Nakşibend Hazretlerinin İlim ve Ameli

Şâh-ı Nakşibend Hazretleri bir taraftan tekkedeki hizmetlere koşarken diğer taraftan da ilim tahsil ederdi.

Nakşibend Hazretleri şöyle buyurur:

Abdülhâlık Gucdüvânî Hazretleri’nin emrettiği şekilde Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hadîs-i şerîflerini ve ashâb-ı kirâmın haberlerini araştırmaya gayret ettim. Âlimlerin meclisine devam edip hadîs-i şerîf dersleri aldım, sahâbe-i kirâmın haber ve rivâyetlerini öğrendim. Bunların her biriyle amel edip, Allâh’ın inâyetiyle neticelerini üzerimde müşâhede ettim.”[1]

Nakşibend Hazretleri bir taraftan tekkedeki hizmetlere koşarken diğer taraftan da ilim tahsil ederdi. Kendisi şöyle anlatır:

Dîggerânî (Kışlâkî) Hazretleri’nden tefsir ve hadis dersleri alıyordum. O günlerde yolum Nesef’e düşmüştü. Hocam orada bağ bakımı yapmaktaydı. Bahçede ılgın ağacı çok olduğundan bir baltaya ihtiyaç duyulmuş. Hocam:

«–Bizim baltamız Buhâra’da Hüsâmeddin Efendi’nin yanında asılı kaldı.» buyurdu. Derhâl onun hatırından geçen mânâyı anladım. Haberleri olmadan hemen Nesef’ten Buhâra’ya giderek istedikleri baltayı ertesi gün kendilerine getirdim.”[2]

Şâh-ı Nakşibend g, Hakîm Tirmizî Hazretleri’ne (vefâtı h. 320) çok ehemmiyet verir, onun rûhâniyetinden, fikirlerinden ve eserlerinden istifâde ederdi. Muâsırı olan büyük âlimler ve sâlih zâtlarla da devamlı sohbet ederdi. Bir gün, büyük âlimlerden Hamîdüddîn Şâşî Hazretleri’ni ziyarete gitmişlerdi. Ona:

“–Öz, kabuğun himâyesindedir. Eğer kabukta bir hastalık olursa öze bulaşır.” deyince, Mevlânâ Hamîdüddîn bu söze hayran kaldı.

Nakşibend Hazretleri sözlerine devamla:

“–Bizler kıymetli âlimlerden bolca fazîlet meyveleri toplayan insanlarız.” buyurdular.[3]

DEVRİN ALİMLERİ ONUN SOHBETLERİNE KATILIRDI

Devrin âlimlerinden Hoca Yûsuf Hazretleri, zaman zaman Nakşibend Hazretleri’nin meclisine gelip sohbet dinler ve ihtiyaç olduğunda dervişlerin dînî meselelerini hallederdi.[4]

Alâüddîn Attâr Hazretleri şöyle buyurmuştur:

“Nakşibend Hazretleri’ne, o devirde yaşayan büyük âlimlerin alâka, muhabbet, sadâkat ve iştiyakları çok fazla idi. Hattâ nice talebe ve büyük müderrisler, medreseyi tamamen terk ederek, hattâ vazife îcâbı kendilerine verilmiş olan vakıf mallarını da iâde ederek, gece gündüz onun sohbetleriyle müşerref olmuşlardır.

Bir gün çok sayıda Buhâralı âlim, Hazret-i Hâce’nin huzûrunda toplandılar. İçlerinden bâzı mutaassıp kimseler:

«–Bugün medreselerimizde ilim ve tahsilin aydınlığı kalmadı. İlmî tartışma, araştırma ve incelemeye ehemmiyet verilmez oldu. Çoğu talebe, sizin yolunuza meylederek ilim ve tahsilin zevkini bir kenara bırakıp fenâ ve atâlet köşesine çekildiler. Bu ne hâldir?» deyince Şâh-ı Nakşibend g onlara:

«–Ey ulemâ-yı kirâm topluluğu! Şerîat yolunda biz size bağlıyız ve sizin peşinizden gideriz. Sizler Fahr-i Âlem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den ne nakleder ve beyan buyurursanız, biz ona tâbî oluruz. Eğer bizim yolumuzda Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in Sünnet-i Seniyye’sine muhâlif bir şey varsa bize gösterin, onu terk edelim. “...Eğer bilmiyorsanız ehl-i zikre sorunuz!” (el-Enbiyâ, 7) âyet-i kerîmesi mûcibince bizi îkâz edin, hidâyet yolunda mıyız, yoksa değil miyiz haber verin!» buyurdular.

Âlimlerin tamamı:

«–Biz sizin yolunuzu etraflıca araştırdık. Sünnet-i Seniyye’ye uymayan bir şey yoktur.» diye cevap verdiler. Fakat aralarında Molla Hord isminde devrin büyük âlimlerinden biri vardı. O:

«–Şu sizin giydiğiniz aba, iki yönden şöhret sebebidir. Birincisi, aba dervişlerin en çok övündükleri şeydir. Diğeri de aba giymekle kendinizi imtiyazlı addediyorsunuz. Bu câiz midir? Şöhrete sebep olan şeyler kişiyi âfete sürükler!» dedi. Hâce Hazretleri:

«–Bu bizim üzerimizdeki aba, imtiyaz ve şöhreti gerektirecek kadar kıymetli bir şey değildir. Derviş elbiselerinin orta hallisidir. Fakat mâdemki dedikoduya sebep oluyor, biz de onu giymeyiz!» buyurdular ve hemen çıkarıp oradaki bir dervişe hediye ettiler.”

HAKKI BATILDAN AYIRT ETMEK NİYETİYLE OKU

Şâh-ı Nakşibend Hazretleri’nin bunun gibi nice fazîletlerine ve güzel ahlâkına şâhit olan Buhâralı âlimler nihâyetinde:

“–Nasıl ki görebilmek için gözün beyazı ile siyahına ihtiyaç varsa, bizim de o şekilde size ihtiyacımız vardır.” dediler.[5]

Bir defasında Nakşibend Hazretleri’ne:

“–Bir kişi «mantık ilmi»ni okursa, hangi niyetle okusun?” diye soruldu. O da:

“–Hakkı bâtıldan ayırt etmek niyetiyle okusun!” buyurdular.[6]

Şâh-ı NakşibendHazretleri, iyi bir hadis tahsili gördüğü için sohbetlerinde sık sık hadîs-i şerîfleri îzah eder ve tasavvufî şerhler yapardı. Arapça, Türkçe ve Farsça’ya vâkıftı.[7]


[1] Enîsü’t-Tâlibîn, s. 44.

[2] Bkz. Enîsü’t-Tâlibîn, s. 52; Reşahât, s. 118; Mevlânâ Şihâbeddîn, Âgâhî-yi Seyyid Emîr-i Külâl, s. 34-36.

[3] Enîsü’t-Tâlibîn, s. 277-278.

[4] Câmî, Nefahât, s. 539.

[5] Enîsü’t-Tâlibîn, s. 278-279.

[6] Enîsü’t-Tâlibîn, s. 106.

[7] Enîsü’t-Tâlibîn, s. 38, 54, 57, 77-113, 249-250; Muhammed Bâkır, a.g.e, s. 168.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.