İlkokul Öğrencileri İçin 500 Yıllık Gelenek "amin Alayları"

Osmanlı'da eğitime yeni başlayan çocuklar için Amin Alayları düzenlenirdi. Osmanlı kültürünün zenginliklerinden biri olan Amin Alayları, mektebe yeni başlayan çocukların okul korkusunu giderme, çocuklara okuma isteğini aşılama ve çocukları arkadaşlarıyla kaynaştırma gibi önemli pedagojik faydaları vardı.

Osmanlı Devleti’nde çocuklar olgunlaşma durumlarına göre, 4 ila 7 yaş arasında Sıbyan Mektebinde ilk eğitimlerine başlardı. Bu okulların çoğu, camilere bitişik olarak inşa edilirdi. Bu mekteplerde eğitime başlayan çocuklar için 14. Yüzyıl’dan 19. Yüzyıl sonlarına kadar çeşitli merasimler düzenlenmekteydi. Bu merasimlerin en önemlisi ise Amin Alayları idi.

Amin Alayları, Osmanlı’da çocukların Kuran ve ahlak bilgilerinin öğretildiği ilk mektebe başlarken düzenlenen merasime denirdi. Çocuk genelde 4 yıl 4 ay 4 günlük olunca ilk eğitimi olan Kuran öğrenmeye başlardı. Merasim ise çoğunlukla kandil günlerine denk getirilir, mümkün olmazsa Pazartesi veya Perşembe günü yapılırdı.

Bir bayram havası ve heyecanı içinde yapılan bu mektebe başlama merasimine mutlaka temizlikle başlanır, evin her tarafı silinip süpürülürdü. Bu fasıl bittikten sonra anne, büyükanne, sütanne, kısaca evin bütün kadınları cümbür cemaat çarşıya gider, okula başlayacak çocuk ve mahallenin fakir çocukları için alışveriş yaparlardı.

Amin Alayı yapılacağı gün bütün aile hava aydınlanmadan kalkar, sabah namazından sonra çocuklara yeni elbiseleri giydirilerek, üstü başı mücevherat veya parıltılı taşlarla süslenmiş olduğu halde hep birlikte faytonlara binilip, çoğunlukla Eyüp Sultan Camii’ne ziyarete gidilir ve burada dua edilirdi.

AMİNLER VE İLAHİLER EŞLİĞİNDE İLK EĞİTİME HAZIRLIK

Eve dönüldükten sonra, mektep çocukları ilahiler ve kasideler eşliğinde gelirdi. Mektebe başlayacak olan çocuğun evinin önü, geçeceği yollar, kalabalıktan geçilmez bir hale gelir, sokaklar bayram havasına bürünürdü. Bu merasimde bulunmanın manevi mükafatı olduğuna inanılırdı. Boynuna işlemeli Kuran cüz kesesi asılan çocuk evinin kapısında göründüğü anda ilahiler okunmaya başlanır ve ilahilerin uygun yerlerinde alayda hazır bulunan çocuklar da “Âmin! Amin!” diye eşlik ederdi.

İlahi sona erince mahallenin hocası duaya başlar, çevrede bulunanlar büyük bir huşu içinde, oturarak duayı sessizce dinlerdi. Duadan sonra, ilahiler okunmaya başlanır, amin nidaları göğe yükseldi.

Bu sırada mahallenin bekçisi, çocuğu evin önünde kendisini bekleyen midilliye bindirir ve

Tövbe edelim zenbimize (günahlarımıza)

Tövbe illallah, ya Allah

Lütfunla bize merhamet eyle

Aman Allah, ya Allah

dendikten sonra, onlara “Amin, amin” diye eşlik edilirdi.

