Nazara ve Hasede Davetiye Çıkarma!

Fıtratımız gereği, hüznümüzü, sevincimizi yakınlarımızla paylaşma ihtiyacı duymamız tabiîdir. Fakat günümüzün baş döndürücü paylaşım ağında nice gayr-i tabiî durumlar sergilenmekte maalesef…

Kıymetli bir büyüğüm, bir gün şu mühim tavsiyeleri kulağıma küpe yapmıştı:

“-Kızım, sen sen ol; saadetini izharda temkinli davran. Sahip olduğun nimetleri anlatmakta sakınca görmeyebilirsin; lâkin kem gözlü ya da haset eden birine rast gelirsen, -Allah muhafaza- nice sıkıntılar hâsıl olabilir.”

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in her gece yatarken Felak ve Nâs Sûrelerini okuyuşunda, “Nazar haktır.” (Bkz: Müslim, Selâm, 40) şeklindeki nebevî îkazında mühim mesajlar bulunmakta...

HAYÂ VE HAREMİYET DUVARI AŞILIYOR

Buna rağmen, hazin ve ölçü tanımaz gidişât, esef verici... Hayâ ve mahremiyeti muhafaza hassasiyetleri aşındıkça; aklı başında her müslümanı hayrette bırakacak manzaralar sıradan hâle gelmekte... Evleri yokmuş ya da çevrelerinde hiç kimse mevcut değilmiş gibi sarmaş dolaş arz-ı endâm edenler; nişan, düğün, gezi vb. bütün mutlu anlarının fotoğraflarını neredeyse anbean paylaşanlar, herkesin okuyabileceği şekilde facebook vesâirede yazışan eşler…

Nereye gidiyoruz, ne yapıyoruz Allah aşkına?!

Eşine hasret ve muhabbetlerini îlan edip iltifat yağdıranlar, neden bütün bunları kendi aralarında, özel olarak yapmakla yetinmiyorlar dersiniz? Bazen büyük bir yapmacıklıkla, çoğu zaman da haset ve nazarı hiç hesaba katmadan, nice mahzun ve yaralı gönlü umursamadan, sorumsuzca gerçekleşiyor bu paylaşımlar... Kimi uzmanların ifade ettiği gibi, bunların altında belki psikolojik problemler ve kompleksler de olabilir.

KALABALIĞA UYUVERMENİN KOLAYLIĞI

Kalabalıklara uyuvermenin kolaylığıyla, kendini âhir zamanın keşmekeş ve hengâmesine bırakıvermek; akl-ı selîm sahibi hiçbir Müslümana yakışmaz elbette. Bakışların pozitif ve negatif tesiri ise, artık ilmen de îzah edilmiş durumda…

Öyleyse nedir bu çılgınca savruluş?

Fotoğrafların montajlanmasının sıradanlaştığı günümüzde, kimbilir hangi hâin ellere düşebilecek özel paylaşımlara bir dur demenin vakti geldi de geçti bile… (Meselenin tesettür boyutuna ayrı bir mevzû olduğu için girmiyorum.) Bilgisayarların masa üstüne ya da cep telefonlarına hackerlarca saldırıldığı bir çağda; yapılanlar tedbiri iyiden iyiye bırakmak, nazar ve haset gibi her türlü şerre davetiye çıkarmak mânâsına gelmekte maalesef… Temennîmiz odur ki; bu davetiyeler cevapsız kalsın ve Rabbimiz şuurlu-şuursuz bütün kardeşlerimize firâset versin, şerirlerin şerrinden muhafaza buyursun. Âmin.

Kaynak: Didar Meltem Erdem, Şebnem Dergisi, Sayı: 137.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.