Kur'ân'a Göre Hasedin Tedavisi

Kur'ân-ı Kerim'e göre hasedin tedavi şekli "Yusuf kıssası"nda anlatılarak, Hazret-i Yusuf'un kardeşlerine gösterdiği tavrı hasedi yenmek için örnek olarak verilir.

hasedin tedâvî şeklidir ki, Hazret-i Yusuf, hasedden mânen helâk olmanın eşiğine gelmiş kardeşlerine acıdı. Kıtlık zamanında onların müşkil durumda kalmaması için kendilerine devamlı ihsan ve ikramda bulundu. Kardeşleri de hasedlerinden utanarak:

Mesnevî'de anlatılıyor: “Yûsuflar, çirkinlerin hasetlerinden, kıskançlıklarından gizlenirler. Güzeller de düşman şerrinden âdetâ ateş içinde yaşarlar.”

“Yusûflar, kardeşlerinin hilesi yüzünden kuyu içindedirler. Çünkü o kardeşler haset yüzünden Yûsuf’u kurtlara verirler.” (c.2, 1405-1406)

“Çok yumuşak huylu olan Yâkup -aleyhisselâm-, bu haset kurdundan ötürü Yûsuf’un üstüne titrerdi.”

“Zâhirî, gözle görülen kurt, Yûsuf’un etrafında dönüp dolaşmadı, fakat kardeşlerinin hasedi, yaptıkları kötülükler ve vicdansızlıklarla kurtları da geçti.”

“Bu haset kurdu, Yûsuf’u parçaladı da; «Biz, onu elbiselerimizin yanına bırakmış gitmiştik. Onu kurt kapmış.» diye kardeşleri için babalarından tatlı sözlerle özür dilediler.”

“Yüz binlerce kurtta bu hile, bu düzen yoktur. Bu hased kurdu, sonunda rüsvâ olacaktır.” (c.2, 1408-1411)

Hazret-i Yusuf hakkındaki Kur’ânî kıssadan çıkarabileceğimiz en mühim neticelerden biri de hased edenlerin hased edilen karşısında, bilâhare utanılacak bir mevkiye düşerek hatalarının itirafına müncer olmasıdır.

KARDEŞLERİ HASEDLERİNDEN UTANDI

Gerçekten bu kıssada kardeşler, sonunda hasedin fecâatini yaşıyarak:

“Dediler ki: Allâh’a andolsun, hakîkaten Allâh seni bize üstün kılmış. Gerçekten biz hataya düşmüşüz.” (Yûsuf, 91) itirafına mecbûr kalmışlardır. Bu demektir ki, hased eden, hased edilene bir zarar veremediği gibi kendisinin alçalmasına ve bazen de dönüp dolaşıp bir nedâmete mecbûr kalmasına sebep olmaktadır.

Bu kıssadan yola çıkarak varacağımız bir husûs da hasedin tedâvî şeklidir ki, Hazret-i Yusuf, hasedden mânen helâk olmanın eşiğine gelmiş kardeşlerine acıdı. Kıtlık zamanında onların müşkil durumda kalmaması için kendilerine devamlı ihsan ve ikramda bulundu. Kardeşleri de hasedlerinden utanarak:

“–Sen Yusuf’sun!” dediler. Yusuf -aleyhisselâm-, onların mahcûbiyetlerini izâle ederek onları kendisine daha çok bend etti ve:

(Yusuf) Dedi ki: Bugün size kınama yok, Allâh sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir.” (Yûsuf, 92)

Böylece onları mânen içten içe kemiren “hased” hastalığını kalplerinden tamamen silip attı.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.