İmanın İmkânı Yendiği Yer

İnsanlığın savaşı yendiği yerde, onlar herkes gibi ölmediler. Öyle güzeldi ki gittikleri yerler, bir daha dönmediler. Nice kefensiz kahraman, sahibini arayan mektuplar duruyorlar, orada… Çanakkale, imanın imkânı yendiği yer…

Din ü devlet yolunda can alıp can verenlere, nefsi yere serenlere ve dahi bunun karşılığında cennetten gül derenlere selam olsun. Çağ açıp çağ kapayan, hilale saldıran haçlıya göğüs geren, Çanakkale’de zaferi gören erenlere ve alperenlere selam olsun. Bizden selam, sizden kelam ey azizan! Buyurun sohbet sofrasına…

- Bize bu toprakları vatan yapan, al kanından hürriyet güneşi doğan, zulmü imanıyla boğan şehit ve gazilerimize rahmet olsun; kabirleri nurla dolsun! Tarihin altın yapraklarını zaferlerle süsleyen atalarımızdan Allah razı olsun!

- Yine coştun akıl kardeş. Zaten girişte de “nefsi yere serenlere” diyerek bana taş atmayı unutmadınız. Arkadaşlar, siz savaşı ne kadar seviyorsunuz, anlamakta güçlük çekiyorum. Hâlbuki şair ne demiş? “Gök mavi, başak sarışın;/ Tadı ne güzel barışın.”

- Akıl dostumuz ne güzel anlattı. Şehit ve gazilerimizi rahmetle yâd ediyoruz. Bu arada bir konuyu düzeltelim nefis kardeş. Biraz önce söylediğiniz şiir çok güzel ama o dörtlüğün tamamı şöyle:

“Gök mavi, başak sarışın;

Tadı ne güzel barışın.

Fakat ey yurt bin savaş,

Değer senin bir karışın!”

- Doğru dersin gönül dostum. Allah Arif Nihat Asya şairimizden razı olsun. Yiğitlerin sınırda nöbet tuttuğu gibi şairler de millî kültür cephesinde nöbet tutmalı. Nefis kardeş, kitaplardan öğrendiğime göre savaş geleneğimizde şu safhalar vardır: Önce düşmana Müslüman olması teklif edilir, kabul etmezse teslim olup vergi ödemesi istenir. Bu iki şart kabul edilmezse savaşa girilir.

- Dostlar, aslında bizler de yani gönül, nefis ve akıl olarak birbirimizle mücadele hâlindeyiz. Özellikle nefis kardeş, bizimle tamamen zıt tarafta duruyor. Hoş, akılla da tartıştığımız oluyor ama sonunda bir noktada anlaşabiliyoruz. Peygamber Efendimiz bir savaştan dönerken, nefsi kastederek, küçük savaştan büyük savaşa yönelmemiz gerektiğini buyurmuştu.

- Ne yani derdiniz beni öldürmek mi?

- Olur mu nefis kardeş? Haksız yere birini öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir. Biz, seni belli sınırlar içinde tutmaya çalışıyoruz. Atalarımızın, “Deveyi yardan atan bir tutam ottur.” dediği gibi sen, küçücük bir menfaat için bizi ateşe atmaya çalışıyorsun.

- İyi ya işte! Üstadımız Mevlana ne diyordu? “Hamdım, piştim, yandım.” Siz de ateşte pişer ve olgunlaşırsınız!

- Helal olsun nefis kardeş! Gönül dostumuzun anlattıklarını nasıl da işine geldiği gibi yorumladın? Hem bizi ateşe gönderip kendin o ateşte ısınacağını düşünüyorsan çok yanılırsın.

- Nasıl yanılırmışım?

- Yahu biz ateşe girersek sen de girersin. Onun için biraz akıllı ol!

- Dostlar, söze nasıl başladık, konu nereye gitti? Gördün mü nefis kardeş? Biz şehitlerden, gazilerden bahsederken sen bizi nerelere götürdün? Har zaman böyle yapıyorsun yine de sen bilirsin. Evet, elimizden geldiği kadar barıştan yana olmalıyız. Peki, düşman birleşip üstümüze gelirse ne yapacağız?

- Durduk yerde “düşman düşman” deyip de adamların aklına iş düşürmeyin kardeşim! Şurada ne güzel yaşayıp gidiyoruz işte.

- Doğru dersin nefis kardeş! Atalarımız da yoksul ama mutlu bir hayat sürüyormuş. Ne dertleri varsa bütün dünya bir olup Çanakkale’ye dayanmışlar. Karadan, denizden, havadan hücuma başlamışlar. Yiğitler de canını dişine takıp torunlarının ve yarınlarının huzuru için çıkmışlar er meydanına.

