Misver İbni Mahreme (ra) Kimdir?

Misver ibni Mahreme, -radıyallahu anh- Rasulullah -sallallahu aleyhi vesellem- Efendimiz'le hicretten sonra yedi yaşlarında iken buluşan bir bahtiyar!..

Mekke Fethi'nden sonra Müslüman olan babası ile birlikte Medine-i Münevvere’ye gelerek İslam’la şereflenen bir genç sahabi!..

O, Mekke’de doğup büyüdü. Hicretten iki yıl sonra dünyaya geldi. Kureyş kabilesinin Beni Zühre koluna mensubtur. Adı Misver ibni Mahreme ibni Nevfel el-Kureşi ez-Zühri olup Ebu Abdurrahmankünyesidir. Annesi, cennetle müjdelenen meşhur sahâbi Abdurrahman ibni Avf’ın kız kardeşi Âtike binti Avf’dır. Medine’ye ilk hicret edenlerdendir.

Misver ibni Mahreme ergenlik çağına geldiğinde Mekke fethedildi. Babası Mahreme fetihten sonra Müslüman oldu.

Misver, hicri 8.yılın Zilhıcce ayında sekiz yaşlarında iken babası ile birlikte Medine-i Münevvere’ye gitti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’le buluştu ve İslâm’la şereflendi.

Misver ibni Mahreme radıyallahu anh küçük yaşına rağmen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’den hiç ayrılmak istemedi. Mescid’de ve dışarda hep peşini takib etti. Sohbetlerinde bulundu. Birlikte cemaatle namaz kıldı.

NÜBÜVVET MÜHRÜ

Bir seferinde Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz abdest alıyordu. Misver radıyallahu anh de arkasında duruyordu. Oradan geçen bir yahudi Misver’e işaret edip onu teşvik ederek, Efendimizin sırtındaki havlu türü elbisesini yukarı doğru kaldırıp Nübüvvet Mührü’nü görmek istedi. O da küçük yaşın verdiği bir duygu ile hafifçe elbisenin ucundan tutup yukarıya kaldırdı. Nübüvvet mührü görüldü.

İki Cihan Güneşi Efendimiz durumu farkedince arkasına dönüp baktı. Bu işi yapanın küçük Misver ibni Mahreme radıyallahu anh olduğunu gördü. Ona tebessüm ederek bir avuç su aldı ve onun yüzüne serpti.

Misver ibni Mahreme radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’den istifade etmek için çok gayret etti. Kur’an ayetlerini ezberleyip, hadisleri dikkatlice hıfzetmeye çalıştı.

Veda Haccı’nda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in yakınında bulunduğu için hac menâsikini bizzat Efendimiz’den uygulamalı olarak öğrendi.

O, Medine’nin meşhur fakihlerinden sonra en çok fetva veren kimseler arasında sayıldı. Buhari ve Müslim’de oniki tane hadis-i şerif rivayeti bulunmaktadır. Bu hadislerde onun başından geçen birkaç hâdise anlatılmaktadır. Bunları kendisi şöyle nakletmektedir:

“Misver ibni Mahreme radıyallâhu anh anlatıyor:

Bir gün ağır bir taşı yüklenip getiriyordum. Üzerimde hafif bir elbise vardı. Taş omuzumda iken elbisem çözülüverdi. Taşı bırakmadım ve o vaziyette yerine kadar götürdüm. Bunu gören Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Dön elbiseni al! Böyle çıplak dolaşmayın!” buyurdu. (Müslim, Hayz, 78; Ebû Dâvûd, Hammâm, 2/4016)

İHRAMLI BİR KİŞİ BAŞINI YIKAYABİLİR Mİ?

Misver ibni Mahreme radıyallahu anh ile Abdullah ibni Abbas radıyallahu anhüma arasında geçen bir konuşma vardır. İhramlı bir kişi başını yıkayabilir mi? konusundaki bu konuşmayı, Abdullah İbni Huneyn radıyallahu anh şöyle anlatır:

“-İbni Abbas ile Misver ibni Mahreme radıyallahu anhümâ Ebvâ’da ihtilâf ettiler.

İbni Abbas: “-Muhrim başını yıkar” dedi.

Misver ise: “-Hayır, yıkayamaz!” dedi.

İbni Abbâs beni Ebu Eyyûb el-Ensârî radıyallahu anh’e gönderdi.

Ben vardığımda onu iki direk arasına gerilmiş bir perde gerisinde yıkanıyor buldum.

Kendisine selam verdim.

“-Kim o?” dedi.

“-Abdullah İbni Huneyn’im. Beni size İbni Abbas gönderdi. Sizden, ihramlı iken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in başını nasıl yıkadığını soruyor” dedim.

Bunun üzerine Ebû Eyyûb radıyallahu anh elini perde ipinin üzerine koyup aşağı doğru bastı ve başı göründü. Üzerine su döken birisine: “Dök!” dedi. O da döktü.

Ebu Eyyub radıyallahu anh başını elleriyle ileri geri ovaladı ve: “-Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i böyle yaparken gördüm” dedi.”

Bunun üzerine Misver ibni Mahreme radıyallahu anh, İbni Abbâs radıyallahu anh’a: “Seninle bir daha münakaşa etmiyeceğim. Ne dersen kabûlüm” dedi. (Buharî, Cezâu’s-Sayd 14; Müslim, Hacc 91, Ebu Dâvud, Menâsik 38.)

