İnsan Kapitalist Sisteme Karşı Kendini Nasıl Korur?

İnsan bu kapitalist yapı içinde kendini nasıl korur? Bunun bir mâzereti var mıdır?

İslâm’ın hâkim değer olarak bulunduğu toplumlarda bile, diyelim Osmanlı’da Lâle Devri’nde, Müslüman, para ile buluştuğunda ayaklar kaymaya başlıyor. Önceki devreler için de bunlar söylenebilir. Bir de şimdiki zamanda İslâm, toplumda var olmakla birlikte hâkim sistem, hâkim değer değil. Hâkim değer, hem global plânda hem de ülke plânında kapitalizm. Deniyor ki nasıl direneceğiz? O dönemde bile para ile imtihanda ayaklar kayabildiğine göre, böyle bir zamanda, kurulu o yapı toplumu değiştirir. Şu kadar zamandır yöneticilerimiz de belli duyarlılıkta olmasına rağmen, toplum değişiyor, dönüşüyor. Ne kadar bir süre dayanılabilir diye soruluyor. İnsan bu kapitalist yapı içinde kendini nasıl korur? Bir mâzereti var mıdır?

HAYAT BİR İMTİHANDIR

İnsanları yanlış harekete sevk eden müessirler, her zaman ve her toplumda dâimâ var olagelmiştir. Bunun sebebi, hayatın insanlara bir imtihan vesîlesi olarak sunulmuş bulunmasıdır. Nitekim âyet-i kerîmede:

“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece «Îmân ettik» demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?” (el-Ankebût, 2) buyrulmuştur.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:

“(Nefsâniyetle dolu) dünya lezzetleri, âhiretin acılarıdır. (İmtihan mâhiyetindeki) dünyanın acıları ise âhiretin lezzetleridir.” (Hâkim, Müstedrek, c. IV, s. 345)

Bu imtihan âleminde insanları yanlışa sevk edecek hiçbir menfîlik olmasaydı, doğru harekette bulunmak herhangi bir mükâfâtı gerektirmezdi. Allah Teâlâ, kendisine kullukta hiçbir engele mâruz bulunmayan bir zümre de yaratmıştır ki, onlar meleklerdir.

Cenâb-ı Hak, insanları ve cinleri ise imtihan etmek üzere hem müsbet hem de menfî şartlarla donatarak yaratmıştır. Bu menfî şartlar; insanın içindeki nefsânî temâyüller ve dış dünyadaki cezbedici haram tuzaklarıdır.

DÜNYA İMTİHANI

Elde edilen bir gâlibiyetin şerefi, ona ulaşmak için göğüslenen güçlükler nisbetindedir. Bir baba bile evlâdına, bir zorluğa katlanması karşılığında mükâfat vaad eder. Bundan daha tabiî bir şey olamaz. Cenâb-ı Hak da, biz kullarına dünya imtihanındaki nefsânî ve şeytânî engelleri aşarak kendisine kullukta bulunabildiğimiz takdirde, dünya huzuruna ilâveten âhirette de “Cennet” ve “Cemâlullâh” ile mükâfatlandıracağını vaad etmektedir. Bundan dolayı, dünya hayatının “imtihan” vasfı sebebiyle, menfîlikler azalıp çoğalmakla birlikte, her devirde dâimâ var olacaktır. Yaşadığımız devir de bu gerçeğin dışında değildir.

Hattâ günümüzde Hakkʼa yönelmeye mânî olan hususların çokluğu sebebiyle, bunları aşarak Cenâb-ı Hakkʼa kulluk edebilenlerin, çok daha büyük mükâfatlara nâil olmaları umulur.

O hâlde günümüzdeki şartların ağırlığı, hiç kimse için mâzeret olamaz. Bilâkis, Hakkʼa yönelebilmenin şerefi, bertaraf edilen güçlükler nisbetinde olduğu için, firâsetli müʼminler, bu güç şartlara peşinen mağlup olmak yerine, onlarla mücâdele etmeyi tercih etmekle mükelleftirler. Bu da ancak “takvâ” ölçüleriyle yaşamakla mümkündür.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Müslümanın Para ile İmtihanı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

MAL, EVLAT VE EŞLER İMTİHAN İÇİNDİR

Mal, Evlat ve Eşler İmtihan İçindir

MÜSLÜMANIN DÜNYA MALI İLE İMTİHANI

Müslümanın Dünya Malı ile İmtihanı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.