Kıldığı Namaza Tuttuğu Oruca Bakmayın!

Hazret-i Ömer'in bizleri ikaz ettiği husus ne kadar önemlidir: “Bir kimsenin kıldığı namaza, tuttuğu oruca bakmayınız. Konuştuğunda doğru söylüyor mu? Kendisine bir şey emânet edildiğinde emânete riâyet ediyor mu? Dünya ile meşgul olurken helâl-haram gözetiyor mu? Ona bakınız.” 

Güzel ahlâka ulaşmadan, kalbi tasfiye ve nefsi tezkiye etmeden edâ edilen ibâdetler ise şekilde kalmıştır ve Cenâb-ı Hakk’ın kabulünden uzaktır. Bu sebeple Hazret-i Ömer şöyle îkāz eder:

“Bir kimsenin kıldığı namaza, tuttuğu oruca bakmayınız.

  • Konuştuğunda doğru söylüyor mu?
  • Kendisine bir şey emânet edildiğinde emânete riâyet ediyor mu?
  • Dünya ile meşgul olurken helâl-haram gözetiyor mu? Ona bakınız.” (Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, VI, 288; Şuab, IV, 230, 326)

Burada Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’ın îkāz ettiği husus; ahlâkta derinleşmeden, bu ibâdetleri sûretâ edâ eden kişilerin düştüğü durumdur.

Yûnus Emre Hazretleri de böylelerini şöyle ifade eder:

Yûnus Emre der; hoca,

Gerekse var bin hacca.

Hepisinden eyice

Bir gönüle girmektir!

Ak sakallı pîr hoca,

Bilemez hâli nice,

Emek yimesün hacca,

Bir gönül yıkar ise…

Gönül Çalab’ın tahtı,

Çalab gönüle baktı,

İki cihan bedbahtı,

Kim gönül yıkar ise…

Eğer bir kimse, namazı hakkıyla kılsa, orucu hakkıyla tutsa; onun ahlâkı da düzgün ve güzel olur. Yani konuştuğunda da doğru söyler, emânete de hıyânet etmez, helâl-haramı gözetir.

Eğer bu ahlâkî vasıflara titizlikle sahip çıkarsa; namazı da huşû içinde, makbul bir namaz olur.

İkisi de diğerinin seviyesini gösterir.

NAMAZ, EĞER KÖTÜLÜKLERDEN UZAK TUTMUYORSA!..

Namaz; eğer gafletten, riyâdan, cimrilikten uzak tutmuyorsa, Cenâb-ı Hak; böyle geometriden, hendeseden, tâbir-i âmiyâne ile yatıp kalkmaktan ibâret bir namaz kılanlara şöyle buyuruyor:

“Yazıklar olsun o namaz kılanlara!..” (el-Mâûn, 4)

İbâdetleri zâhir ve bâtın her iki kanadıyla edâ edebilmenin yolu, hassâsiyettir.

PARANIN İRADESİ

İnsanın ahval ve gidişâtı için para da bir röntgen mesâbesindedir. Kulun iradesi yoktur. Paranın iradesi vardır.

Eğer para helâlse, helâl yola ve hayrâta gider. Hakk’a yaklaştırır. Hayır-hasenat, kazanılan malın helâliyetini gösterir.

Fakat para eğer bulanıksa, bulanık yerlere gider.

Eğer para haramsa, tamamen haram yerlere gider. Sonunda sahibini helâk eder.

Zâhir-bâtın meselesi, haramlarda da karşımıza çıkar.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Sayı: 161

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.