Dünya nimetlerinin ümmetin önüne serileceğini, dikkat edilmezse helake sebeb olacağına dair Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in endişesinin, korkusunun bizlere ulaşmasına da Misver ibni Mahreme radıyallahu anh vesile olmuştur. Şöyle ki:

“Amr İbni Avf radıyallahu anh Misver ibni Mahreme radıyallahu anh’a şunu anlatmıştır:

-Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ebu Ubeyde radıyallahu anh’i Bahreyn’e, oranın cizyesini getirmek üzere yolladı. Bir gece ashab-ı kiram Ebu Ubeyde’nin geldiğini işitti.

Sabah namazını Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in peşinde kılan ashab-ı kiram namaz bitince Efendimiz’in etrafını sardılar. Efendimiz onlara tebessüm ederek şöyle buyurdu:

“-Öyle zannediyorum, Ebu Ubeyde’nin birşeyler getirdiğini işittiniz” dedi.

Onlar da hep birlikte: “Evet!” dediler. Bunun üzerine Efendimiz:

“-Öyleyse sevinin ve sizi sevindiren şeyi ümid edin.

Allah’a yemin olsun, sizler için fakirlikten korkmuyorum.

Ben size dünyanın genişlemesinden korkuyorum.

Sizden öncekilere dünya genişlemişti de hemen dünya için birbirleriyle boğuşmaya başladılar ve helak oldular.

Genişleyen dünyanın onlar gibi sizi de helak etmesinden korkuyorum” buyurdu. (Buharî, Rikâk 7, Cizye 1, Megâzî 11; Müslim, Zühd 6; Tirmizî, Kıyâmet 29.)

NE MUTLU NAMAZLA DİRİLENLERE

Hazreti Ömer radıyallahu anh halifeliği döneminde bir sabah namazında hançerlenerek yaralanmıştı. Misver ibni Mahreme radıyallahu anh da evine ziyarete gitmişti. Orada geçen bir hatırasını şöyle anlatır:

“-(Hançerlendiği zaman) Ömer ibni Hattâb’ın yanına gittim.

Üstüne bir örtü örtmüşler, kendinden geçmiş vaziyette yatıyordu.

Yanında bulunan kişilere:

Durumu nasıl? diye sordum.

Gördüğün gibi dediler.

Namaza çağırın! Onu namazdan başka hiçbir şeyle korkutup uyandıramazsınız! dedim.

Bunun üzerine: Ey Mü’minlerin Emîri, namaz! dediler.

Hazret-i Ömer radıyallahu anh hemen:

Evet, vallâhi namazı terk edenin İslâm’dan nasîbi yoktur! diyerek ayağa kalktı ve namaza durdu.” (Heysemî, I, 295. Ayrıca bkz. Muvatta’, Tahâret, 51; İbn-i Sa’d, III, 35)

Ne mutlu namazla dirilenlere!.. Namaz, Rabbın huzurunda durmak demekti!..

Ashab-ı kiram efendilerimiz namaz konusunda bu derece hassas idi!..

Namaz, onların hayatlarının direği, en önemli, vaz geçilmez bir kulluk ifadesi idi!..

Misver ibni Mahreme radıyallahu anh savaşlara da katıldı. Kadisiye Savaşında yakut ve zebercedle süslü bir ibrik buldu. İranlı bir kişi 10.000 dirhem vererek o ibriği satın almak istedi. Misver radıyallahu anh bunun kıymetli bir eşya olduğunu anladı ve ordu komutanı Sa’d ibni Ebi Vakkas radıyallahu anh’a getirip verdi. Komutan da onu Misver’e hediye etti.

Misver radıyallahu anh, Hazreti Aişe radıyallahu anha ile yeğeni Abdullah ibni Zübeyr radıyallahu anh arasında geçen bir hadisede de elçilik yaptı. Onların barışmasına vesile oldu.

KÂBE'Yİ YAKAN YEZİD

Misver ibni Mahreme radıyallahu anh, Hazreti Muaviye’nin ölümü (680 m.) tarihine kadar Medine’den ayrılmadı. Onun yerine geçen oğlu Yezid’e biat etmek istemediği için Mekke’ye döndü. Orada kendini tamamen ibadet ve taate verdi. Kâbe’den çıkmadı.

Husayn ibni Numeyr komutasında Mekke-i Mükerreme’ye saldıran Yezid’in ordusu mancınıkla taş ve yağlı paçavralar atarak Kâbe’de yangın çıkardı.

Misver ibni Mahreme radıyallahu anh o sırada Hıcr’de namaz kılıyordu. Yüzüne bir taş isabet etti ve yaralandı. Üç beş gün sonra da vefat etti (64 h / 683 m). Cenaze namazını Abdullah ibni Zübeyr radıyallahu anh kıldırdı. Cennetü’l-muallâ’ya defnedildi.

Allah ondan razı olsun. Cenab-ı Hak bizlere Misver ibni Mahreme radıyallahu anh’ın aşk ve muhabbetinden hisseler nasib eyleyip şefaatlerine nail eylesin. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 323, Ocak 2013

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.