Lokman Suresi 18. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Lokman Suresi 18. ayeti ne anlatıyor? Lokman Suresi 18. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Lokman Suresi 18. Ayetinin Arapçası:

وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْاَرْضِ مَرَحًاۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍۚ

Lokman Suresi 18. Ayetinin Meali (Anlamı):

“Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah, kibirle kasılan, kendini beğenmiş, çokça övünüp duran hiç kimseyi sevmez.”

Lokman Suresi 18. Ayetinin Tefsiri:

Burada sözü edilen nasihatler şunlardır:

Birincisi; Allah Teâlâ’nın varlığını, birliğini, kudretini tanımak; O’nun en ince sırları ve gizlilikleri bildiğini ve her şeyden hakkiyle haberdar olduğunu idrak etmek; yapılan tüm amellerin en ince noktasına kadar kayıt altına alındığının farkında olarak âhiret hesâbından korkmak. Daha anlaşılır bir ifadeyle Lokmân (a.s.) oğlundan Allah’ı tüm isim ve sıfatlarıyla tanımasını, mârifetullâha ermesini ve ihsan şuurunda bir kulluk yaşamasını istemektedir. Öyle bir Allah ki, yapılan bir iyilik veya kötülük, kimsenin dikkatini çekmeyecek küçüklükte bile olsa, hatta zerre denilen atom, elektron ve proton miktarı kadar bile olsa (bk. Zilzâl 99/7-8), yine bu amel hiç kimsenin muttali olamayacağı gizli bir yerde bulunsa; meselâ büyük bir kayanın içinde, yahut göklerin akıl fersâ genişliği veya yeryüzünün ulaşılamaz derinliği içinde herhangi bir yerde bulunsa, bunu görüp, bulup mahşerde kulun karşısına çıkaracaktır. İslâm, işte böyle bir Allah’a kulluğu emretmekte ve O’na karşı gelmekten sakındırmaktadır.

İkincisi; namazı dosdoğru kılmak.

Üçüncüsü; iyiliği emredip kötülükten sakındırmak. Emredilmesi istenilen “iyilik”, kulu Allah’ın muhabbetine ve rızâsına ulaştıran her şeydir. Sakındırılması istenen “kötülük” ise kulu Allah’tan alıkoyan her şeydir. İyiliği emredip kötülükten sakındırmak sözle olur. Fakat bunun en güzel yolu; insanları sakındırdığımız kötülüklerden öncelikle kendimizin sakınması, onlara yapılmasını emrettiğimiz şeyleri de evvela kendimizin yapmasıdır. Çünkü kendisine söz geçiremeyen kimsenin başkasına söz geçirmesi gerçekten zordur.

Dördüncüsü; başa gelen musîbetlere sabretmek. Burada dinin tebliği ile vazifeli kimselerin, iyiliği emredip kötülüğü yasaklarken bir takım sıkıntılarla yüz yüze geleceklerinin büyük bir ihtimal dâhilinde olduğuna ve muvaffak olabilmek için bunlara göğüs germenin lazım geldiğine işaret edilmektedir. Bütün bunlar (2, 3 ve 4. maddeler), yerine getirmekte azim ve kararlılık gösterilmesi, nefse ağır gelse de büyük bir cehd ve gayretle yapılmaya devam edilmesi gereken mühim işlerdir. Eğer lazım gelen kararlılık gösterilmez ve gevşek davranılırsa, İslâm’ın bu mühim emirleri aksadığından beklenen netice hâsıl olmaz.

Beşincisi; kibirlenip insanlardan yüz çevirmemek, onlara sırt dönmemek. 18. âyette kullanılan اَلصَّعْرُ (sa‘r) kelimesi, devenin dizinde bulunan ve onu yüzünü hep aynı yönde tutmaya zorlayan bir hastalık mânasını taşımaktadır. Buradaki ifade ise, kibir ve büyüklük taslayan, başkalarını küçük görerek yüzünü çeviren kimsenin tavrını tasvir eder. Aynı zamanda kibrin, kişinin ruh ve beden âhengini bozan, onu dengesiz harekete sevk eden ciddi bir hastalık olduğunu gösterir. Allah Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, birbirinizi kıskanmayın. Ey Allah’ın kulları kardeş olun. Müslüman bir kişinin üç günden fazla kardeşine dargın durması helâl değildir.” (Buhârî, Nikâh 45)

Altıncısı; yeryüzünde böbürlenerek, çalımlı çalımlı yürümemek. Bir diğer âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Hem yeryüzünde büyüklük taslayarak yürüme. Çünkü kendini ne kadar büyük görürsen gör, ağırlık ve azametinle ne yeri yarabilir, ne de boyca dağlara erişebilirsin.” (İsrâ 17/37)

Niyâzî Mısrî şu nasihatte bulunur:

“Alçaktan alçak yürüye, toprak altında çürüye,

Aşk ateşinde eriye altın gibi sızmak gerek.”

Burada sayılan 5 ve 6. maddeler Allah’ın sevmediği ve râzı olmadığı mezmûm davranışlardır. Çünkü Allah kendini beğenenleri, başkalarına üstünlük taslayanları sevmez.

Yedincisi; yürüyüşün ölçülü ve dengeli olması; her türlü hal ve davranışın hem ifrat hem tefritten uzak, orta ve makûl bir şekilde olması. Yerine göre dinin öğrettiği en uygun davranış modeli ne ise onu sergileyebilmek.

Sekizincisi; konuşurken sesin de ölçülü bir şekilde çıkması. Lüzûmsuz yere bağırmamak. Zamana, zemine ve muhatapların durumuna; dinleyenlerin azlığına, çokluğuna ve işitebilme imkânlarına göre sesi ayarlamak. Ölçüsüz bir şekilde bağırıp çağırmamak. Rabbimiz burada eşek sesini misal vererek bunun kötülüğünü beyân buyurmaktadır. Hatta Hz. Ömer (r.a.), tâkatinden daha fazla yüksek sesle ezan okumaya çalışan bir müezzine: “Ben senin kasıklarının çatlayacağından korktum” demiştir. (Kurtubî, el-Câmi‘, XIV, 71)

Resûl-i Ekrem (s.a.s.) güzel ahlâkın önemini şöyle ifade buyurur:

“Sizin en hayırlınız, ahlâkı güzel olanınızdır.” (Buhârî, Edeb 38; Müslim, Fezâil 68)

“Mizanda güzel ahlâktan daha ağır gelecek bir şey yoktur.” (Ebû Dâvûd, Edeb 7; Tirmizî, Birr 62)

“İnsanların cennete girmesini sağlayacak en önemli iki fazilet takvâ ve güzel ahlâk; cehenneme girmelerine sebep olacak iki uzuv ise ağız ve cinsel organlarıdır.” (Tirmizî, Birr 62; İbn Mâce, Zühd 29)

Eğer insan Rabbini tanır, O’nun görünen-görünmeyen sayısız nimetlerinin farkında olursa, bahsedilen dinî hikmetleri ve ahlâkî faziletleri yerine getirmesi kolaylaşacaktır. Bu sebeple buyruluyor ki:

Lokman Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Lokman Suresi 18. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.