- Can alıp can vermişler. Çoğu şehadete ermişler. Güzel bir alışveriş yapmışlar. Şehit olanlar cennete çıkmışlar, geride kalanlar da cennet vatanda yaşamaya devam etmişler.

- Çanakkale’de 250 bin yiğidimiz şehit olmuş. Bir o kadar da düşmanın kaybı var tabii. Geldikleri gibi gidememişler. Ancak canlarını bırakanların gitmelerine izin verilmiş. Tabii nereye gittikleri de malum! Aziz dostlar! Ben diyorum ki; şehit ve gazi torunu 250 bin genç, ilim ve teknikte ilerlemek için ölürcesin gece gündüz çalışsa düşman bize saldırmayı aklından bile geçiremez.

- Hah işte, aynen böyle yapmalıyız. İlimde teknikte ilerlemek varken savaşa ne gerek var kardeşim?

- Görüyor musun burada anlaştık nefis kardeş? Fakat şimdi söz ver. Çalışmaya gayret eden gençlerin akıllarını boş işlerle karıştırmayacaksın!

- Aziz dostlar, bu dünyada ya inancımızın emrine uyup çalışarak rahat ederiz ya da düşmanın zulmüne razı oluruz. Tarihten ders alıp dinimizin, vatanımızın ve kardeşliğimizin kıymetini bilelim. Düşman, düşmanlığından vazgeçmez; biz de kardeşliğimizden ve imanımızdan vazgeçmeyelim. Unutmayalım, Çanakkale imanın imkânı yendiği yerdir. Hâsılıkelâm gönüllerde muhabbet gülleri açsın, mis kokusu yuvamızı ve yurdumuzu kaplasın. Yollarımız huzura çıksın, ırmaklarımız dostluk denizine aksın. Gökyüzünden bayrağımız inmesin, semalarda ezan sesi dinmesin! Allah birliğimizi, dirliğimizi kavi eylesin! Şu yalan dünyada rızasına uygun ve hür olarak yaşamayı, buradan imanla göçmeyi nasip eylesin! Âmin…

YALIN KILIÇ  HİLAL GİBİ DOĞANLAR ÜSTÜNE

‘Allah!’ nidâları kaplarken arşı,

Bir destan yazdılar dünyaya karşı.

Cepheler söylerken şehâdet marşı,

Yücelerden bir çığ gibi koptular,

Gümbür gümbür zulme vuran kalptiler.

***

Hakk’ın rızasını seçti yiğitler,

Yurt için canından geçti yiğitler,

Zafer kapısını açtı yiğitler,

Sermest olup göğe kanat çırptılar,

Gümbür gümbür zulme vuran kalptiler.

Bir karışın bin canla ölçülmez Çanakkale,

Yer yerinden oynasa geçilmez Çanakkale!

***

Vuruştular, cenkle sırdaş oldular,

Sonunda ecelle kardeş oldular,

Ufukta sönmeyen güneş oldular,

Yiğittiler, erendiler, alptiler,

Gümbür gümbür zulme vuran kalptiler.

***

Şanlı On Sekiz Mart destanlarında,

Kükrediler zafer meydanlarında,

Allah’a adanan al kanlarında

Toprağı yoğurup vatan yaptılar,

Gümbür gümbür zulme vuran kalptiler.

Bugün kandan, dumandan seçilmez Çanakkale,

Yer yerinden oynasa geçilmez Çanakkale!

***

İman cephesinde sıradağdılar,

Yalın kılıç hilal gibi doğdular,

Yalnızca Allah’a boyun eğdiler,

Mazluma dost, zalimlere sarptılar,

Gümbür gümbür zulme vuran kalptiler.

***

Yüz binlerce şehit ateş hattında,

Gül açtılar tekbir nakarâtında,

Şehit yazıldılar Allah katında,

Ana bilip ak toprağı öptüler,

Gümbür gümbür zulme vuran kalptiler.

Türk’ün namus mührüdür, açılmaz Çanakkale,

Yer yerinden oynasa, geçilmez Çanakkale!

Kaynak: Bestami Yazgan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 433

İslam ve İhsan

ÇANAKKALE SAVAŞI’NIN TARİHÇESİ VE ÖNEMİ - ÇANAKKALE SAVAŞI KISACA

Çanakkale Savaşı’nın Tarihçesi ve Önemi - Çanakkale Savaşı Kısaca

ÇANAKKALE SAVAŞI VE HİKAYELERİ

Çanakkale Savaşı ve Hikayeleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.