Kalpteki Maraz

İmanı mahveden kalbi hastalık: “Maraz...”

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elîm bir azap vardır.” (Bakara, 10)

Rasûlullah (s.a.s.) buyurdular:

“Şunu iyi bilin ki insan vücudunda küçük bir et parçası vardır. Eğer bu parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur; bozulursa, bütün vücut bozulur, işte bu et parçası kalptir.” (Buhârî, Îmân 39; Müslim, Müsâkât 107. 108.)

İMANI MAHVEDEN KALBİ HASTALIK

Maraz, bedenin sağlam haldeki alışkanlıklarından sapmasına ve görevini istenilen şekilde yapmasına engel olan ârızadır. Buna “illet” de denir. Maddi olanı olduğu gibi manevî ve kalbî olanları da vardır. İnsan bedeni ve kalbi için aslolan sıhhattir. Kişi bedeninin sağlığı kadar, kalbinin sağlığından da sorumludur. Her türlü ahlâksızlığın başı, idrâk ve irâdenin âfeti bir hastalık var ortada. İşte bu bu hastalık şek ve şüphe kaynaklı nifâk hastalığıdır.

Böyle bir şüphe marazına yakalanan her şeyden şüphe eder, Allah'tan, Peygamber'den, şüphe eder, Hak tanımaz. Onun gözünde hak namına sâdece kendisi, menfaatleri ve hayatı vardır. Her şeyin kendisini aldattığı vehmiyle kafası karışık, zihni allak bullak, kalbi darmadağındır.

Zevkinden, keyfinden, çıkarlarından şüphe etmez; onlara hemen atılır. Aldatmayı, hîle yapmayı, entrika çevirmeyi çok sever. Nefsin özünde böyle aldatma temâyülü hep vardır. Şüphe, fesâd ve nifak olarak tezâhür eden bu kalbî maraz, gelip geçici olduğunda tedavisi biraz daha kolaydır, ama huy hâline gelip bir kere yerleşti mi bir daha tedâvîsi çok zordur.

Nifak öyle bir ateştir ki kimin iman levhasına isâbet ederse paramparça eder. Fitne kıvılcımlarından isabet alan kalp, yakıcı bir azâba dûçâr olur. Münafıkların yeryüzündeki fesâd ve bozgunculukları pek çoktur. Ama bununla birlikte hep kendilerini ıslâh edeci sanırlar (Bakara, 11-12) veya öyle olduğunu söylerler. Münâfıklığın ayrıştığı nokta da burasıdır. Münafıklar, itikadî olarak inanmadıkları halde kuru bir iddiâda bulunurken, kalplerindeki maraza mağlup olup kendilerini sıdk ve ihlâs ilâcı ile tedâvi etmeyen samimiyetsiz Müslümanlar da bir süre sonra bu onulmaz derdin müptelası olabilirler.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz, Altınoluk Dergisi, Mart-2001

İslam ve İhsan

İNSANI CEHENNEME SÜRÜKLEYEN MANEVİ HASTALIKLAR

İnsanı Cehenneme Sürükleyen Manevi Hastalıklar

MÂNEVİ HASTALIKLARIN TEDÂVÎSİ

Mânevi Hastalıkların Tedâvîsi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.