İslam'ın Sosyal Adalete Verdiği Önem Nedir?

Hazret-i Ömer'in hilafeti döneminde devlet vazifesine gönderilen bir yetkilinin geçtiği mülakat ile İslam'ın sosyal adaleti verdiği önem ve tesis ettiği yüksek toplum huzuru...

Hazret-i Ömer, hilâfeti zamanında bir devlet vazifesine bir şahsı mes’ul olarak gönderiyordu. Onu uğurlarken;

“–Sana bir hırsız gelirse ne yaparsın?” diye sordu.

O vazifeli, İslâm’ın hükmünü ifade ederek;

­“–Onun elini keserim!” dedi.

Hazret-i Ömer, bu şer‘î cezanın zemininde;

  • Evvelâ açları doyurmak,
  • Fakirlerin zarûrî ihtiyaçlarını gidermek ve
  • İnsanlara İslâmî bir terbiye vermek gerektiğini öğretmek için şöyle dedi:

“–Öyleyse; senin mes’ûliyetin altındakilerden bir aç veya işsiz biri bana gelecek olursa, Ömer’in asıl senin elini kesmesi lâzımdır!

Çünkü Allah bizi kullarına vazifeli, kullarını da bize zimmetli kılmıştır ki;

-Onların açlarını doyuralım,

-Çıplaklarını giydirelim,

-İşsizlerine meslek kazandıralım.

Biz bu nimetleri onlara sağlayabilirsek, ancak ondan sonra onlardan bu imkânların şükrünü talep ederiz.

Ey kişi!

Allah, elleri çalışsın diye yaratmıştır. Eller çalışmak için meşrû bir iş bulamazsa, günaha tevessül eder. Onlar seni suçlara ceza vermekle meşgul etmeden önce, sen o elleri meşrû gayretlerle meşgul et! (Yani hayırlı bir işte çalışmasını temin et!) (Muhammed Gazâlî, Zalâm mine’l-Garb, Kahire, 2005, s. 145-146)

Mü’min, toplumdan mes’uldür. Bu kıssada bir müslümanın; yaşadığı toplumdaki bütün cinayetlerden, gafletlerden, kötü yola düşenlerden, mahrumiyetlerden ve ızdıraplardan alâ kadari’l-imkân mes’ul olduğunu görmekteyiz.

CEZADAN ÖNCE EĞİTİM

Hazret-i Ömer, elbette hırsızlığın cezasının el kesme olduğunu bilmektedir. Ancak cezalandırmaya girişmeden evvel;

  • Toplumda iktisâdî bir muvâzene temin edilmesi gerekir.
  • Âmirlerin ve imkân sahiplerinin topluma karşı vazifelerini yerine getirmeleri lâzımdır.

Bu vazifeler; açların doyurulması, irşâda muhtaç olanların irşâd edilmesi, helâl kazanç yollarının gösterilmesi ve benzeri içtimâî hizmet ve gayretlerdir.

Eğer bu vazifeler yerine getirilmemişse; toplumdaki o suça, ona engel olması gerekenler de âdetâ ortak olmuş olur.

  • Doyurabilecek olduğumuz hâlde doyurmadığımız bir kişi, bir suça bulaşırsa bundan mes’ul oluruz.
  • İrşâd edebilecek olduğumuz hâlde ulaşmadığımız bir kişinin düşeceği hatalarda bizim de bir nevi payımız olur.

Nitekim Hazret-i Ömer kıtlık senesinde el kesme cezasını tatbik etmemiştir. Çünkü bu suçun açlık ve zarûret sebebiyle işlenmiş olması şüphesi meydana gelmiştir ki; Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, had cezalarının şüphe durumunda iptalini emretmiştir. (Bkz. Tirmizî, Hudûd, 2)

Hazret-i Ömer’in hatırlattığı bu mes’ûliyetin zirve hâlini, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’de görüyoruz.

Abbâd bin Şurahbîl -radıyallâhu anh- şöyle anlatmaktadır:

“Bir kıtlık senesinde fakir düşmüştüm. Bunun üzerine Medine bahçelerinden birine girdim. Başak ovup hem yedim hem de torbama aldım. Derken bahçe sahibi gelip beni yakaladı, dövdü, torbamı elimden aldı. Rasûlullâh’a gidip (hâlimi arz ettim.)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, (bahçe sahibini çağırttı ve) ona;

«−Câhilken öğretmedin, açken doyurmadın!» buyurdu.

Sonra bahçe sahibine torbamı iade etmesini söyledi. Daha sonra Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana bir veya yarım vesk (60 veya 120 kg.) miktarında yiyecek verdi.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 85/2620-2621; Nesâî, Kudât, 21)

Yani, öğretmek, doyurmak ve eğitmek vazifesi, cezadan daha önce yapılması gereken mes’ûliyetimizdir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2023 Ay: Mayıs, Sayı: 219

İslam ve İhsan

İSLAM ADALET DİNİDİR

İslam Adalet Dinidir

İSLAM’DA ADALET İLE İLGİLİ ÖRNEKLER

İslam’da Adalet ile İlgili Örnekler

ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR

Adalet Mülkün Temelidir

ADALET NEDİR? ADİL KİMDİR?

Adalet Nedir? Adil Kimdir?

ADALET İLE İLGİLİ AYETLER

Adalet ile İlgili Ayetler

ADALET NEDİR?

Adalet Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.