Kalbini Dergâha Çeviren Üç Veli

Kalbi dergâha çevirmek nasıl olur? Salih Zeki Meriç, ‘kalplerini dergâha çeviren üç veli’yi yazdı.

Varlık sebebini yüce Rabbine adamış büyük ruhlu insanlar, her dâim kendilerinden önce, insanların ve yaratılmış diğer canlıların dertlerini kendi dertlerinden öne koyarak yaşayan insanlardır. Nebevî dâvetin her dönem temsilcisi olan bu büyük zatlar yaşadıkları toplumun mânevi önderleri, istikâmet gösterenleri ve derya gönüllü insanları olmuşlardır. Birçok yönü ile çileli bir hayata tâlip olan bu yüksek karakterli insanlar ‘veresetül enbiyâ’ ifadesini karışlayabilecek kıvamda ve bu mânevi makâmın hakkını verecek seviyede bir ruh hâline sahiptirler.

Kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de ifade edilen ‘Allah’ın veli kulları’ olma gayreti ile geçen hayatları, büyük bir mahviyet içinde, mütevâzı bir şekilde kendi halinde görünse de görebilen ve hissedebilen kalpler için onların kalpleri sonsuz bir derya gibi geniş ve derindir. İlâhi feyiz ve ruhâniyetin bir çağlayan gibi aktığı bu mânevi pınarlar nasipli insanların hayatlarını derinden etkileyen ve değiştiren bir güzelliğe sahip hayatlardır.

Efendimizden sonra nübüvvet meşâlesini bir emânet misâli taşıyan bu öncü insanlar, zamanın her döneminde olmuş ve dünyanın her tarafında yanan kandiller gibi küfre, cehâlete karşı mânevi bir mücâdele vererek insanları kuşatan gönülleri ile oldukları yerleri baharlara çevirmişlerdir.

MECLİS-İ MEŞÂYİH REİSİ

Son dönemin mânevi mîmarlarından ve çileli ömrünü şehadetle tamamlayan büyük velilerden biri Muhammed Esad Erbilî Hazretleridir. Aslen Erbilli olan bu Allah dostu iyi bir eğitim almış, ferâset sahibi, dünyevi birçok ilme vâkıf ve aynı zamanda derin bir edebiyat bilgisi olan müstesna bir şahsiyettir. Onun yaşadığı dönemde verdiği irşad mücadelesi etrafında insanların halka halka çoğalmasına vesile olmuştur.

Şöhreti Anadolu’nun her tarafına yayılan bu Allah dostu, zamanın yönetiminin de dikkatini çekmiş ve Cennet Mekân Abülhamid Han tarafından kendisine Meclis-i Meşayih yani Tekke ve Dergahların reisliği görevi tevdi edilmiştir. İstanbul’a yerleşen Muhammed Esad Erbilî Hazretleri burada Kelamî Dergahı’nda irşad vazifesine devam etmiştir. Ne hazindir ki, ilgisi olmadığı halde İzmir Menemen’de vukû bulan Menemen olayı ile ilişkilendirilmiş ve oğlu Ali Efendi de içlerinde olmak kaydı ile 26 halîfesi idam edilmiştir. Kendisi ise yaşlı olduğu için idamdan berat etmiş fakat şâibeli bir şekilde hastanede vefat ederek şehâdet mertebesine yükselmiştir. (Konu ile ilgili daha geniş bilgi için bkz. Ethem Cebecioğlu, Esad Erbilî, Erkam Yayınları)

Muhammed Esad Erbilî Hazretlerinin büyük bir münevver oluşu, arkasından bıraktığı Divan’ı, Kenzül İrfan isimli bir hadis kitabı, Tarihçe-i Hayatı’nı anlattığı Risâle-i Esadiyye isimli kitaplarından da anlaşılmaktadır. Kalbini ve hayatını dergâh haline getiren bu büyük Allah dostu ile ilgili Carl Vett’in on beş gün Kelami Dergâhı’nda kalarak adeta canlı bir şekilde gözlemlerini yazdığı ‘Dervişler Arasında İki Hafta’ isimli eseri ile Ethem Cebecioğlu Hoca’nın Muhammed Esad Erbilî isimli kitaplarını mutlaka okumak gerekir.

ZOR ZAMANDA SÖZ SÖYLEYEBİLMEK

Kalbini dergâha çeviren bir diğer büyük veli ise 1984 yılında Medine-i Münevvere’de Rabbine vuslat eden Mahmud Sâmi Ramazanoğlu Hazretleridir. Sevenlerinin kendisine ‘Melek Sâmi’ dedikleri bu nahif zât’ın şahs-i mânevisini anlatmaya kelimelerin, cümlelerin takâti yetmez. Zor zamanda söz söyleyebilmenin usüllerini öğrendiğimiz ve bunu, yaptığı sohbetlerde ve yazdığı eserlerinde ortaya Sâmi Efendi Hazretleri neyi, ne zaman ve ne şekilde söylemek gerekir sorusunun cevabını en güzel şekilde vermektedir.

