İnsanlara Neden “Taş Gibi” Derler?

İnsanlara neden “taş gibi” derler anlamam! Halbuki taşlar, konuşur, duyarmış meğer. Konuşan onlar fakat anlamayan bizlermişiz. Ne denir?

Temmuz sıcaklarının ortalığı kasıp kavurduğu bir gündü Akdeniz’in Anamur sahillerinde yalın ayak dolaşıyordum. Her şey ne kadar güzeldi. Hele bunlardan biri beni adeta büyülemişti: Taşlar... Harika taşlar, şaheser taşlar. İrili, ufaklı, yassı, yuvarlak, renk renk, şekil şekil... Dilsiz duygusuz insanlara neden “taş gibi” derler anlamam! Halbuki taşlar, konuşur, duyarmış meğer. Konuşan onlar fakat anlamayan bizlermişiz. Ne denir?

Böyle hayretler içinde onları seyrediyor. “Allah’ım, bu kadar güzelliği hangi sanatkar verdi bunlara?” diye düşünüyordum Dehşetler irinde, bir taşın mırıldandığım duydum:

“Neyimizi beğendin efendi?”

Ne söyleyeceğimi şaşırmış, dalgın dalgın bakıyordum Birden kendime geldim:

“Ne kadar pürüzsüz, ne kadar munis, ne kadar güzelsiniz” dedim. “Halbuki taşlar genellikle sivri, keskin ve pürüzlü olurlar Üzerlerine basılınca batar, keser veya incitirler”

Akike benzeyen biri:

“Sen çileye inanır mısın?” dedi.

“İnanırım.” dedim.

“Girdin, yaşadın mı hiç?”

“Yeterince sayılmaz.”

“Girer, yaşarsan anlarsın” dedi. Kendi kendime “taşa bak, neler söylüyor” dedim Utancımdan yüzüm kızarmıştı. Derken kulağıma bir ses daha geldi:

BUNDAN KÖTÜSÜ OLAMAZ

“İstersen sen de söylersin; hele bir yan!” Allah Allah!... Neler duyuyorum Hayretten dondum kaldım. Neden sonra akike benzettiğim taşın gür sesiyle irkildim:

“Beni dinle efendi! . Biz de bir zamanlar senin bahsettiğin batan, kesen, inciten taşlardandık. Haa orada, Toros dağlarının zirvesinde dev bir kayanın parçalarıydık. Yıllar yılı o zirvede karla borayla ölüm kalım savaşı verdik. Bazen rüzgar, hazan kar bizleri törpüleyip durdu. Zamanla öyle bunaldık ki “bundan kötüsü olamaz” deyip attık kendimizi yere. Bu defa da düştük suyun Önüne. Kar ve yağmur sularının önünde nice kayalara çarptık, nice badirelerden geçtik bir bilsen. Zaman oldu toprak altında uzun sure bekledik zaman oldu bir çobanın sapanına taş olduk Bizi nerelere fırlattılar azizim Sonunda Yüce Mevla bizi burda harman etti.

Bir de baktık ki, ne keskin tarafımız. Ne pürüzümüz kalmış Şimdi burada vazifemizi yapıyoruz.”

Vazifeniz ne?

“İnsanlara seslenmek.”

Ne diyorsunuz?

“Neler gittiyse hoşuna, yaratılmamış boşuna ilahî aşk sarhoşuna ibretle bak ve görürsün?”

Görenler oluyor mu peki?

“Görmesini bilenler görüyor tabi.”

Yine hayrete düşmüş, düşünüp duruyordum.

Erenler kalemi al, yaz dediler;

Çilesiz hiç kemal olmaz dediler.

Kaynak: Yahya Fersahoğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 1

İslam ve İhsan

BİR İNSANIN İSMİYLE KADERİ BU KADAR MI AYNI OLUR?

Bir İnsanın İsmiyle Kaderi Bu Kadar mı Aynı Olur?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.