Meyvelerdeki Renk, Tad ve Koku Nereden Geliyor?

Meyveler ile ilgili ayetler nelerdir? Meyvelerdeki renk, tat ve koku nereden geliyor? İşte meyvelerdeki mucize yaratılış...

Yüce Allah, varlığının ve kudretinin belgelerini bildirerek kullarını sık sık uyarır. Sonsuz merhamet sahibi olduğu için, kullarının Cennete giden doğru yola girmelerini ve bu yoldan ayrılmamalarını ister.

MEYVELERDEKİ MUCİZE YARATILIŞ

Nahl Sûresi’nde şöyle buyurur:

“Gökten suyu indiren O’dur. O sudan size hem içecekler vardır, hem de ondan ağaç (ve ot) meydana gelir ve orada hayvanlarınızı otlatırsınız. (Allah), su sayesinde sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve diğer meyvelerin hepsinden bitirir. İşte bunlarda düşünen bir toplum için büyük bir ibret vardır.” (Nahl, 16/10-11) Yüce Allah, böylece kullarına ibret alsınlar, Allah’a itâat etsinler, isyân etmesinler diye nimetlerini sayıp döküyor. Allah Teâlâ gökten indirdiği su ile renkleri, tatları, kokuları çeşit çeşit meyveler çıkarmıştır.

Yüce Allah Fâtır Sûresi’nde şöyle buyurur:

“Allah’ın gökten indirdiği suyu görmedin mi? Biz onunla renkleri çeşit çeşit meyveler çıkardık. Dağlardan (geçen) beyaz, kırmızı, değişik renklerde ve simsiyah yollar (yaptık). İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle türlü renkte olanlar var.” (Fâtır, 35/27-28)

Bu âyetlerde Allah’ın kudretine delâlet eden hususlardan biri olarak meyvelerdaki renk farkı bildiriliyor. Aynı su ile sulanan, aynı güneşden ışık alan, aynı toprakta yetişen meyvelerin her birinin rengi ayrı, kokusu ayrı, tadı ayrıdır. Meyvelerdaki bu renk, tad ve kokunun ayrı olması, Allah’ın kudretinin eseridir. Yüce Allah, her bitki hakkında tecellîde bulunurken onun genetik yoldan karakter ve husûsiyetlerini de formüle ederek mayasına yerleştirmiştir. Artık o mayanın değişmesi mümkün değildir. İşte bu değişmezlik sayesinde ilmî çalışmalar yapılabilmektedir.

Bitkilerdeki renklerin farklılığı, dünyamıza ayrı bir güzellik katmaktadır. Bir cismin renkli olması; mayasındaki ilâhî formüle bağlı kalarak, üzerine düşen ışınların içinden bazı dalga boylarını emmeleri ile meydana gelir. Meselâ sarı görünen bir cisim, üzerine gelen ışınların mavi dalga boylarını emdiği için sarı görünür. Bazı maddelerde emilen ışık yeniden yayılır. O zaman bu cisimde bir “yüzey renk”, bir de “iç renk” meydana gelir. Yüzey renkle iç renk birbirini tamamlayıcıdır.

Her bitkinin mayasına enjekte edilen renk alma özelliği vardır. Yeşil bitkilerin fotosentez yapması, bu ışınlara ve tâbi olduğu kanuna bağlıdır. Klorofil denilen yeşil renk maddesi; toprağın, suyun, havanın karbondioksidini emer, güneş ışığından enerji alır. Bazı kimyasal değişiklikler sonunda karbondioksitle su, karbonhidrata dönüşür, oksijen serbest kalır. Sonuç olarak bütün bu sentezler, değişimler, renk farklılıkları, İlâhî Kudretin birer belgeleridir.[1]

Yüce Allah, gökten su indirip onu çeşitli kaynaklara yerleştirmiş, sonra onunla çeşitli renklerde ekinler yetiştirmiştir. Bu hususta şöyle buyrulur:

“Allah’ın gökten bir su indirip, onu, yerdeki kaynaklara yerleştiren, sonra onunla türlü türlü renklerde ekinler yetiştiren olduğunu görmez misin? Sonra onlar kurur da sapsarı olduklarını görürsün. Sonra da onu kuru bir kırıntı yapar. Şüphesiz bunlarda akıl sahipleri için bir öğüt vardır.” (Zümer, 39/21)

Yüce Allah, Kur’ân’da, kullarının ibret alacakları her şeyi zikretmiş, onları düşünmeye, ibret almaya, ona göre hayatlarına çeki düzen vermeye çağırmıştır. Ölüm sonrasına hazırlık yapmalarını istemiştir. Mü’min, her şeyin Yüce Allah’ın dilemesi, takdir etmesi ve yaratmasıyla olduğuna inanır. Gördüğü her şeyde Yüce Yaratıcı’nın varlığını ve kudretini görür. Allah’ın verdiği aklı O’na îmânda ve kullukta kullanır. Zâten en akıllı insan, sadece bu dünya için çalışan değil, aynı zamanda öbür dünya için çalışandır.

