Konuşma Adabı Açısından Rasulüllahın Örnekliği

İnsanoğlunu diğer varlıklardan farklı ve üstün kılan en önemli özelliklerinden birisi kendisine bahşedilen konuşma vasfıdır. Tabiatı itibarı ile sosyal bir varlık olan insan, bu yeteneği sayesinde duygu ve düşüncelerini ifade eder. Kur’ân-ı Kerim’de Rahmân Suresi’nin 3 ve 4. âyetlerinde geçen “O insanı yarattı ve ona beyanı (konuşmayı) öğretti.” ayeti bu hususa dikkat çekmektedir.

Hayatın her alanında olduğu gibi konuşma hususunda da İslam’ın belirlediği bir takım hedefler vardır. Öncelikle İslam her şeyde olduğu gibi konuşma konusunda da israfı hoş görmemiştir. Yine önemle üzerinde durulan bir başka konu da; gayesiz ve boş konuşmalardan uzak durmaktır.

Herhangi bir konudan bahsedeceğimiz zaman muhataplarımızın ve içinde bulunduğumuz ortamın gözetilmesi İslam’ın konuşma adabı konusunda ortaya koyduğu prensiplerdendir. Çünkü her doğrunun her yerde söylenmesi bir takım zararlı sonuçlar doğurabilir.

PEYGAMBER EFENDİMİZİN KONUŞMA ADABI

Her türlü davranışımız ve ağzımızdan çıkan her bir kelime Rabbimizin vazifelendirdiği melekler tarafından kayda geçirilmektedir. Bu husus Kuran-ı Kerim’de Kâf Suresi 18. âyette geçen “Ağızlarından çıkacak her bir sözü kaydetmeye hazır bir melek vardır.” ayeti ile vurgulanmaktadır. Bu nedenle davranışlarımıza ve ifadelerimize dikkat etmemiz aklımızdan çıkmaması gereken en önemli hususlardan bir tanesidir. Peki, bu bilinç halini canlı tutmamızı sağlayacak ve bu konuda bize rehberlik edecek bir örnek var mıdır? Varsa bu örnek kimdir?

Bu örnek Kuran’da üsve-i hasene (en güzel örnek) olarak ifade edilen Hz. Peygamberdir. O’nun sünneti bizim için yol haritası ve izlenmesi gereken hayat düsturumuzdur. O’nun sünnetine baktığımızda konuşma adabı konusunda takip edilmesi gereken bir yöntem görmekteyiz. O (sas) hiçbir zaman boş ve gayesiz konuşmamış, gereksiz yere sözü uzatmamış, durumun gerektirdiği ölçüde üslubunu ayarlamıştır.

Kendisine bahşedilen cevâmiu’l-kelim (az sözle çok mana ifade etme) özelliği ile özlü sözler söylemiş ve bu sözleri ile iyiye ve doğruya yönlendirici vecizeler ortaya koymuştur. Hz. Peygamber (s.a.) sanat yapma amacı ile ağzı eğip bükmeyi yasaklamıştır. O konuşma adabı konusunda sahabeye ve dolayısıyla bizlere çeşitli tavsiyelerde bulunmuştur. Son sözü yine Hz. Peygamber’e (s.a.) bırakmak gerekir.

Kâinatın efendisi şöyle buyurur:

“Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, ya hayır konuşsun, ya da sussun!”

Kaynak: Duran İkizer, Altınoluk Dergisi, 374. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.