Kur'an Bizi "Birr" Olmaya Davet Ediyor

Birr ne demektir? Kuran neden birr olmaya davet ediyor? Ali İmran suresi 92. ayeti nasıl anlamalı ve amel etmeliyiz?

"Birr" olmak, yeryüzünde can sahibi olan herkesin imdadına koşma gayretinde olmaktır. Kur'an sizi, "birr" olmaya davet ediyor.

Asr-ı saâdette, hayatlarını sırf İslâm yoluna adayarak, Allâh’a ibâdetten başka bir şey düşünmeyen Ashâb-ı Suffe, geçimlerini temine vakit bulamazlardı. Bu sebeple diğer Müslümanlar onlara hurma getirirlerdi. Bâzı kimseler, bir ara bozuk hurma getirmiş, Ashâb-ı Suffe de son derece acıkmış olmaları sebebiyle bu bozuk hurmaları yemek zorunda kalmışlardı. Bu hâdise üzerine Cenâb-ı Hakk’ın şu ihtârı geldi:

“Ey îmân edenler! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardığımız nîmetlerin iyilerinden (Allâh için) infâk edin. (Size verildiği takdirde) gözünüzü yummadan alamayacağınız (basit ve değersiz) şeyleri, hayır diye vermeye kalkışmayın! Allâh’ın müstağnî ve övülmeye lâyık olduğunu bilin!” (el-Bakara, 267)

Bir başka âyet-i kerîmede de Cenâb-ı Hak, kendisine yakın olabilmemiz için sevdiklerimizden infâk etmemiz gerektiğini şöyle bildiriyor:

 “Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe, aslâ «birr»e eremezsiniz. Her ne infâk ederseniz Allâh onu hakkıyla bilir.” (Âl-i İmrân, 92)

Âyet-i kerîmede geçen «birr» kelimesi, hayrın kemâl noktası, Allâh’ın rahmeti, rızâsı ve cenneti mânâlarında tefsîr edilmiştir. Cenâb-ı Hak «birr»i başka bir âyet-i kerîmede şöyle izâh eder: “Birr, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl birr (sâhipleri), Allâh’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanan, servetini -kendisi için ne kadar kıymetli olsa da- akrabasına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilencilere ve insanları kölelikten kurtarmaya harcayan; namazında devamlı ve dikkatli olan, zekâtını veren, verdiği sözü tutan, felâket, zorluk ve sıkıntı anlarında sabredenlerdir. İşte onlardır sadâkat gösterenler ve işte onlardır gerçek takvâ sâhibi olanlar!” (el-Bakara, 177)  Görüldüğü gibi “birr”i târif eden bu âyet-i kerîme, insanda bulunması gereken pek çok üstün vasfı kendisinde toplamıştır.

ALİ İMRAN 92. AYETİN TEFSİRİ

 اَلْبِرُّ (birr) kelimesi; “iyiliğin zirve noktası, çok iyi ve çok hayırlı, fazilet ve erdemlilik, insanların kendisiyle «iyi kimseler» olacakları her türlü makbul amel, Allah’ın rızâsı, rahmeti ve cenneti” gibi pek çok güzel mânalar ifade etmektedir. “Kişinin sevdiği şeyler” ise “mal, mülk, servet, makam, mevki, ilim ve beden kuvveti” gibi her türlü maddî ve mânevî imkânlardır. Mü’min, sevdiği bu şeylerin bir kısmını “farz, vacip ve nâfile” ölçüleri içinde Allah yolunda başkalarının iyiliğine harcadığı nispette âyette müjdelenen yüksek derecelere yükselme imkânı bulabilecektir. Bu aynı zamanda, kişinin mânen terakkisinde özellikle Allah yolunda “harcama”nın ehemmiyetine dikkat çekmektedir.

