İdeal Bir Müslümanın Yürüyüşü ve Konuşması Nasıl Olmalıdır?

İdeal Müslümanın özellikleri nelerdir? Lokman aleyhisselam’ın dilinden ideal bir Müslümanın yürüyüşü ve konuşması nasıl olmalıdır?

İslam dini geldiği günden bu yana müntesiplerine her konuda mutedil olma çağrısı yapmıştır. Rabbimiz bu ümmeti “Vasat ümmet” olarak tanımlamıştı. Buna bir şerh olmak üzere de Habibi Kibriya (s.a.s.) “İşlerin en hayırlısı orta yol olanıdır” diye buyurdu. Her konuda adaletle davranmak ve orta bir yolda yürüyor olmayı tavsiye etmiştir. Hiçbir konuda aşırılığa müsamaha göstermemiştir.

GÜZEL BİR ÖRNEK

İnsani davranış olan bir kısım mevzuları kökten yasaklamak yerine ölçülü tepkiler vermeyi tavsiye etmiştir. Bu konularda aşırılığa giden Müslümanlara Allah Rasûlü (s.a.s.): “Ben senin için güzel bir örnek değil miyim?” buyurarak onları orta yola davet etmiştir.

İslam dini Müslümanları sevgi ve nefret konusunda ölçülü olmaya davet etmiştir. Her iki his için de geçerlidir bu ölçülü olma hassasiyeti. Ölümüne tarafgirlik yasaklanmıştır. Allah Rasûlü (s.a.s.) hadis-i şerifte şöyle buyurur: “Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün düşmanın olabilir. Kızdığına da ölçülü kız, belki bir gün dostun olabilir.” (Tirmizi) Zira hayatın ne getireceği bilinmez. Yarın nasıl bir sürprizle karşılaşacağımızı, sevdiğimiz veya karşısında olduğumuz insanla olan ilişkilerimizin nereye gideceğini bilemeyiz. Bu nedenle sevgi ve nefret ayarında hep bir itiyat payı gerektir.

Hatta Allah’ın Habibi (s.a.s.) başta kendi şahsı olmak üzere sevgide mutedil bir düzeyi istemiştir. "Hıristiyanların Meryem oğlunu (İsa’yı) övmekte aşırı gittikleri gibi siz de beni övmede aşırılık göstermeyin. Şüphesiz ki ben Allah’ın kuluyum. Onun için bana ‘Allah’ın kulu ve Rasûlü’ deyin." Her kişi ve olay için duyguların kontrolünü istemiştir. “Bir şeyi (aşırı) sevmen, (seni) kör ve sağır eder” buyurarak duygulardaki kontrolsüzlüğün olumsuz sonuçlarına dikkat çekmiştir. Bugün İslam dünyasında birçok yanlışın temelinde bu sevgi ve hürmet sınırlarının ayarlanamaması yatmaktadır.

Rabbimiz kendisine ibadete davet eder. İbadeti yaratılış gayesi olarak ifade eder. İbadetsiz bir ömrün ancak cehenneme gidiş olduğunu haber verir. Lakin davet ettiği bu ibadette yine her türlü aşırılıktan uzak durmayı ister. Sahabe-i kiramın arasında cennette Allah Rasûlü (s.a.s.) ile beraber olabilme gibi önemli bir gerekçe ile hareket eden ve hayatın tamamını ibadete adayan Müslümanlara nebevi ikaz gelmiştir.

 Ebu Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Her şeyin bir coşkunluğu olduğu gibi her coşkunluğun da bir durgunluğu vardır. Şayet bu iki hâli yaşayan kimse itidalli olup orta yolu takip edebilirse onun (kurtuluşa ereceğini) umarım. Fakat (bunları samimiyetten uzak yapıp da) parmakla gösterilecek hâle gelirse, onu (salih kimselerden) saymayın!” (Tirmizi)

Böylesi bir coşkunluk hali yaşayan Ebu’d Derda (r.a.) kendini tamamen ibadete vermek ister. Lakin kardeşi Selman-ı Farisi (r.a.) buna engel olur. Aldığı böylesi güzel(!) bir karardan döndürülen Ebu’d Derda (r.a.) sabahında durumu Allah Rasûlü’ne (s.a.s.) bildirir/ şikâyet eder. Hz. Peygamber (s.a.s.), "Selman doğru söylemiş" buyurarak durumu tasdik eder.

