Kürsü Şeyhi Kime Denir?

Kürsü şeyhi kime denir? Kürsü şeyhliği ne zaman başladı? Kürsü şeyhleri ve kürsü şeyhliği yapılan camiler.

Kürsü şeyhliği, Cuma günü Arapça okunan hutbeyi namazdan sonra lisan bilmeyen ve hatibin ne dediğini anlamayan cemaate izah maksadıyla ihdas edilmişti. İlkin Eyüp Camii’ne ulemadan birinin tayini ile başlayan Cuma vâizliği sonradan yediye çıkarılmıştı. Bunlar aşağıdan başlayarak mertebe itibariyle şöyle idi:

Eyüp, Sultan Selim, Sultan Mehmet (Fatih), Sultan Beyazıt, Süleymaniye, Sultan Ahmet, Ayasofya.

Bunlardan biri münhal olunca hariçten ilk kademe olan Eyüp Camii’ne ulemadan biri tayin olunur ve ötekiler sırasıyla Eyüp Sultan vâizi Sultan Selim’e, Sultan Selim vâizi Sultan Mehmet’e (Fatih), Fatih vâizi Sultan Beyazıt’a, Sultan Beyazıt vâizi Süleymaniye’ye, Süleymaniye vâizi Sultan Ahmet’e, Sultan Ahmet vâizi de Ayasofya’ya nakil ve terfi ettirilirdi.

1139 (1726)’da Cuma vâizlerine ‘selâtin şeyhliği’ ünvanı verilmek suretiyle kademeleri bir derece daha yükseltildi. Yine o sene Ramazanının onuncu günü Üçüncü Sultan Ahmet’in hayrat sahibi olan annesinin Galata ile Üsküdar’da yaptırdığı ve büyük annesinin Bahçekapısı’nda ihya ettiği camilerle, Şehzade Camii için de birer Cuma vâizi tayin olunmak suretiyle kürsü şeyhlerinin sayısı yediden on bire çıkarıldı ve bu sayı böylece devam edip gitti.

Cuma vâizleri ilk zamanlarda altmışar kuruş maaş alırken 1255 senesi Muharreminden itibaren (1839) mevcut silsileye göre maaş verilmeye başlanmıştır.

Kürsü şeyhliğini, zamanlarının meşhur birer şeyhi olan Hüdaî ile Nasuhî yaptıkları gibi son zamanlarda Manastırlı İsmail Hakkı’da Ayasofya kürsü şeyhliğini ifa etmiştir.

Kaynak: Dursun Gürlek, Altınoluk Dergisi, Sayı: 436

İslam ve İhsan

AYETEL KÜRSİ ANLAMI

Ayetel Kürsi Anlamı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.