Asr-ı Saadette ve ondan sonraki dönemlerde sevdiğinden vermenin çok güzel örnekleri sergilenmiştir:

Rivayete göre bu âyet-i kerîme nâzil olunca Ebû Talha (r.a.) Allah Resûlü (s.a.s.)’e gelip:

“- Yâ Rasûlallah, en çok hoşuma giden malım, Beyraha’dır[1]. Bu araziyi, Allah’ın sana göstereceği yere sarfet!” dedi. Peygamberimiz (s.a.s.):

“- Gerçekten çok iyi. Burası, çok verimli ve değerli bir yerdir. Ben bu araziyi akrabaların arasında taksim etmeni uygun görüyorum” buyurdu ve Ebû Talha da burasını akrabaları arasında taksim etti. (Buhârî, Zekât 44; Müslim, Zekât 43)

Yine Hayber arazisi taksim edilirken Hz. Ömer’e de bir miktar yer düşmüş ve Peygamber Efendimiz’e gelerek:

“- Yâ Rasûlallah! Hayber’den bana bir miktar yer düştü ki, yanımda ondan daha kıymetli bir malım yoktur. Onu ne yapmamı istersin?” diye sorunca Allah Resûlü ona aslını elinde tutmasını ve mahsulünü muhtaçlara dağıtmasını tavsiye etmiştir. Bunun üzerine Hz. Ömer, geliri lazım gelen yerlere sarfedilmek üzere bu araziyi vakfetmiştir. (Buhârî, Şurut 19)

Emevi halifelerinden Ömer b. Abdülaziz (r.h.), bol miktarda şeker alıp muhtaçlara dağıtırdı. Sebebi sorulduğunda şöyle cevap verdi: “Çünkü ben, şekeri çok severim. Allah Teâlâ da sevdiğimiz şeylerden kendi yolunda harcamadıkça gerçek iyiliğe eremeyeceğimizi haber vermektedir.” (Kurtubî, el-Câmi‘, IV, 133)

İmam Kuşeyrî bu âyetin tefsirinde şu açıklamayı yapar: “Birr’e ulaşmak isteyen, sevdiklerinden bir kısmını vermelidir. Bârî Teâlâ’ya ulaşmak isteyen ise, bütün sevdiklerini vermelidir. Birr’e ancak sevdiğini vererek ulaşabileceğine göre, zevklerini Allah’a tercih ederek Bârî Teâlâ’ya nasıl ulaşabileceksin?” (Kuşeyrî, Letâifu’l-işârât, I, 159)

Kâşânî de der ki: “Sahibini Allah’a ulaştıran her fiil birr’dir. Allah’a yaklaşmak ise, ancak O’ndan başka her şeyden el etek çekmekle mümkün olabilir. Allah’dan başka bir şeyi seven kişi, bu sevdiği sebebiyle Allah Teâlâ’yla arasına bir perde çekmiş; sevgisini Allah’tan başkasına yönelttiği için de mânen tehlikeli bir duruma düşmüş olur.”

Bu bakımdan müslüman, sevdiği mallar başta olmak üzere her türlü imkanıyla Hak yolunda cömertlik ve infak halinde olacak, fakat Allah’ın helal kıldığı şeyleri haram yapma yoluna cüret etmeyecektir. Hz. Yakub’un durumuna gelince:

[1] Burası, Medine’de o dönem itibariyle Mescid-i Nebevî’nin karşısında bulunan verimli bir arazi idi. Şu an ise Mescid-i Nebevi’nin içinde kalmaktadır. (Prof. Dr. Ömer Çelik Tefsiri)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Vakıf İnfak Hizmet

İslam ve İhsan

İYİLİKLER KARŞILIKSIZ KALMAZ

İyilikler Karşılıksız Kalmaz

“İYİLİK VE TAKVADA YARDIMLAŞIN” AYETİ

“İyilik ve Takvada Yardımlaşın” Ayeti

İYİLİK VE TAKVADA YARDIMLAŞMAK İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

İyilik ve Takvada Yardımlaşmak ile İlgili Ayet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.