Haysiyetini Sadaka Veren Sahabi

Osman Nuri Topbaş Hocaefendi, fakir sahabilerden Ulbe bin Zeyd’in (r.a.) kendisine herhangi bir haksızlık yapan bütün müminlere hakkını tasadduk ederek, helal ederek kazandığı ecri anlatıyor.

“MALIM, BEDENİM VE HAYSİYETİM KONUSUNDA BANA HERHANGİ BİR HAKSIZLIK YAPAN BÜTÜN MÜ’MİNLERE HAKKIMI TASADDUK EDİYOR, HELÂL EDİYORUM”

Âlemlerin Efendisi’nden sehâvet terbiyesi alan ashâb-ı kirâm, Cenâb-ı Hakk’ın emri olan infâk ve sadaka husûsunda canını dişine takmış ve göz yaşartıcı manzaralar sergilemiştir. Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem Müslümanları Tebük seferine çıkacak orduya yardım etmeye çağırdığı gün, fakir Müslümanlardan Ulbe bin Zeyd radıyallâhu anh gecenin bir kısmı geçince kalktı namaz kıldı ve şöyle yalvardı:

“Ey Allâhım! Sen cihâda çıkmayı emr ve teşvik ettin. Hâlbuki beni, üzerine binip Resûlün’le birlikte cihâda çıkabileceğim bir hayvana sâhip kılmadın! Resûlün’ün elinde de beni üzerine bindirecek bir hayvan bulundurmadın! Ben de malım, bedenim ve haysiyetim konusunda bana herhangi bir haksızlık yapan bütün mü’minlere hakkımı tasadduk ediyor, helâl ediyorum.”

Sabah olunca Resûlullâh’ın sallallâhu aleyhi ve sellem yanına gelip:

“– Yâ Resûlallâh! Elimde sadaka olarak verebileceğim bir şey yok. Ben de bana dil uzatıp gıybet edenlere hakkımı tasadduk ediyorum! Beni üzen veya bana kötü söyleyen, ya da benimle alay edenlere hakkım helâl olsun!” dedi. Sevgili Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem aşk, muhabbet ve sehâvetle dolu olduğu kadar af ve merhametle de yüklü olan bu sözler karşısında sâdece:

“– Allâh sadakanı kabul etsin!” buyurdu ve başka bir şey söylemedi. Ertesi gün bir münâdî:

“– Dün gece tasaddukta bulunan kişi nerededir?” diyerek seslendi. Kimse çıkmadı. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem de:

“– Şu gece tasaddukta bulunmuş olan kişi nerededir?” diye sordu. Hiç kimse ayağa kalkmadı. Allâh Resûlü tekrâr:

“– O sadaka veren kimse nerede ise ayağa kalksın?” buyurdu. Ulbe radıyallâhu anh ayağa kalktı. Resûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz ona:

“– Ben senin sadakanı kabul ettim. Seni müjdelerim! Muhammed’in varlığı kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki sen sadakası kabul olunanların divânına yazıldın.” buyurdu. (Bkz. İbn-i Hacer, el-İsâbe, II, 500; İbn-i Kesîr, es-Sîre, IV, 9; Vâkıdî, III, 994)

İslam ve İhsan

SADAKA NEDİR? SADAKA İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Sadaka Nedir? Sadaka İle İlgili Ayet ve Hadisler

SADAKA VERME EDEBİ

Sadaka Verme Edebi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.