Namaz kıldıran imamların namazda kıraati uzun tutmasını yasaklayan Nebî-i Muhterem, (s.a.s.) çevre kabilelere gönderdiği zekât memurlarına da “gittikleri yerden zekât için malın en iyisini almamalarını, orta olanı seçmelerini” istemiştir. İnsanları dinden uzaklaştıracak, onların nefret ettirecek her türlü uygulama yasaklanmıştır.

İnsanlar mal kazanırlar ve kazandıkları malı harcarlar. Genel İslam geleneği mal konusunda çok dengeli bir durumu önerir. Medine’ye hicretin hemen akabinde orada Müslümanlara özel bir çarşı kurdurur. Onları çalışmaya ve zengin olmaya teşvik eder. Kuvvetli olan Müslümanları över. Ancak bu konuda hırsın içine düşmeyi de yasaklar. Salebe isimli bir Müslümanın mal kazanma ve zengin olma konusundaki hırsını da engellemeye çalışır. Bir yandan sadaka veren zengin Müslümanların bu fedakârlığını överken diğer yandan da fakir Müslümanların daha erken cennete gireceği müjdesiyle aradaki dengeyi sağlar.

Peygamber (s.a.s.) Efendimiz bir yandan tevazuu teşvik eder, övünmeyi yasaklar, diğer yandan da “Allah verdiği nimeti kulunun üzerinde görmeyi sever” buyurarak nimetten yararlanmayı tavsiye eder. Evinde yiyecek bir şey yokken “o zaman bugün de oruca niyet ettim” diyen bir Peygamber, bulunca da oturup ashabıyla birlikte karnını doyurur.

Yeme içme konusunda da her nevi aşırı uçta yer almamayı tavsiye eder.  O’nun “İnsan, midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır…” diye devam eden hadisi şerif helal olsa bile yeme içme konusunda sınırları aşmamaya çağırır.  Zira sınır tanımayan yeme içme alışkanlığı, israf olmanın ötesinde biyolojik ve manevi bir dizi hastalıkların sebebi olacaktır.

İDEAL MÜSLÜMANIN ÖZELLİKLERİ

“İdeal bir Müslümanın yürüyüşü veya konuşması nasıl olmalıdır?” diye sorsak gene cevap Kelam-ı İlahi’den gelir. Rabbimiz Lokman suresi 18-19. ayetlerde Lokman aleyhisselam’ın dilinden çağlar boyu toplumların ihtiyacı ve düsturu olacak ilahi mesajları bize bildirir.

  • Sakın gurura kapılıp da insanları küçümseyerek onlardan yüzünü çevirme ve yeryüzünde çalımlı çalımlı yürüme, daima saygılı ve alçakgönüllü ol!
  • Çünkü Allah, gurura kapılıp başkalarına karşı büyüklük taslayan hiç kimseyi sevmez.
  • Yürüyüşünde, davranışlarında ölçülü ve dengeli ol; kibirli davranma, fakat onurunun ayaklar altında çiğnenmesine de izin verme!
  • Konuşma üslûbun ve ses tonun, içinde bulunduğun ortama ve muhataplarının durumuna uygun olsun.
  • Daima edepli ve terbiyeli ol, başkalarını rahatsız edecek şekilde, lüzumsuz yere konuşma.
  • Şeytan gibi kibre kapılarak ‘ben bilirim’ iddiasıyla büyüklük taslayarak sesini yükseltme!
  • Böyle kimseler anırıp duran eşeklere benzer. Çünkü Hz. Peygamber’in (s.a.s.) buyurduğu gibi eşekler şeytan görünce anırırlar.
  • Onun için hiç kuşkusuz, seslerin en çirkini şeytan sebebiyle, onun emriyle söylenen, şeytan kaynaklı seslerdir, eşeklerin sesleridir!”

Hayatı kuşatan tüm konularda ifrat ve tefritten uzak, ümmetin genel ahlakı ve beklentisine uygun, kırmayan ve kırılmayan orta bir yolda olabilme duasıyla…

Kaynak: Haşim Akın, Altınoluk Dergisi, Sayı: 448

İslam ve İhsan

HAKİKİ MÜSLÜMANIN ÖZELLİKLERİ

Hakiki Müslümanın Özellikleri

BİR MÜSLÜMANDA OLMASI GEREKEN 31 ÖZELLİK

Bir Müslümanda Olması Gereken 31 Özellik

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.