Çocuk süslenmiş ata bindirildikten sonra, Amin Alayı yürümeye başlardı. Alayın en önünde, atlas yastık üzerinde sırmalı cüz kesesiyle elifba taşınırdı. Hemen arkasındaki bir başkası ise Kuran Rahlesini baş üstüne kadar kaldırılarak bu halde taşıyarak yürürdü. Bu iki kişiyi ata binmiş çocuk takip eder, arkasından da mektep hocası, hocanın yardımcıları, ilahiciler ve aminciler gelirdi.

amin2

EĞİTİME BAŞLAMADAN OKUNAN İLK DUA

Çocuk okuldan içeri adım atınca burada Osmanlı Padişahı’na dua edilir ve mektep gülbankı okunurdu. Gülbank’ı müteakip dua edilir ve nihayet çocuğun ellerinden tutularak hocanın huzuruna çıkarılır, çocuk da hocasının önüne oturur ve elini öperdi. Bundan sonra hocaefendi Euzu Besmele çeker ve “Ya Rabbi kolaylaştır, güçleştirme. Ya Rabbi! Tedrisimi hayırla itmam eyle! (Eğitimimi hayırla tamamla)” mealindeki “Rabbi yessir velatüassir. Rabbi tammim bilhayr.” duasını çocuğa okutur ve sonra ilk ders olan “elif” harfi ile eğitim başlardı. Hoca çocuğa da tekrar ettirdikten sonra; "Aferin, bugünkü dersimiz bu kadar!" derdi.

Aynı eğitimi Osmanlı Şehzadeleri de alır ve onlar için düzenlenen merasime padişah ile devlet ricali de katılırdı. Şeyhülislâm efendi, şehzâdeye harfleri baştan sona kadar okutur ve dua ederdi. Şehzadenin eğitimi, tayin olunan hocasına bırakıldıktan sonra da merasim sona ererdi.

Mahalle mekteplerinin bütün masrafları, mahalle halkı ve hayırseverler tarafından karşılanırdı. Ayrıca okulun ısınma ve diğer giderlerini de aileler karşılardı. Mahalle mekteplerinin bir kısmı da padişahlar, üst kademe devlet yöneticileri ve hayır sahipleri tarafından, cami, medrese, imaret ve çeşmelerden oluşan komplekslerin içinde yer alırlardı. Bir vakıf olarak örgütlenen bu komplekslerde, fakir öğrencilerin yemek, harçlık ve giysileri de temin edilirdi.

ÇOCUKLARA İLK OLARAK İSLAMİ TERBİYE VERİLİRDİ

Mektep talebeleri ilkbaharda, mahalle halkı ile birlikte pikniğe giderlerdi. Mesirede kazanlar kaynatılır, etli pilavlar, bademli sütlü helvalar pişirilir, misafirlere dağıtırlardı.

Talebe Kuran’da belli bir seviyeye geldiğinde, hocasının elini öptükten sonra hocanın yardımcılarından biriyle evine giderdi. Evde büyükleri olan dede veya ninesinin elini öperek eğitiminin belli bir seviyeye geldiğini gösterirdi.

Öğrencinin ailesi de, durumlarına göre, hocanın yardımcısına bir hediye verirdi. Bir öğrencinin mahalle mektebini bitirmesi, onun hatim indirmesi, yani Kuran’ın tamamını okumasıyla olurdu. Eğitim iki ya da üç yıl sürerdi.

Öğrencilerin hatim yapmalarından sonra da bir tören yapılır, öğrenci ailesi tarafından ziyafet hazırlanırdı. Mahalle mektebini bitirenler, kabiliyetli iseler, medreseye giderlerdi; yeteneği veya durumu uygun olmayan da, bir sanat öğrenirdi.

Osmanlı kültürünün zenginliklerinden biri olan Amin Alayları, mektebe yeni başlayan çocukların okul korkusunu giderme, çocuklara okuma isteğini aşılama ve çocukları arkadaşlarıyla kaynaştırma gibi önemli pedagojik faydaları vardır. Diğer taraftan bu merasimlerin çocuklarda okuma, anne ve babalarda ise, okutma arzusunu tetiklediği söylenebilir. Bu törenler sayesinde çocuk, aile içinde olduğu gibi, cemiyette de yeni bir statü kazanırdı. Bu merasimlere verilen büyük ehemmiyet, İslâmî terbiye anlayışında mektebe ve öğretmenlere verilen değeri açıkça ortaya koymaktadır.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.