Kendi Ellerinizle Kendinizi Tehlikeye Atmayın Ayeti

“Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” ayetini nasıl anlamalıyız? Ayetin iniş sebebi nedir? Hangi olay üzerine inmiştir?

Emevîler devrinde, Allah Rasûlü’nün fetih müjdesine nâil olmak isteyen İslâm ordusu, İstanbul önlerine gelmişti. Ordunun içinde Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri de bulunmaktaydı. Rumlar, arkalarını şehrin surlarına vermiş savaşırlarken; ensardan bir zât, atını Bizanslıların ortasına kadar sürdü. Bunu gören bir İslâm askeri;

“Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın!” âyet-i kerîmesinden hareketle ve hayretler içinde;

“–Lâ ilâhe illâllah! Şuna bakın! Kendini göz göre göre tehlikeye atıyor!” dedi.

Bunun üzerine Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri şöyle dedi:

“–Ey mü’minler! (Yanlış anlaşılmasın!) Bu âyet, biz ensar hakkında nâzil oldu. (Biz misafirperverlik yaptık, malımızı cömertçe harcadık.) Hazret-i Allah, yüce Peygamber’ine yardım edip dînini galip kıldığında biz;

«Artık hurma bahçelerimizin başında durup onların ıslahı ve nemâlanmasıyla meşgul olalım. (Tarlalarımıza dönelim.)» demiştik. Bunun üzerine;

«Allah yolunda (malınızı ve canınızı) infâk edin de kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın! Bir de ihsanda bulunun! Zira Allah, (yaptığını en güzel şekilde yapan ve ihsan şuuru ile yaşayan) muhsinleri sever.» (el-Bakara, 195) âyeti nâzil oldu.

Âyet-i kerîmede buyurulan «kendi eliyle kendini tehlikeye atmak»tan maksat; bağ ve bahçe gibi dünyalıklarla uğraşmaya dalıp, Hak yolundaki gayretleri terk ve ihmal etmemizdir.”

İşte bu ilâhî îkāza gönülden riâyet eden Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri; Hakk’a kulluğun, Hazret-i Peygamber’e ümmet olmanın ve îman nimetiyle şereflenmenin şükür borcunu ödeyebilme endişesi içerisinde, son nefesine kadar hiçbir gayretten geri durmamıştır. Seksen küsur yaşlarında iken katıldığı bu sefer esnasında vefât ederek, şehidlik mertebesine nâil olmuştur. (Bkz. Ebû Dâvûd, Cihâd, 22/2512; Tirmizî, Tefsîr, 2/2972)

KENDİ ELİNİZLE KENDİNİZİ TEHLİKEYE ATMAYIN AYETİNİN ARAPÇASI OKUNUŞU MEALİ

Arapça:

وَأَنفِقُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ تُلْقُواْ بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ وَأَحْسِنُوَاْ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ

Türkçe okunuşu:

Ve enfikû fî sebîlillâhi ve lâ tulkû bi eydîkum ilet tehluketi, ve ahsinû, innallâhe yuhıbbul muhsinîn(muhsinîne).

Anlamı:

(Mallarınızı) Allah yolunda harcayın. Kendi kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.

Tarih boyunca, İslâm’ın tebliği ve adâletin tesisi için, büyük fedâkârlıklar gösterildi.

Meselâ Irak, Şam ve Mısır havalisi; oraları ilk defa fethedip buraya yerleşen ve tebliğe, irşâda devam eden sahâbe ve tâbiîn nesilleri sayesinde İslâm beldeleri oldular. Vedâ Haccı’na iştirâk eden 120.000 sahâbîden ancak 20.000 kadarı, kendi beldelerinde medfundur. Büyük ekseriyet hep tebliğ, cihad ve insan inşâsı için gittikleri beldelerde can verdiler, o beldelere can kattılar.

Anadolu ve Rumeli ise Ahmed Yesevî dervişleri sayesinde İslâm ile müşerref oldu. O dervişler ki; dîni tebliğ için mürşidlerinin emriyle vatan cüdâ oldular, uzun seyahatlere çıktılar, hiç tanımadıkları, tehlikelerle dolu beldelerde irşâda başladılar.

Sadece dervişler ve erler değil, en azametli sultanlar da İslâm’ı yaşama ve yaşatma yolunda her türlü meşakkate katlanırdı.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Aralık Sayı: 154

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.