Nuh Suresi 10. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Nuh Suresi 10. ayeti ne anlatıyor? Nuh Suresi 10. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Nuh Suresi 10. Ayetinin Arapçası:

فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ اِنَّهُ كَانَ غَفَّارًاۙ

Nuh Suresi 10. Ayetinin Meali (Anlamı):

“Onlara dedim ki: «Rabbinizden bağışlanma dileyin! Çünkü O, günahları çokça bağışlayıcıdır.»

Nuh Suresi 10. Ayetinin Tefsiri:

Kur’ân-ı Kerîm, Allah’a iman ve itaatin bolluk, bereket, huzur ve refaha vesile olacağını (bk. Mâide 5/66; A‘râf  7/96; Hûd 11/3, 52); imansızlık ve itaatsizliğin ise bereketi ortadan kaldırıp sıkıntı ve felaketlere sebep olacağını (bk. Tâhâ 20/124) yer yer hatırlatır. Burada da bu husus açıkça beyân edilmektedir. Nitekim Hz. Ömer’in şu hali, bu âyetleri nasıl anlamamız gerektiğini gösteren açık bir misaldir:

Ömer (r.a.) bir defasında yağmur duasına çıktı. Geri dönünceye kadar bağışlanma dilemekten başka bir şey yapmadı. Yağmur yağınca, yanın­da bulunanlar: “Biz senin yağmur için dua ettiğini görmedik” dediler. O da: “Ben göğün yağmur gelen kapılarına vurdum” buyurmuş sonra da Nûh sûresi 10-12. âyetleri okumuştur. (Zemahşerî, el-Keşşâf, VI, 160)

Hasan Basri (r.h.)’in şu tavsiyeleri de dikkate değerdir:

Rivayete göre meclisinde bulunan bir kişi,  Hasan Basri (r.h.)’e kuraklıktan şikayet etti. Ona: “Al­lah’tan bağışlanma dile” dedi. Bir diğeri fakirlikten şikayet etti, ona da: “Al­lah’tan bağışlanma dile” dedi. Bir başkası: “Allah’a dua et de bana bir oğul ihsan etsin” dedi, ona da: “Allah’tan bağışlanma dile” dedi. Başka biri bahçesin­deki kuraklıktan ona şikayet etti, ona da: “Allah’tan bağışlanma dile” dedi. Böyle demesinin sebebi sorulunca da: “Ben kendiliğimden bir şey söylemedim” deyip yine bu âyetleri okumuştur. (Zemahşerî, el-Keşşâf, VI, 160)

Hz. Nûh sözüne devamla kavmine Allah’ı hakkiyle tanımalarını, O’nun büyüklük ve yüceliğini idrak ederek O’ndan korkup çekinmelerini hatırlatır:

Nuh Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Nuh Suresi 10. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.