Kalpteki Güzellikleri Öldüren Huy

İnsanın iç dünyasındaki harp meydanında, en güç bertaraf edilecek olan menfî temâyülün en şerlisi “hased”dir. Kökü çok derinlerde olan bu menfî temâyülü söküp atmak güç olduğu gibi o bir defa kök salıp yerleşince de insanı dâimî bir huzursuzluğa mahkûm eder.

Hazreti Mevlânâ Mesnevî'de şöyle anlatıyor: “Ey hasedçi! Aklını başına al da, sen de bir olgunluk, bir kemâl, bir yücelik elde et de başkalarının olgunluğunu kıskanma; o yüzden kendini gam ve kedere kaptırma!”

“Allâh’tan, hasedden kurtulmayı, hasedi gidermesini niyâz et de, Allâh; seni bu bedenden, yâni hasedçilik huyundan kurtarsın!”

“Sana içten içe bir oyalanma, bir gönül meşguliyeti versin de, bundan sonra dışarıdaki insanlarla uğraşmaktan ve herkesin ayıbını görmekten seni çekip kurtarsın!” (c.4, 2680-2682)

HUZURUN EN BÜYÜK DÜŞMANI

İlâhî güzellikler manzûmesi hâlinde dünyaya gelen insan, nefsinde gizlenen fısk u fücûr (şer temâyüller) ve takvâ temâyülleri ile başbaşa bırakılmıştır. Yani, insanoğlunun iç dünyası hayır ve şer temayülleri arasında bir çatışma ve çarpışma meydanı hâlindedir. İç dünyamızdaki bu harp meydanında, en güç bertaraf edilecek olan menfî temâyülün en şerlisi “hased”dir. Kökü çok derinlerde olan bu menfî temâyülü söküp atmak güç olduğu gibi, o bir defa kök salıp yerleşince de insanı dâimî bir huzursuzluğa mahkûm eder. Hâlbuki dinin gâyesi, beşer hayatını, önce dünya, sonra da ukbâ itibariyle huzurla doldurmaktır. Huzurun en büyük düşmanı ise “kıskanma” ve onun neticesi olan haseddir.

Kişideki hased duygusu, menfaatleri üzerinde toplamak için başkalarını yaşatmamak hırsındandır. Böyle hastalıklarla dolu kendi iç dünyasından habersiz olan kimse, ruh âfetlerinin en fecîsine dûçâr olmuştur. Samimiyetsiz insan, samimi olmadığını bilseydi belki kurtulurdu. Fakat o, kendi iç âleminden şaşırtılmıştır. Ona pusu kuran gerçek düşman, kendi içindeki ham nefsidir.

Hasedin nefislerdeki menfî tezâhürleri çok çeşitlidir. Hased, ferdin fıtratındaki selîm temâyülleri felç eder, mantığı da zaafa uğratır. Rivâyet olunur ki, Hazret-i Mûsâ Tûr-i Sînâ’ya çıkarken, dağdan sırtında odun taşıyarak geçimini sağlayan bir ihtiyarla karşılaşmış. O zât, Hazret-i Mûsâ’ya:

“–Falan komşumun eşeği var. Odunları onunla taşıyor. Bense bu ihtiyar hâlimle sırtımda taşıyorum. Ne olur, Cenâb- Hakk’a benim için niyaz etsen, bana da bir merkeb ihsan etse bu çileli hayattan kurtulsam!” diye yalvarmış. Hazret-i Mûsâ, ihtiyarın “Komşunun eşeği var.” diyerek söze başlamasından dolayı bir hased ve kıskançlık kokusu almış ve Tur dağından dönüşte adamın talebini şöyle cevaplandırmış:

“–Cenab-ı Hak, sana bir merkeb ihsan edecek. Fakat komşuna bir merkeb daha verecek!..”

Bu sözü duyan ihtiyar:

“–Hayır, istemem!.. Bana da vermesin; ona da...”

Hasedin ne kadar huzur bozucu ve köklü bir menfî temâyül olduğunu gösteren bu hikâyenin emsâlleri pek çoktur.

HASEDİN BARINIP GELİŞTİĞİ ZEMİN

Hasedin barınıp geliştiği zemin “egoistlik: bencillik”tir. Daha doğru bir tabirle hodgâmlaşmadır. Hâlbuki dinin asıl gayesi, insanı benliğinden arındırmak ve diğergâmlaştırmaktır. Bunu temin etmek için, îmânın kemâl noktasına doğru yükseltilmesi gâyesiyle emredilmiş olan ibadetlere, dikkat ve hassasiyetle yönelmek lâzımdır. Bilindiği üzere îmânın, insanoğlunda ilk meyvesi “merhamet” ve bütün varlıklara “muhabbet”le yönelmektir. İnsanoğlu, sevdiğine sevdiği ölçüde ikramda bulunmak meylini kazandığı gibi sevdiklerinin nâiliyetlerinden de haz almaya başlar. İşte bu haz ne kadar yüksekse, insanoğlundaki fıtrî temâyül, o derecede zaafa uğrar ve ortadan kalkar.

Muhabbet ve merhametin varlık sebebi, îmânda kemâle doğru yükselmektir. Kâmil îmân sahipleri gitgide genişleyerek bütün mahlûkâtı şümûlüne alan bir merhamet duygusuna sahip olurlar ki, böyle bir insanda kin, hased ve kıskançlık gibi temâyüller dumûra uğrayıp yok olmaya mahkûm olur. Bu demektir ki, hased, bir müminde îmânın lâyık olan kıvama yükselememiş bulunduğunun göstergesidir.

HASED ETME KANAAT ET

Diğer bir ifadeyle, “hased”, kendisine takdir olunan ilâhî taksime râzı olmamaktır. Mâlumdur ki, ilk cinayet Kaabil’in Hâbil’e olan hasedi neticesinde işlenmiştir.

Öyleyse başkalarının saadet ve nâiliyetlerinden, kendi saadet ve nâiliyetimiz gibi haz alıp onlarla mesrûr olup olamadığımıza dikkat ederek kendimizi ölçmeliyiz. Yoksa îmân prensiplerini, sadece dil ile “ikrar” yeterli olmayıp onların kalpte kökleşmesine çalışmak gerektir. Bu gayretin istenilen seviyeye ulaşıp ulaşmadığını, hased belâsından ne kadar kurtulabildiğimize bakarak anlayabiliriz.

Kötü ahlâkın en tehlikelilerinden olan hırs ve hasedin yegâne tedâvîsi, ancak kanaatin huzurlu ruhâniyetine bürünmekle mümkündür. Çünkü kâinâtın gönle verdiği ilâhî hazîneler, ne biter, ne de tükenir. Nitekim Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“Kanaat, bitmez tükenmez bir hazinedir.” (Deylemî, Müsned) buyurmaktadır. Dolayısıyla zenginliğin gerçek ölçüsü, kanaattir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.