Her Can Dokunulmazdır

Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı 13 Eylül cuma hutbesinin konusunu “Her can dokunulmazdır” olarak belirledi.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünün hazırladığı bu haftaki cuma hutbesinin konusu “Her can dokunulmazdır” olacak. Hutbede İslam’ın adalet ve eman, merhamet ve güven dini olduğu; İslam’da şiddete ve zulme asla yer olmadığı; Peygamberimizin başta ailesi olmak üzere muhatabı olan bütün insanlara saygı, şefkat ve nezaketle davrandığı vurgulandı.

CUMA HUTBESİ

13 Eylül 2019 tarihli cuma hutbesi.

Muhterem Müslümanlar!

وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُتَعَمِّدًا فَجَزَٓاؤُ۬هُ جَهَنَّمُ خَالِدًا ف۪يهَا وَغَضِبَ اللّٰهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَاَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظ۪يمًا.

وَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّي اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:

مَنْ ضَارَّ أَضَرَّ اللَّهُ بِهِ وَمَنْ شَاقَّ شَاقَّ اللَّهُ عَلَيْهِ .

Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebedî kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazap etmiştir, lânet etmiştir ve çok büyük bir azap hazırlamıştır.”[1]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kim zarar verirse Allah da ona zarar verir. Kim insanlara güçlük çıkarırsa, Allah da ona güçlük çıkarır.”[2]

Aziz Müminler!

Yüce dinimiz İslam, adalet ve eman, merhamet ve güven dinidir. İslam’ın koruma altına aldığı değerlerin başında yaşama hakkı gelir. Din, dil, ırk ve cinsiyet ayrımı olmaksızın bütün insanlar, dinimize göre can dokunulmazlığına sahiptir. Peygamber Efendimiz, Veda Hutbesinde bu gerçeği tüm insanlığa şöyle ilan etmiştir: “Bu Zilhicce ayınız, bu Mekke şehriniz, bu arefe gününüz nasıl mukaddes ise, kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız da aynı şekilde mukaddestir, dokunulmazdır.”[3]

Hak ve hukuk tanımadan bir insanın canına kıymak, zulümdür. Mağdur ve yardıma muhtaç durumdaki bir insanın hayatını kurtarmak ise büyük bir onurdur. Bütün peygamberlerin getirmiş olduğu vahyin değişmez ilkesi olan bu husus, Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilir: “…Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir insanı öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir insanı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur...”[4]

Kıymetli Müslümanlar!

Anne karnında hayat bulduğu andan itibaren ölünceye kadar her can saygındır. İslam’ın çizdiği hukuki ve ahlaki sınırlara göre, bir bebek, annesinin hayatını tehlikeye atma gibi tıbbi bir gerekçe olmadıkça, keyfi sebeplerin kurbanı olarak kürtajla yok edilemez. Bir kadın, “namus” bahanesine sığınılarak şiddetin gaddar pençesi altında canından edilemez. “Töremiz böyle emrediyor” diyen koyu bir cehaletle kan davası güdülemez, hiç kimsenin canına kıyılamaz. Hatta can öyle bir emanettir ki, bir insan “Bu can benim değil mi?” diyerek intihara dahi kalkışamaz.

Değerli Müminler!

Asla unutulmamalıdır ki, Rahmân ve Rahîm olan Rabbimizin insanoğluna gönderdiği son din, merhamet üzerine kuruludur. Son dinin Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s), rahmet elçisidir. İslam’da şiddete ve zulme asla yer yoktur. Zira şiddet, zamanın silemediği ve yüreğin unutmadığı ağır bir vicdan yarasıdır. Kadın ya da erkek, çocuk ya da ihtiyar kimin canını yakarsa yaksın, şiddet apaçık bir zulümdür. Zulüm ise haramdır.

Öfkesine, nefretine ya da cehaletine yenik düşerek gücünü kullanıp mazlumu ezen kişi zavallıdır. Şefkat ve merhametten yoksun olanların, hak ve adaletten uzaklaşanların düştüğü çukur ise zifiri karanlıktır.

Aziz Müslümanlar!

Sevgili Peygamberimiz, başta ailesi olmak üzere muhatabı olan bütün insanlara saygı, şefkat ve nezaketle davranmıştır. Kimseye kaba ve kırıcı söz söylememiş, Müslümanların da hiçbir şekilde şiddete başvurmalarına müsaade etmemiştir. Allah Resûlü bir hadis-i şeriflerinde müminleri şöyle uyarmıştır: “Kıyamet günü en şiddetli azap görecek kimseler, dünyada insanlara en çok işkence edenlerdir.”[5]

Muhterem Müminler!

Ne hazindir ki karıncayı dahi incitmekten kaçınması beklenen Müslüman toplumları zaman zaman “Yan baktı! Korna çaldı!” gibi akla hayale gelmeyen sebeplerle birbirinin canına kast eder oldu. Müslümanlar, Kur’an-ı Kerim’in anlaşmazlıklarda hakem tayin etmeyi ve barıştan yana olmayı emrettiğini, Peygamberimizin kendi canına kastedenleri bile pişman olduklarında affettiğini sanki unuttu! Ailede, okulda, iş yerinde, sokakta sabır ve hoşgörüyle davranması gereken müminler, bir anlık öfkelerine yenilip birbirini incitir hale geldi. Oysa Peygamber Efendimiz, aklın değil bileğin gücüne güvenmeyi eleştirmiş ve şöyle buyurmuştu: “Güçlü kimse, insanları güreşte yenen değildir. Bilakis güçlü kimse öfke anında kendisine hâkim olandır.”[6]

Kıymetli Müslümanlar!

Geliniz! Nefes alıp veren her canlıda Yüce Rabbimizin kudretine şahit olalım. Yaratandan ötürü yaratılanı hoş görelim. Elimizle ve dilimizle hiçbir varlığa zarar vermeyelim. “Zarar vermek de yok! Zarara uğramak da yok!”[7] şeklindeki nebevi ilkeye uyalım. Peygamberimizden bize miras kalan “güvenilir mümin olma” erdemine sahip çıkalım. Sıkıntımız ve sorunumuz ne kadar büyük olursa olsun, çözümü asla şiddette aramayalım. İnsan olmanın şerefine yakışır biçimde konuşalım, dinleyelim, anlayalım ve anlaşalım. Hele hele Rabbimizin mukaddes saydığı ve dokunulmaz kıldığı bir cana kıyarak dünyamızı ve ahiretimizi harap etmeyelim.

Dipnotlar:

[1] Nisâ, 4/93.

[2] Ebû Dâvûd, Kadâ’ (Akdiye), 31.

[3] Buhârî, İlim, 9; Müslim, Kasâme, 30.

[4] Mâide, 5/32.

[5] İbn Hanbel, IV, 90.

[6] Buhârî, Edeb, 76; Müslim, Birr, 107.

[7] İbn Mâce, Ahkâm, 17.

Kaynak: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.