Adana’nın köklü bir ailesine mensup olan Sâmi Efendi, üstadı Esad Efendi gibi Hacegân yolunun büyükleri izinde ilmi tahsilini en güzel şekilde yapmış, zamanın en büyük üniversitesi sayılan Darü’l Fünûn Hukuk Fakültesi’nden derece ile mezun olmuştur. Dünyevi pâyelere hayatı boyunca asla iltifat etmeyen bu müstesna karakterli zât, bir vesile ile Kelâmi Dergâhı’nda, Esad Erbili Efendi’nin rahle-i tedrisinde manevi eğitimine başlamıştır. Hem rûhen hem de bedenen nahif bir yapıya sahip olan Sâmi Efendi’nin en büyük özelliklerinden biri sükûtu tercih etmesi ve kalbi selim’e her daim vurgu yapması olduğunu anlıyoruz. Kelâmi Dergâhı onun adeta ikinci üniversitesi olmuş ve Esad Erbilî Efendi’inin engin gönlünde kendine yer bulmuştur. Dini hayata dair yasakların zirvede olduğu bir dönemde sessiz akan bir nehir gibi sevenlerinin gönüllerini yeşertmiş ve ihvân-ı din olmanın hem bu dünyada hem de ahiret hayatında bizi kurtaracak mühim bir mesele olduğunu ortaya koymuştur.  Tarifsiz bir Muahbbet-i Rasûlüllah duygusu ile âdeta Fuzûlî’nin Su Kasidesi’ndeki gibi başını taştan taşa  vurarak ömrünü, hayatını adadığı Efendisi’ne, Rasûlülah’a vuslat arzusu ile geçirmiş ve O’nun şehrinde, Medine’de son nefesi ile Ruh-u Rasûlüllah ile buluşmuştur.

Mahmud Sâmi Efendi ile ilgili okunabilecek iki kitabı zikretmek gerekirse, ilki Mûsa Topbaş Hazreteleri’nin  Sultânü’l  Ârifin Mahmud Sâmi Ramazanoğlu isimli kitabı ifade edebiliriz. İkincisi ise Prof. Dr. Vahit Göktaş’ın akademik bir üslup ile hazırladığı Mahmud Sâmi Ramazanoğlu (k.s.) isimli eseri zikredebiliriz.

KALBİ ÜMMET COĞRAFYASI İÇİN ATARDI

Gönül dünyamızı aydınlatan ve bize sabrın ve vefânın nasıl olması gerektiğini öğreten yakın dönemin öncü şahsiyetlerinden biri de Musa Topbaş Hazretleri’dir. Nakşi Silsilesi’nin Muhammed Esad Erbilî ve Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretlerinden akan feyzin taşıyıcılarından biri olan Mûsa Efendi Hazretleri yüksek ahlak ve karakter özelliklerini asil bir aileden gelmesi ile ilgili olmasının yanında Üstadı Sami Efendi’den de büyük izler taşımaktadır. Kendisi hakkında kaleme alınan Allah Dostu’nun Dünyasından isimli kitap ile kendisinin Üstadı hakkında yazdığı Sultânü’l Ârifin Mahmud Sâmi Ramazanoğlu isimli kitaplara baktığımızda muhteva bakımında bu denli benzerliğin olması bu iki velinin ne kadar birbiri ile aynîşletiğini göstermektedir.

Musa Topbaş Hazretleri Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden çekildiği ve yeni bir devletin kurulduğu bir dönemde ülke halkının içine düştüğü birçok sıkıntılı durumlarla muhatap olmuş ve bunlara çözüm bulmakla kendisini sorumlu hissetmiş bir insandır. Bugün sayıları binleri geçen İmam- hatip Liselerinin açılması ve genç neslin ihyâsı için maddi mânevi bütün imkânlarını seferber etmiş öncü bir şahsiyettir.

Ticaretini Allah yolunda daha çok infak etmek ve daha çok muhtacın derdine derman olmak için yapan ve ülkede her ilim talebesinin mutlaka bir şekilde kesiştiği hayır sahibi bir insan olmanın yanında Üstadından aldığı mânevi emaneti en güzel şekilde yerine getirmek için Anadolu’yu karşı karış dolaşarak bu mânevi irşad görevini yapan vefakâr ve fedakâr bir Allah dostudur.  Yaşadığı zamanın ihtiyaçlarını iyi okuyarak bir yayınevi kurulmasını, bir dergi çıkarılmasını isteyen Musa Efendi, bu çalışmalara bizzat öncülük eden ve bunu bir İslamî tebliği olarak yapan aynı zamanda maddi hiçbir harcamadan çekinmeyen cömert bir insandır.

Son cümle olarak şunu ifade edelim:

Bir şehirde, bir köyde ve bir mekânda dergâh arama!

Asıl dergâh, Allah dostlarının kalpleridir.

Başarabiliyorsan gir bir Allah dostunun kalbine.

Orası hiç kapanmayan bir dergâh olarak seni sarıp sarmalar…

Kaynak: Salih Zeki Meriç, Altınoluk Dergisi, Sayı: 458

İslam ve İhsan

KALP NASIL DERGÂH OLUR?

Kalp Nasıl Dergâh Olur?

GÖNÜL YARASINA NASIL MERHEM OLUNUR?

Gönül Yarasına Nasıl Merhem Olunur?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.