Mezomorto Hüseyin Paşa Kimdir?

Abdullah Sert Hocaefendi, Hace Musa Topbaş Efendi’nin İslam Kahramanları 3 eserinden Osmanlı kaptan-ı deryası, Mezomorto Hüseyin Paşa’nın hayatını ve kahramanlıklarını anlatıyor.

MEZOMORTO HÜSEYİN PAŞA’NIN HAYATI

Mezomorto Hüseyin Paşa, onyedinci asrın ikinci yarısında, deniz muharebelerindeki kahramanlıkları ile meşhur, denizcilik tarihimizin, mühim şahsiyetlerinden, Osmanlı kaptan-ı deryasıdır. İsmi Hüseyin’dir. Gençliğinde, Venediklilerle yapdığı deniz muharebesinde sekiz on yerinden yaralanıp öldüğü sanılırken, iyileşmesi üzerine Venedikliler tarafından kendisine Mezomorto (yarı ölü) lakabı verilmiş ve sonradan bütün Akdeniz’de bu sıfatla anılmışdır.

Bazı kaynaklarda Mağribî olduğu kaydedilir ise de doğum yeri ve tarihi bilinmemektedir. Ömrünü İslâmiyeti yaymakla geçirip 1701 yılında Paroz (Bare) adasında vefat etti. Naşı, Sakız adasına götürülüb defnedildi.

Hüseyin Reis denizciliğe çok genç yaşta levendlikle başladı. Cesur, gözünü budaktan esirgemeyen bir kimse idi. Akdenizde, İspanyol, İtalyan ve Venediklilerle çetin deniz muharebesi yaptı. 1674 yılından itibaren ünü bü- tün Akdeniz’i sardı. Cezayir’in en mümtaz simalarından biri oldu.

Cezayir Dayısı

1671 yılına kadar Akdeniz’deki denizcilerimizin reisi Cezayir beylerbeyi idi ve bunlar İstanbul’dan tayin edilirdi. 1671’den sonra beylerbeyleri, Cezayir levendleri arasından seçildi ve kendilerine “Cezayir dayısı” denildi. Cezayir dayısının emrindeki levendler bir nevi deniz akıncıları idi.

Bunlar gözünü budaktan esirgemeyen, fırtınalara göğüs geren denizcilerdi. Mezomorto Hüseyin Reis de bu kahramanlardan biri olup, cesareti ve denizcilik bilgisi sayesinde, Cezayir levendleri reisi seçildi. 1683 yılında, Fransızların büyük bir donanma ile Cezayir’i kuşatmaları esnasında büyük kahramanlıklar gösterip, düşman donanmasını perişan etdi.

Mezomorto Hüseyin Reis Cezayir dayısı olduktan sonra, ilk olarak şehirde bulunan ve savaşamayacak durumda olan çocuk, kadın ve ihtiyarları kaleden çıkararak emin bir yere götürdü. Sonra da denizde sonucu beklemekde olan Fransız donanması üzerine ateş açdırtı. Fransız amirali Duguesne büyük bir öfkeye kapılarak bir müddet daha muharebeye devam etti ise de hiçbir şey elde edemedi. Bir avuç Cezayir donanması karşısında mağlub ve perişan olarak geri çekildi.

Mezomorto Hüseyin Reis’in Cezayir’i Fransız muhasarasından kurtarması payitahtda büyük sevince sebep oldu. Sultan Dördüncü Mehmet Han gönderdiği bir fermanla, onu Cezayir Beylerbeyliğine getirdiğini bildirdi.

1686 yılında Tunus’ta çıkan karışıklıkları önlemek için gönderilen Hüseyin Paşa, buraya İbrahim hoca idaresinde bir kuvvet gönderdi. Tunus’ta bu sükûneti sağlayan Hüseyin Paşa 1688’de mareşal D’estrees emrindeki Fransız filosunun Cezayir’i topa tutması üzerine emrindeki kuvvetler ile Fransız sahillerini ve ticâret gemilerini vurarak mukabele etdi. Fransızlar yeni Osmanlı sultanı ikinci Süleyman Han’a müracaat ederek sulh akdine muvaffak oldular.

İkinci Süleyman Han, Mezomorto Hüseyin Paşa’yı, gösterdiği muvaffakiyetlerden dolayı 1690’da Tuna kaptanlığına tayin etti. Bu yıllarda Venedik donanmasının Akdeniz’deki faaliyetleri artmıştı. 1690’da Osmanlı ordusunu karadan destekliyerek, Vidin’in kurtarılmasında büyük rol oynadı. Karadeniz donanması kaptanı oldu.

Sakız Adasını Kurtarması

1691 yılında Sakız adası Venediklilerin eline geçti. Sakız adasının Venedikliler tarafından işgal edilmesi sultan İkinci Ahmet Han’ı çok üzdü. Vezir-i azam Ali Paşa’ya gönderdiği hatt-ı hümayun “Madem ki Sakız düşman elindedir, bütün Ungurus (Macaristan) memry leketini fethetsen makbulüm değildir” diyerek Sakız’ın kış esnasında Venedik donanmasının faaliyetden mahrum kaldığı sırada zabt edilmesini emreyledi. İkinci Ahmet Han ordunun dönüşünden sonra da sadrazama:

“Sakız ahvâli derûnumu (içimi) yaktı. Teshîri muradımdır. (Zabdını dilerim). İcab edenlerle görüşüp ne yapmak lazımsa bildir. Bu kış Sakız elde edilmez ise şöyle bilin ki bütün reisleri şiddetle cezalandırırım” diye kafî emir verdi.

