sonra anlaşılsa o günün orucunu kaza etmesi gerekir.

Ramazan orucu, hava açık olunca hilâli görmekle, bulutlu olunca Şâban ayını otuz güne tamamlamakla farz olur. Çünkü Allah Teâlâ; “Sizden her kim Ramazan ayına yetişirse oruç tutsun.” [1] buyurmuştur. Hz. Peygamber de; “Ramazan hilâlini görünce oruç tutun, Şevval hilâlini görünce de iftar edin ve bayram yapın. Eğer hava bulutlu olursa Şâban ayını otuza tamamlayın” [2] buyurmuştur. Buhârî’nin bir rivâyetinde ; “Ay yirmi dokuz gündür. Ayı görmedikçe oruç tutmayın. Eğer hava bulutlu olursa, Şâban ayını otuza tamamlayın” denilir. Müslim’in bir ifâdesi ise şöyledir: “Hz. Peygamber Ramazan ayından söz ederken iki elini birbirine bitiştirerek yaptığı üç hareketle ayın otuz gün olduğunu göstermiştir. Sonra başparmağını işaret parmağıyla bükerek; Ayı gördüğünüz zaman oruç tutun, ayı gördüğünüz zaman iftar edin. Eğer üzerinize bulut gelirse, Şâban’ı otuza tamamlayın.” buyurmuştur. Kamerî aylar, yılın iki, üç veya dört ayında yirmi dokuz gün olabilir.

Oruçlu kimse, güneşin batıp batmadığında şüphe etse iftar etmesi caiz olmaz. Orucunu bozduktan sonra işin gerçeğini anlamak mümkün olmazsa kaza etmesi gerekir. Güneş batmazdan önce orucunu bozduğu anlaşılırsa üzerine kefâret de gerekir.

Oruç tutacak kimsenin araştırma ile sahur ve iftar etmesi caizdir. Böyle bir kimse, başka bir vasıta bulamazsa galip zannına göre sahur yemeği yer ve fecrin doğuşuna kanaat getirince oruca başlar ve güneşin batışını araştırarak yine galip zannına göre orucunu açabilir. Bununla birlikte fecrin doğup doğmadığını iyice kestiremeyen kimsenin bir an önce oruca başlaması ve güneşin batıp batmadığını kestiremeyen kimsenin de hemen orucunu bozmaması ihtiyat gereğidir.

Top veya davul sesiyle yahut kandillerin yakılmasıyla oruca başlamak veya oruçtan çıkabilmek için bunların güvenilebilir bir şekilde düzenli olmasına ve her taraftan görülüp işitilebilmesine özen gösterilmelidir. Orucun başlangıcı (imsak) sabah ezanı ile olan yerlerde, ezanın vaktinde okunması da gereklidir. Ezanın gecikebileceğini dikkate alarak süreler, güvenilir takvim ve saatle de kontrol edilmelidir.

Dipnotlar:

[1] Bakara, 2/185.

[2] bk. Buhârî, Savm, 5, 11; Müslim, Sıyâm, 4, 7, 8, 17-20; Nesâî, Sıyâm, 8, 9, 10, 11; Ebû Dâvud, Sıyâm, 7; İbn Mâce, Sıyâm, 7.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

ORUCUN TANIMI VE TARİHÇESİ

Orucun Tanımı ve Tarihçesi

ORUÇ TUTMANIN FAZİLETLERİ VE FAYDALARI

Oruç Tutmanın Faziletleri ve Faydaları

ORUCUN FARZ OLUŞUNUN DAYANDIĞI DELİLLER

Orucun Farz Oluşunun Dayandığı Deliller

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.