Yüce Allah, bu evrendeki her şeyi kullarının rahatı, huzuru ve iyiliği için yaratmıştır. Bu hususta En’âm sûresinde şöyle buyrulur:

“Çardaklı ve çardaksız bağları yaratan Allah’dır. Tadları çeşitli ekin ve hurmaları, zeytin ve narı -birbirine benzer ve benzemez şekilde- yaratan O’dur. Her biri meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin! Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin! İsrâf etmeyin, çünkü Allah, isrâf edenleri sevmez.” (En’âm, 6/141)[2]

Yüce Allah her şeyi insan için yaratmıştır. Her şey yerli yerinde yaratılmıştır. Bazan beğenmediğimiz bir şey, zaman gelir bizim için çok mühim ve lüzumlu bir madde olarak karşımıza çıkar. Bugün insanlar pek çok hastalığın tedavisinde daha çok bitkisel ilaçlara yönelme eğilimi gösteriyor. Geçtiğimiz yol kenarlarında, bağlarda, bahçelerde, tarlalarda, dağlarda gördüğümüz ve bazılarını lüzumsuz zannettiğimiz nice bitkiler vardır ki bunlar, laboratuvarda inceleme altına alınınca, insan için ne kadar mühim hastalıkların tedavisinde kullanılabilecek ilaçların yapımında faydalanılan ürünler olduğu anlaşılıyor. Demek ki Allah, boşuna bir şey yaratmamıştır.

Çok hayret ettiğimiz bir husus şudur: aynı toprak, aynı hava, aynı güneş, aynı sudan faydalanarak yetişen çeşitli meyvelerin renkleri ayrı, tatları ayrı, kokuları ayrıdır. Evet Yüce Allah, her şeyi belli bir kanuna göre yarattığına göre bunlar için de bir takım dış sebepler vardır. Ama bununla beraber ibret alma niyeti taşıyan insanlar için bunlar, Yaratıcı’nın varlığı ve kudretine dair, akıl-sır erdirilemeyecek kadar mühim ip uçlarıdır.

Suyun damarlar vasıtasıyla her bitkinin, meyvenin bütün alanına düzenli biçimde çıkıp yayılması ve sonra bitkinin türünün özelliğine göre bir tad ve koku alması, varlık âleminde çok yüce bir zekânın hükümranlığını kanıtlar.[3]

Abese Sûresi’nde şöyle buyrulur:

“İnsan yiyeceğine bir baksın. Biz, suyu (gökten) bol bol nasıl boşalttık. Sonra toprağı nasıl yardık. Kendinize ve hayvanlarınıza bir besin ve fayda olması için orada (yeryüzünde) ekinler, üzüm bağları, yoncalar, zeytinler, hurmalar, iri ve sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik.” (Abese, 80/24-32)

Yüce Allah’ın biz insanlara bahşetmiş olduğu rengârenk sebzeler, meyveler ve yiyecekler üzerinde düşünen insanlar, bunlarda hem Allah’ın kudretini görürler ve hem de kulluk vazifelerini ifâda titizlik gösterirler. Ra’d Sûresi’nde şöyle buyrulur:

“O, yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve (akan) ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden iki çift yaratandır. Geceyi de gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır. Yer küresinde birbirine komşu kıt’alar, üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır. Bunların hepsi bir su ile sulandığı hâlde yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda da akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır.” (Ra’d, 13/3-4)

Kur’ân’daki pek çok âyette Yüce Rabbimiz dikkat nazarlarımızı Allah’ın insanlar için yarattığı meyvelere, sebzelere, ekinlere çevirmemizi istiyor. Gerçekten bunlar ibret nazarıyla düşünüldüğü zaman bunlarda Yüce Yaratıcı’nın varlığına, birliğine, kudretine nice deliller vardır.

Allah Teâlâ En’âm Sûresi’nde şöyle buyurur:

“O, gökten su indirendir. Her bitkiyi onunla bitirdik. Ondan bitirdiğimiz yeşilden, -birbirine benzeyen ve benzemeyen- yığın yığın taneler, hurmaların tomurcuklarından sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar çıkardık. Ürün verdiklerinde ürünlerine, olgunlaşmalarına bir bakın. Bunlarda, inananlar için şüphesiz deliller vardır.” (En’âm, 6/99)

Bu âyette üzerinde durulması gerekli olan bir kaç husus vardır. Birincisi, bitkilerin bitmesinin Allah Teâlâ’nın gökten indirdiği bir su ile olmasıdır. Gökten inen yağmur suyunun bitkilerin hayatı açısından ne kadar mühim olduğunu insan iyi bilir. Çünkü bu su, tatlı sudur. Acı ve tuzlu sular, bitkilerin yaşamasına elverişli değildir, hatta öldürücüdür. Yağmur sularında bulunan azot vb. bir takım kimyevî maddeler ve tuzlar, bitkilerin canlanması, kuvetlenmesi ve ürünlerinin iyi olması için çok lüzumludur.

İkincisi, Allah Teâlâ, ürünlerin ve meyvelerin ham hali ile olgunlaşmış halinin farkına dikkat çekiyor. Meyvelerin ham hali çoğunlukla yemeye elverişli değildir. Hatta yenmesi mümkün değildir. Ham iken zehir gibi acı olan veya yemeye elverişli olmayan meyve, olgunlaşınca ne kadar tatlı, lezzetli ve hoş kokulu oluyor.

Üçüncüsü, Allah Teâlâ, insanların faydalandığı ürünlerden en mühim beşini burada belirtiyor. Onlar da buğday vb. tahıllar, hurma, üzüm, zeytin ve nardır.

Dipnotlar:

[1] Celal Yıldırım, a.g.e., X,5004. [2] Aynı hususlar En’âm sûresinin 99. âyetinde tekrarlanmakta ve böylece Yüce Allah, insanların dikkatlerini bu noktalara çekmektedir. [3] Celal Yıldırım, a.g.e., IV,2032-2033.

Kaynak: Prof. Dr. Mehmet Bulut, Delilleriyle İslam Akaidi, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

KURAN-I KERİM’DE ZİKREDİLEN SEBZE VE MEYVELER

Kuran-ı Kerim’de Zikredilen Sebze ve Meyveler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.