Divan-ı Hümayun toplantısında, kaptan-ı deryalığa amcazade Hüseyin Paşa getirildi. O da ilk iş olarak Mezomorto Hüseyin Paşa’yı çağırıp kendisine yardımcı yaptı. Ve deryalar kaptanı olarak, derya beylerbeyi (oramiral) tayin etti.

Donanma-yı hümâyûn 1695 yılının ilk günlerinde Dersaâdet’den hareket etti. Ayrılmadan önce Barbaros Hayrettin Paşa’nın Beşiktaş’taki türbesi ziyaret edildi. Yâsinler, fatihalar okundu, kurbanlar kesildi. Fukaraya sadaka dağıtıldı.

Sonra levendler, hep bir ağızdan:

”Mekânımız derya deniz... Venedikli, gelen biziz

Öcümüz komaz, alırız... Bize Hayreddin’li derler.” diye güneye dümen kırdılar. Bütün deniz erleri, erenleri İzmir’de toplandı. Mezomorto Hüseyin Paşa, uygun hava gözledi. Nihayet bir seher vakti tekbirlerle deryaya açıldılar.

Venedik amiralinin kumandasında Toskana Malta ve Papalık gemilerinden mürekkeb büyük bir donanma mevcut idi. 1695’de koyun adaları civarında cereyan eden iki deniz muharebesinde Hüseyin Paşa yapdığı mâhirâne manevralar ile zaferin kazanılmasında büyük bir rol oynadı. Bu deniz savaşında Venedik donanmasının kapudane, patrona ve diğer yüksek rütbeli komutanları öldürüldü. Bu büyük zaferin sonunda Sakız tekrar Osmanlıların eline geçdi. Ancak Sultan İkinci Ahmet Han çok arzu ettiği Sakız’ın kurtuluşunu göremeden vefat etdi.

Yeni Osmanlı sultanı ikinci Mustafa Han Sakız’ın geri alınmasında büyük gayret ve mahareti görülen Mezomorto Hüseyin Paşa’yı kapdan-ı deryalığa getirdi. Daha sonra Hüseyin Paşa Venediklileri adalar denizinden atmak için faaliyete geçti.

19 Eylül 1695’de Sakız ve Istanköy’ü vurmak üzere gelen 96 gemilik Venedik donanmasını Midilli adasının Zeytinburnu karşısında mağlup etti. Bu muharebede Venediklilerin on kalyon’u batdı. Diğerleri ise ağır hasara uğradı. 1697-1698 yıllarındaki muharabede Venedikliler, deniz güçlerini büyük ölçüde kaybetdiler.

Mezamorto Hüseyin Paşa, hayatının sonlarına doğru son seferinden dönüşünde, iki ay kadar hasta yatdı. Daha sonra sultan ikinci Mustafa Han’ın huzuruna çıkıp, padişah duası aldı. Hastalığının ilerlemesi dolayısıyla etrafına eski ve yeni levendleri toplamıştı. Yaşlı bir levend ayağa kalkarak yasin-i şerif okuyordu.

Hüseyin Reis’in gözleri yaşlandı ve:

”Levendlerim! Sanırsınız ki biz ölümden korkarız. Vallahi Rabbim şahidimdir. Ölümü nice zamanlar kendi arzumla aradım. Beni yıkan, böyle kaba bir döry şekde ölmektir” dedi ve bir kelime-i şehadet getirerek ruhunu teslim etti. (1701)

Hüseyin Paşa, kazandığı deniz muharebelerinin yanında, Osmanlı bahriyesinin ıslahı için de büyük gayret sarfetti. Kalyon filolarının kıymetini takdir ederek, bunları Osmanlı donanmasının en esaslı bölümü haline getirdi. Vefatında kalyon mikdarı kırka çıkmış idi. Osmanlı bahriyesinde dönüm noktası teşkil eden kanunnamesi Mezomorto Hüseyin Paşa’nın vefatı üzerine kısa bir süre sonra Abdü’l-Fettah Paşa’nın, derya kaptanlığı zamanında ilân ve tatbik olundu.

Vefatına kadar 6 yıl kaptân-ı deryalıkda kalan Mezomorto Hüseyin Paşa açık fikirli, doğru sözlü idi. Her işinde Allah’ın rızasını arardı. Korku nedir bilmez, düşmanın çokluğundan asla endişeye kapılmazdı. Nitekim Venediklilerin eline geçen Khio adasını sekiz kadırga ve dört sultan gemisiyle kurtarabileceğini söylediği zaman, kaptan-ı derya Amcazade kendisini fazla hayalci bulmuştu. Ancak denizcilik bilgisi ve donanma idaresi mükemmel olan Hüseyin Paşa, kısa müddet içinde Venediklileri adadan çıkarmaya muvaffak oldu. Hüseyin paşa rüzgarın cerayanını incelemeden ve bulunduğu yerin konumunu bilmeden, kolay kolay savaşa girmezdi. Bu arada düşmanın hareketlerini aralıksız olarak takip etdirirdi. Onun bu tedbirli hali muvaffakiyetlerinde büyük rol oynamışdır. (Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi’nden kısaltılmıştır.)

Kaynak: Sâdık Dânâ, İslam Kahramanları 3, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

OSMANLI DEVLETİ KISACA

Osmanlı Devleti Kısaca

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.